Haydarı Kerrar Ali (ra) 4
Ali (ra), Bedir Savaşı’ndan sonra Hz. Peygamber'in kızı Hz. Fâtıma (ra) ile evlendi. Nikâhını Hz. Peygamber kıydı. O zamana kadar Resulullah (sav) ile berabere oturan Hz. Ali nikâhtan sonra ayrı bir eve taşındı. Hz. Ali'nin, Hz. Fâtıma'dan üç oğlu, iki kızı dünyaya geldi. Hicret'in üçüncü yılında Uhud savaşında, Müslüman okçuların bir kısmının yerlerini terk etmeleri sebebiyle, düşmanın süvari birliği arkadan kuşatma yapmıştı. İslam ordusu iki ateş arasında kalmış ve Resulullah (sav) yaralanmıştı. Müşrikler, bu yaralanmayı fırsat bilip, “Muhammed öldü” vaveylalarıyla, algı oluşturmuş, İslam ordusunun moralini bozmaya çalışmıştır. işte o sırada birçok sahabe gibi, Hz. Ali (ra) da Resulullah’ı (sav) korumak için hayatını ortaya koymuştu. İki tarafın da kazanamadığı bu savaşta Ali (ra) birçok yerinden yaralanarak gazi oldu.
Dersler ve ibretler:
·
Sahabenin hayatı, her konuda olduğu gibi,
evlilikler konusunda da olabildiğince sadedir. Sadelik Resulullah (sav) ve
ashabının en belirgin özelliklerinden biridir. Hiçbir fuzuli masraf, israf ve
şatafat yoktur. Bu sebeple de evlilik vakti gelip de bekar kalan, neredeyse
yoktur. Tek başına yaşayan dul kadın da neredeyse yoktur. Çünkü doğru olan, dul
bir kadının ömür boyu veya uzun yıllar yalnız yaşaması değil, en erken ve sade
bir şekilde uygun bir eşle evlenmesidir. Ne yazık ki, birkaç yıl evli kalıp
eşini kaybeden nice gencecik kadınlar, çağdaş toplumun yanlış algıları
yüzünden, yalnız yaşamaya mahkum ediliyorlar. Özellikle iki üç, hatta bir çocuğu
da varsa, bu durum adeta kanun haline getirilmiştir. Hani insanlar şöyle
derler: “Ne namuslu kadın. Ömür boyu tek çocuğunun üzerine oturdu.” Sanki dul
kadın evlenirse, haşa namussuzluk yapmış olacak.
Halbuki, İslâm dininde genel
olarak bekâr kalmak yoktur. Fakir olduğu için evlenemeyene zengin
Müslümanların yardım etmesi gerekir. Çünkü evlenemeyen erkek ve kadının namuslu
bir hayat sürmesi ve toplumun bu konuda korunması için tek çare onların
evlenmelerini sağlamaktır. Bilindiği Resulullah (sav) ve O'nun ashabı evlenmişler ve onlara uyanlar
bu sünneti devam ettirmişlerdir.
Bu konuda Allah (cc) şöyle buyurur:
"İçinizden bekârları ve
kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir
iseler, Allah kendi lütfuyla onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan
ve (her şeyi) bilendir." (Nur, 24/32)
Resulullah (sav) de birçok hadislerinde bu
konuya dikkat çekmiştir:
"Evlenmek benim sünnetimdir. Kim
benim bu sünnetimle amel etmezse benim yolumda olmamış olur. Evleniniz! Çünkü
ben diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar ederim. Evlenmeye imkan
bulamayan oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kırar."(İbn Ma'ce, Nikâh 1)
"Ey gençler topluluğu! Kim
içinizden evlenmeye güç yetirebiliyorsa evlensin. Çünkü gözü haramdan en çok saklayan,
ırzı en iyi muhafaza eden budur. Kim de evlenmeye güç yetiremezse oruca devam
etsin. Zira oruç, onun için bir korunmadır." (Buhârî, Nikâh 2-3;
Müslim, Nikâh 1-3; Ebu Dâvud, Nikâh 1; Tirmizî, Nikâh l Nesâî, Nikâh 3; İbn
Ma'ce, Nikâh 1)
"Dört şey peygamberlerin
sünnetlerindendir: Haya, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve
evlenmek." (Tirmizî, Nikâh 1)
·
Resulullah'ın (sav) bir emrine muhalefet, bazen
tüm ümmet için büyük tehlikelere sebep olabilir. Okçuların, Resulullah'ın (sav)
çok sıkı tembihlerine rağmen yerlerini terk etmeleri, bunun güzel bir
örneğidir. Tabi bu kural, kıyamete kadar geçerlidir. Resulullah'ın (sav) sünnet
ve siretini örnek alıp ona göre yaşayanlar, dünya ahiret aziz ve bahtiyar
olurlar. Onun sünnetinden yüz çevirenler ise dünyada rezil ve zelil olmaya,
ukbada da cehenneme müstahak olmaya mahkumdurlar.
·
Hak batıl savaşında “algı operasyonları” veya
“psikolojik savaş” düşmanın tarih boyu baş vurduğu bir yöntemdir. Çünkü
batılın hakka karşı söyleyecek sözü yoktur. Batıl cephe, mert davranırsa, hakka
karşı asla tutunamaz. Bu sebeple batıl cephenin en güzel bildiği şey, sinsi,
kalleş ve kahpece planlardır. Evet batıl, sinsi ce kalleş davranmaya devam
edecektir. Ama İslam davasının yiğit temsilcileri, vefa, sadakat ve mertlikten
ayrılmadan ama feraset ve basiretle, onların planlarını boşa çıkarmaya devam
edecekler.
·
Resulullah (sav) ve onun davasının korunması,
her Müslümanın öncelikli görevidir. Bizim mal ve servet, ehl-u iyal ve tüm
varlıklarımızın korunmasından çok daha önde ve önemli olan görevimiz,
Resulullah’ı (sav) ve onun davası olan İslam’ı korumaktır. Tabi İslam’ın korunması,
onun iki temel esası olan Kur'an ve Sünnetin korunmasıyla olacaktır. Bugün
teknolojinin devasa gücü olan medya vs. vasıtalarla Resulullah'ın (sav)
sünnetine yapılan saldırılar, Uhud vb. savaşlarda ona atılan ok ve mızraklardan
çok daha tehlikelidir. Bu asrın Müslümanları olarak biz de sürgit devam eden
bir savaşla iç içe olduğumuzu unutmayalım. Hakkın temsili, Kur'an ve Sünnet’in
korunması konusunda her meşru vesileyle mücadelede her dem aktif olalım.
·