Haydi dönüşelim
Tarih boyunca insanoğlunun hayatında değişimler önemli bir yer işgal eder kuşkusuz. Çünkü her bir değişim, yoğunluğu ve derinliğine bağlı olarak, gerek ferdin gerekse toplumların hayatında düşünsel ve formel anlamda bir etki meydana getirmektedir. Bu da, değişimin gündelik yaşamı, düşünce dünyasını, hayata bakışı vb. dönüştürecek bir etkinlik ortaya çıkarması demektir.
Değişimler ve buna bağlı olarak dönüşümler tabii ki tek taraflı bir süreç değildirler. Değişimden etkilenen bir öge, aynı zamanda değişimin hızı, yönü vb. bir çok noktalarda değişimi etkileyebilir. Dönüşüm ise, değişimin etki oranı yüksek bir boyutunu ifade etmesi açısından önemlidir. Zira dönüşüm, söz gelimi bir ülkenin, grubun, cemaatin vb. değişim sürecinden total anlamda büyük oranda etkiye maruz kaldığını ve biraz da kendi dinamikleri üzerinde bir değişimi hazmedemediğini de anlatır. Ama aynı zamanda ciddi bir değişim yaşandığını göstermesi açısından önemlidir. "Dönüş(tür)mek" şeklinde kullanıldığında, toplum mühendisliğine varan bir köklü değişim vurgulanmış olmaktadır.
Benim özellikle dönüşüm konusunda dikkat çekmek istediğim bir nokta var. İnsanlık tarihi boyunca, meydana gelen bazı dönüşümler o yapının bizzat içerisinden başlamışlardır. Bir başka deyişle, Bir yapıya giren farklı bir unsur, o yapının işlerlikleri içerisinde hareket ederek uzun vadede bir dönüşümü sağlamıştır. Bundan dolayı, öncelikle bir sistem ya da yapının kendi içerisinde virüsünün varlığı, belki en fazla dikkat edilmesi gereken noktadır. Yabancı unsurlar, kendilerini "yerli" görünümünde sunumlayıp, yapısal unsurlar içerisinde o renkten görünerek bu dönüşümü sağlarlar.
Mesela, Ortaçağ'dan Modern zamanlara geçiş bu anlattıklarımın tipik örneğidir. Bilim, Tanrı'yı yeni algılayış biçimleri, hayata ve evrene bakıştaki bu dönüşüm, ilk olarak Kilisenin içerisinde başlamıştır. Önceleri kiliseye aykırı düşmeyen ve hatta onun yapısı içinde bir yere oturan düşünceler, giderek Ortaçağ'dan modern zamanlara geçişin aşama aşama gerçekleşmesini sağlamışlardır. Mesela, Aydınlanma ve Moden zamanların önemli isimlerinin kilise okullarında yetişmesi de bu bağlamda önemlidir.
Ortaçağ'dan modern döneme geçerken, Tanrı'nın bilgisinin insan tarafından da temellük edilebileceği süreç içerisinde kabul edilmiştir. Nitekim Bodin'den yaklaşık kırk yıl önce Fransız John Calvin'in teoloji alanında Tanrı'yı başlangıçta kabul ettiği yasalarla evreni yöneten mutlak hakim durumunda gören bir düşünce geliştirmeye çalışması söz konusu idi. Yine John Preston (1587-1628) Tanrı'nın hiçbir doğa yasasını değiştirmeyeceği kabulünü ortaya atmıştır. (Stephen F. Mason, Bilimler Tarihi, ss. 158-164) Böylece, bilgide insan merkezcilik (hümanizma) ilk önceleri, Ortaçağ'da Tanrı imajı zedelenmeden yapılmaya çalışılmıştır.
Netice itibarıyla bazı dönüşümler, virüsü yapının içine atarak gerçekleşirler. Virüs, kendisini genel sistemden saklayarak, onun içinde kamufle olarak, uygun söylemler üreterek geliştirir. Kendisini en güçlü hissettiği zaman ortaya çıkarak ifade eder. İşte bu ortaya çıkış zamanı, artık dönüşümde olabildiğince yol alındığını göstermektedir. Bundan dolayı, yapılar en dikkat etmedikleri unsurlar tarafından dönüştürülebilirler. Tam da burada Kurtlar Vadisi'nde geçen bir söz aklıma geldi: "Birisini sırtından vurmanın en iyi yolu, onun arkasında durmaktır."
Bugün içinde yaşadığımız dünyada ciddi dönüşümlerden bahsediyoruz. Hızlı değişimler, yabancı unsurların kolaylıkla yapıda kamuflesi yabanıl unsurları biraz görünmez kılıyor ve daha da önemlisi kendisini son derece yerli ve dindar bir biçimde gösteriyor. Giderek post/modern bir tüketim toplumu olmaya doğru giderken, formların "islamilik" içinde kalıyor olması en fazla bu aldatıcı görüntüyü oluşturuyor. Dolayısıyla da görünüşte "yabancı" ile karşılaşmayan ve dönüşümün meşruiyet temellerinde bir tehdit hissetmeyen kitleler için hayatın garantisi "yerli takı"lar olmaya devam ediyor.