Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
36.07
Gram Altın
2991.57
BIST 100
9502.49
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Ocak 2022

​Haydi Şapkanı Çıkar

Yakın dönem Türk tarihi ve modernleşmesi üzerine kafa yoran herkes bilir ki “şapka ve kıyafet devrimi olmasaydı ne Hakko olurdu ne de Vakko. Hakko ile Vakko’nun hikâyesine bu yazımızda kısmen de olsa değinmeye çalışacağız. Aslında bizim derdimiz ne Hakko’yla ne de Vakko’yladır. Bu başat unsurlardan yola çıkıp Cumhuriyet dönemine bir ışık tutmak istiyoruz. Sadece Cumhuriyet dönemine değil. Osmanlının en sancılı dönemleri olan Tanzimat ve Islahat Fermanı sonucunda çıkan Avrupai giyim kuşama da göndermelerde bulunacağız.

Bugün kravat ve takım elbise resmi kurumlarda yürürlükte olmasına rağmen sanat, edebiyat ve hatta siyaset cephesinde sivilleşme adına pek tercih edilmeyen bir giyim kuşam olmuştur.

Kravatın Hırvatlardan geldiğini öteden beri biliyordum. Buna karşın şapkanın Hristiyan kültürü hatta şapka öncesinde Padişah İkinci Mahmud’un bir dayatması olan fesin de Yunan-Hristiyan kültüründen geldiğini düşünüyordum. Daha doğrusu öyle biliyordum. Hatta ve hatta çarşafın da sadece Müslüman kadınlar tarafından giyildiğini biliyordum.

Yakın zamanda Filistin’e yaptığım bir seyahatte özellikle Kudüs’te şunu görmüştüm. Yahudileri, Ağlama Duvarı civarında genciyle yaşlısıyla ve yepyeni şapkalarıyla duaya daha doğrusu ağlamaya geldiklerini gördüydüm. Yine Filistinli Müslüman kadınlar gibi dindar Yahudi kadınlarının da çarşaf giydiklerine şahit oldum. Özellikle otobüste giderken Haredilerin (Ortodoks-Dindar-muhafazakâr Yahudiler) yaşadığı bölgeden geçiyorduk. Orada başında kippa olan sakallı ve peyotlu (yanlarda bırakılan saç örgüsü) bir Yahudi vardı. Bu dindar Yahudi’nin yanında ise iki çocuklu çarşaflı bir kadın vardı. Çocukların da başında kippa ve saçlarında sarkan birer peyotları vardı. Önce biraz itiraz edecek oldum, bu Müslüman kadının bu Yahudi ile ne işi var diye. Sonrasında rehberimiz İbrahim Dindar Bey’in ayrıntılı anlatımıyla ikna olmuştum. Yalnız şurada Kippa ile şapka arasında ince bir farka şahit oldum. Daha çok genç ve seküler Yahudiler şapka giyerken Ortodoks-dindar Yahudilerin Kippa taktıklarını gözlemlemiştim.

Bir sonraki giyim kuşam olarak fes, kravat ve takım elbisenin Osmanlı coğrafyasındaki serüvenine bir göz atmakta fayda vardır. Belki buradan şapkaya geçiş yapabiliriz.

Osmanlı döneminde; giyim kuşam alanında ilk devrim şüphesiz Padişah II. Mahmut zamanında yapılmıştı.1826’da sarık ve cüppe yasaklandı, memurlara ilk kez fes, pantolon ve ceket giyilmesi zorunluluğu getirildi. Peki ya “fes” Osmanlı’ya nasıl geldi. Fesin de Yunan giysisi olduğuna dair kısmi bir bilgiye sahiptim. Meğer bu bilgi yanlış imiş. Bakın fesin kökeni neresiymiş?

II. Mahmut; yeniçeri ocağını kaldırınca, onlara dair hiçbir iz ve alametin de kalmasını istemiyordu. Padişahın bu yöndeki fikrini öğrenen ser-asker ve Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa (şimdiki Genelkurmay Başkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı) harekete geçmişti.

Serasker ve Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa'nın Akdeniz seferinden dönüşünde Fas'tan Fes şehrinden getirdiği feslerin kalyoncu askerlerine giydirilmesiyle benimsenen fes, Sultan Mahmud'un fermanı üzerine imparatorluğun resmi şapkası olmuştu.

Kravat takılması ve göynek yerine gömlek giyim kuşamı da Sultan Abdülmecid devrine rastlar. Daha doğrusu onun bir devrimi kabul edilir. Abdülmecid de İkinci Mahmud gibi bütün memurlara, pantolon giymeyi zorunlu hale getirir ve kendisi de Osmanlının kravat takan ilk padişah olur. Zamanla kravat, aydınlar arasında benimsenir. Padişah tarafından takılması da yüksek sivil memurların ve devletin ileri gelenlerinin kravat takmalarına yol açmıştır. Kravatın da Hırvatlarda askerler, çiftçiler ve avcılar arasında soğuktan korunmak için kullandıkları bir aksesuarın Hırvatlarca Fransızlara tanıtılması sonucu bütün dünyada kullanılmıştı. Osmanlı’da kravat, Birinci Dünya Savaşı bittiğinde tüm devlet memurları tarafından kullanılıyordu.

Tekrar şapkaya geri dönelim. Vitalli Hakko, bir Yahudi idi. Şapka devriminde köşeyi dönmüştü. Ama Vitali Hakko’ya gelinceye kadar özellikle Osmanlı toplumunda şapkanın şöyle bir macerası olmuştu. Şapkayı Osmanlıya ilk getiren Beyaz Ruslardır. 1900’lü yıllarda, İstiklal Caddesi’nde, şapkacı dükkânı açarak, yaptıkları şapkaları, azınlıklara satmaya başlamışlardı.

Türkler arasında ilk şapkayı takanlar ise Sultan Abdulhamid’in istibdat yönetimi nedeniyle Avrupa’da yaşayan Jön Türkler olmuştur. 1923 yılında ise; şapkayı ve Batılı giyim tarzını, yurtdışında ilk olarak İnönü ailesi giymişti. Milli Şef İsmet İnönü; Lozan’a, üzerindeki askeri üniformayı çıkararak Fransa’dan getirilen frakla (şapka türü) katıldı. Bu sırada; İsmet İnönü’nün eşi 26 yaşındaki Mevhibe hanım da Avrupa’da ilk defa çarşafını çıkararak eşinin yanında, yeni bir hayata başlamıştır. İngiliz Leydiler gibi giyinmiştir.

Şimdi şapka yok. Ama şapka kanunu hâlâ yürüklükte…

Not: Safahat Mektebi -Osmanlıca Safahat programını birlikte başlattığımız kıymetli dostum Prof. Dr. Ali Kurt Bey yoğun bakımda yatıyor. Acil şifalar diliyorum. Ona dua edelim.