Haydarı Kerrar Ali (ra) 6
Hz. Ali (ra) Mekke'nin fethi sırasında yine sancaktardı. "Keda" mevkiinden Mekke'ye girdi. Mekke kan dökülmeden fethedildi. Hz. Peygamber ile birlikte Kâbe'deki bütün putları kırdılar. Daha sonra Mekke ve çevresindeki tüm putlar da imha edilip putperestlik devrine son verildi.
Mekke'nin fethinden sonra Resûlü
Ekrem, Hâlid b. Velid'i Benu Huzeyme kabilesine gönderdi. Bu kabile ya cehaleti
ya da bedevî olmalarından, "Müslüman olduk" anlamındaki
"eslemna" kelimesi yerine "sabbena" dediği için Hâlid b.
Velid hiddetlendi ve onlarla harp etti. Hz. Peygamber olayı duyunca çok üzüldü.
Hz. Ali'yi bu hatayı telâfi ile görevlendirdi. Ali (ra) Benu Huzeyme'ye giderek
öldürülenlerin diyetini ödeyip mağdur olanların zararlarını telâfi etmişti.
Huneyn gazasında Müslümanlar bir
ara bozulup dağıldılar. Sayıları binleri bulduğu halde içlerinden ancak az bir
kısmı sabredip dayanabildi. Hz. Ali bu savaşta yalnız sabırla tahammül etmekle
kalmayarak gösterdiği yiğitlik ve kumandanlıkla İslam ordusunun kendi safında
toparlanmasını sağladı.
Dersler ibretler:
·
Fatih olarak yaşayanlar, elbette fetih
sancaktarı olurlar.
Resulullah'ın (sav) eğitim ve
terbiyesiyle büyüyen Ali (ra) her dem Resulullah'ın (sav) izini adım adım takip
etti. Nerede bir fetih hareketi varsa, hep önde gidenlerden oldu. İşte
Mekke’nin fethinde de haklı olarak İslam sancağını taşıyan dört yiğit
kumandandan biri oldu. Tarih boyunca İslam’ın sancaktarlığını yapan yiğitlerin
hayatı incelenirse, onların da her birinin hayatı ve fedakarlığıyla bunu hak
ettikleri görülecektir.
·
Tarihin hiçbir döneminde bu ümmetin “putkıran”
yiğitleri eksik olmadı.
Bu durum, kıyamete gününe
kadar da böyle devam edecektir. Nitekim tevhid dini olan İslam’ın öncelikli ilkelerinden
bir de şirk ve putperestlikle mücadele etmektir. Bu mücadele insanlığın tarihi
kadar kadim olup bundan sonrada devam edecektir. Allah (cc) şöyle buyurur: “O
(İbrâhîm), gizlice onların putlarına sokuldu: «Yemez misiniz?» dedi. (Cevap
gelmeyince) «Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?» dedi ve gizlice üzerlerine
yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.” (Sâffât, 91-93)
·
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” sözü,
Halid bin Velid ve Ali’nin (ra) buradaki uygulamalarından bir kere daha
anlaşılıyor.
Bilindiği üzere dört halifenin
(Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) her biri kendilerine has meziyetleriyle
bilinirler. Halifelerin sıralamasına göre meziyet sıralamaları da “sadakat ve
cömertlik” “adalet ve heybet” “ilim ve kahramanlık” ve “edep ve haya…” Tabi bu
demek değildir ki Hulefa-i Raşidîn’in meziyetleri sadece bunlardan ibarettir.
Elbette onlar, İslam’ın tüm güzel ahlak ve meziyetlerini üzerlerinde taşıyor ve
hayatlarında yaşıyorlardı. Ancak her birinde bir veya birkaç meziyet öne
çıktığı için bu meziyetlerle anılır olmuşlardır.
·
Yiğitlik, mertlik, fedakarlık ve gözü kara
olmak, her zaman önemli meziyetlerdir.
Ancak Huneyn vb. savaş
meydanlarında çok daha hayati önemdedirler. Bilindiği üzere, Huneyn savaşıyla
Uhud savaşı, benzerlik açısından adeta birbirini tamamlayan bir bütünün
parçaları gibidir. Çünkü her iki savaşın da birbirine zıt iki aşaması vardır.
Uhud savaşının başlangıcı zafer, sonu hezimettir. Sebep, Resulullah'ın (sav)
bir emrine okçuların muhalefet etmeleri. Huneyn savaşı da tam aksine başlangıcı
hezimet, sonu zaferdir. Hezimetin sebebi, sahabeler içinden ıslama yeni girmiş
olan bir kısmının, Allah'ın (cc) yardımı yerine sayı güçlerine güvenmeleriydi.
Bu hataya binaen ilahi imtihan gereği İslam ordusu hezimete uğramıştı. Daha
sonra hezimetin safere dönüşmesi, sahabeden az bir kısmının Resulullah'ın (sav)
çağrısına kulak verip yeniden onun etrafında kenetlenmeleriyle olmuştur.