Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2970.00
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Mart 2017

'Hayır' demek kolay, 'Evet' emek ister

Referanduma 41 gün kaldı. Toplantılar, propagandalar, mitingler uçundan kıyısından başladı. Hayır, cephesi toplumsal algıyı oluşturma konusunda ciddi bir mesafe almış durumda. Yani yarışa önde başlıyor. Tıpkı 2010 referandumu öncesinde olduğu gibi. Toplumda 'Hayırcı' cephesinin öne sürdüğü argümanlar şimdilik tutuyor. Tek adamlık, ülkenin bölünmesi, Meclis'in devre dışı bırakılması, yargı bağımsızlığının kaybolması gibi. İlk etapta 'Hayır' cephesinin algıda bu kadar etkili olmasının arkasındaki gerçekleri görmekte fayda var.

Çevremizde de insanlar, eş-dost arkadaş, hatta ailelerde 'Evet', 'Hayır' konusunda görüş ayrılıklarını yakından görüyoruz. Artık kişilerin ne söylediğine değil savunduğu fikrin arkasında ki gerçeği görmeye çalışıyorum. Çünkü kişilerle sohbet ve tartışmalar aralandıkça görüyorsunuz ki aslında 'Evet' dediği getirilen sistemi onaylamasından, 'Hayır' dediği getirilen sistemi ret etmesinden kaynaklanmıyor. Asıl sebep daha farklı. Kimisi mevcut yönetimden beklentileri doğrultusunda düşlerini gerçekleştirememiş, kimisi partisinin içindeki menfaat gruplarına tepkili, kimisi, 15 yıllık iktidar yıpranmışlığının etkisinde. Kimisi mevcut iktidarın etrafında çöreklenen çemberin ancak böyle kırılacağına inandığından.

Günlerdir kulislerde Ankara koridorlarındayız. Bu gerekçeden dolayı kişilerle değil söylediklerini çözmeye çalışıyorum. 'Evet' konusunda toplum üzerinde bir baskı olduğu algısı, propagandası var. Benim izlenimlerim ise tam tersi. Şu an toplum üzerinde 'Hayırcı' cephenin ciddi bir baskısı var. Çünkü gezdiğim, dolaştığım yerlerde, konuştuğum insanlarda 'Hayır' o kadar keskin ve sert savunuluyor ki, yan tarafında ki 'Evet'ci sesini çıkaramıyor. Hayırcılar her yerde fikirlerini düşüncelerini, hatta bazıları kinlerini rahatlıkla kusabiliyorlar. O nedenle 'Evet' baskısından çok hayırcıların ağır bir mahalle baskısından ancak söz edilebilir.

Diğer taraftan da sosyal medyayı izliyorum. Sosyal medyayı izlerken bazen eğleniyorum, bazen dertleniyorum. Fakat enteresan esprilere, enteresan fikirlere rastlıyoruz. Twitter'de tartışmalar, paylaşımların seviyesinin zaman zaman düştüğünü görürken özellikle Face'de insanların bir birine olan saygısının artığını, başlarda yaşanan gerginliğin artık seviyeli bir ortama dönüştüğünü izliyorum. Tarafı önemli değil yapıcı üslup bu toplumun daha da ileriye gidişine katkı sağlayacak.

Gelelim yazının başlığına. Nereden çıktı diyeceksiniz? Aynen sosyal medyada bir paylaşımdan çıktı. Çoğu zaman bir şeye bütün varlığınızla inanır, güvenir fakat savunamazsınız. Savunmak konusunda ifadeleri yerine oturtamazsınız. İşte bizim Cumhurbaşkanlığı Sistemi içinde durum bu. Bu değişikliğin Türkiye'nin faydasına olacağına yüzde yüz inanıyoruz. Fakat nedenini ifadelere dökmekte zorlanıyoruz. Son zamanlarda sosyal medyada dolaşan bir paylaşım tam imdadımıza yetişti. Bir televizyon kanalının muhabiri almış mikrofonu eline Bağdat Caddesinde röportaj yapıyor. 'Evet' mi, 'Hayır' mı? diye. Nedenlerini de peşinden. İşte bu röportajlardan birinde hayat tecrübesi yüksek bir vatandaşa mikrofon tutulmuş. Onun diyaloglarından aktarayım; Soru 'Referandumda oyunuz evet mi hayır mı olacak?' Cevap:'Hiç şüphesiz evet olacak'. Soru'Sebebini alabilir miyiz?' Cevap:'Sebebini alabilirsiniz. Seninle benim yaşım, benim yaşım 70'e dayanıyor. 60 ihtilalından bu taraf ne olduğunu gayet iyi biliyorum ben. Bu ülkede neler olduğunu. Bırakın Erdoğan'ı şunu bunu, her hangi bir kişiyi 80 milyondan o koltuğa layık olacak X bir kişi, Kılıçdaroğlu'da dahil, aday olmuş olsaydı. Yine kesinlikle evet verirdim. Ülke için. Partiyi bir tarafa bırakıyorum. Benim yaşadıklarımı yaşasaydın, görseydin eğer-ki yaşamadın- hiç kuşkusuz sende evet derdin benim gibi.'

Muhabir röportajına 'Yani Başkanlık sisteminin neye son vereceğine inanıyoruz.' şeklinde devam ediyor. Cevap olarak 'Başkanlık Sisteminin her şeye son vereceğine inanıyorum. Sen bürokraside neler çektiğini ticaret adamlarının biliyor musun?' dedikten sonra Özal döneminden Mehmet Keçeciler'den örnekler veriyor. Sabancı, Koç veya Boyner kendine uymayan bir adamı çalıştırabilir mi? sorusunu yöneltiyor.

Tüm bunları söyledikten sonra; 'Hayır'ın reklamını yapmak çok kolay. Bir tane adam çıkacak. Bu ülkeyi yönetecek. Her şey elinde karısını kızını çoluğunu çocuğunu da getirecek oraya dedin mi mesele bitti. Bürokrasi kademesinde neler olduğunu biliyorum. Bir tane müsteşar gözümün içine bakarak ne diyor biliyor musun? Haklısınız ama mevzuat böyle diyor. İşte bundan sonra bu olmayacak. Bütün kalbimle inandığım için söylüyorum. Aklımı zihnimi boynuma kement attığım için, bir partiye mensup olduğum için söylemiyorum. Bunu sade vatandaşa anlatmak çok zor. Bağdat Caddesindeki insanlara anlatmakta çok zor. 18 maddeyi alacaksınız tek tek okuyacaksınız. En büyük engel ne? Düşünce tembelliği. En kolay reklam ne? Bu adam yalnız başına iktidara gelecek. Astığı astık, kestiği kestik padişah olacak. Bitti. Bundan daha kolay reklam olur mu? Ama 18 maddeyi alıp okumak bir zaman ister. Bir akıl ister, bir idrak, bir şuur ister. Analiz edecek bilgi birikimi ister. O yoksa en kolay nedir? Hayır de gitsin."

O nedenle 'Hayır' demek kolay 'Evet' demek emek istiyor. Zahmet istiyor. Şimdi emek sarf etme zamanıdır.

Kalın sağlıcaklau2026