Haydarı Kerrar Ali (ra) 10
Hz. Ömer (ra) devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslam devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer'in şehadeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik sûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.
Hz. Osman’ın hilâfeti döneminde
idarî konularda zaman zaman eleştirileri olmamakla birlikte İslam devletinin
muhtelif vilâyetlerinden gelen şikâyetleri hep Hz. Osman'a bildirmiş ve ona hâl
çareleri teklif etmişti. Hz. Osman’ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden
gelen gayreti sarf etti.
Hz. Osman’ın şehadetinden sonra
İslam’ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi
Allah’ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilâfete
geçtiğinde halledilmesi gereken birçok problemle karşı karşıya kaldı. Bu
karışıklıklar Cemel ve Sıffin gibi iç çatışmaları doğurdu. İslam devleti
bünyesindeki bu ihtilafları giderme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler
gösterdi.
Dersler İbretler:
·
Yahudi fitnesi olan Şia, Hz. Ali’yi (ra) diğer
halifelere hasım gibi göstermek için ellerinden geleni ardına koymamıştır. Bu
konuda öyle büyük ve sürekli yalanlar uydurmuşlardır ki, ehli sünnetten bile
onların yalanlarına kananlar vardır. özellikle avam ve gençlik, Şia’nın hep
hedefindedirler. Onları şiileştirmek, sahabeye ve ümmete düşman yapmak için hep
pusudadırlar. Halbuki Ali (ra) kendisinden önceki her üç halifeyle de son
derece uyumlu çalışmış ve onların en büyük destekçisi olmuştur.
·
Her insanda ve her dönemde olduğu gibi, bazı
konularda fikir ayrılığı olabilir. Bu insanın fıtratının bir gereğidir. Zira
Allah (cc) insanı farklı farklı yaratmıştır. Bu farklılık onun tüm anatomik
yapısından ta parmak izlerine kadar hücresi için geçerli olduğu gibi, ruhi ve
fikri yapası için de geçerlidir. Dolayısıyla Ali (ra) da bazı konularda
halifelerden farklı düşünebilir. Sonuçta sahabenin her biri birer müçtehittir. Nitekim
bu ihtilaflar bizzat Resulullah (sav) hayatta olduğunda da zaman zaman tezahür
ediyordu. Ancak bu itilaflar, hiçbir zaman onlar arasında tefrika,
ötekileştirme veya didişmeye götürmüyordu.
·
Özellikle sebe’iye fitnesinin dal budak saldığı
Osman (ra) döneminde, Ali’nin (ra) ona olan desteği daha net bir şekilde
görülmektedir. Abu Bekr ve Ömer (ra) döneminde olduğu gibi Osman (ra) döneminde
de hilafetin baş danışmanlarından biri olmaya devam etmiş ve İslam devletin
karşılaştığı sorunları çözmede hep en önde olmaya devam etmiştir. Şia’nın iddia
ettiği ilk üç halife onun hakkını gasp etmiş olsalardı, onlara yardımcı olmak
bir yana onlarla savaşırdı. Ali (ra) gibi bir kahraman, kendisine ait olan bir
hakkın birileri tarafından gasp edilmesine sessiz kalacak kadar aciz veya
korkak değildir. asıl olan şudur ki, Yahudi asıllı olan Abdullah bin Sebe’in
uydurduğu yalanlar, 1400 yıldır ümmet içinde fitne sebebi olmaya devam
etmektedir. Her Müslümanın bu fitneyi çok iyi tanıyıp buna karı uyanık olması
ve başkalarını da uyarması gerekir. Zira düşmanın bu ümmete karşı kullandığı en
büyük silah tefrika silahıdır.
·
Ali (ra) hilafete geldiği zaman, bu fitnelerin
meyvelerini vermeye başladığı dönemlerdir. İkinci halifenin son dönemlerinde
tohuma atılan bu fitne, Ömer (ra) gibi adalet timsali bir şahsiyetin şehadetine
sebep olmuştu. Osman (ra) döneminde ise bu atılan tohumlar, tamamen yeşerip dal
budak salmaya başladı. Ta ki, üçüncü halife Osman’ın (ra) da şehadetiyle
sonuçlandı. Tabi Fitne sonuç aldıkça, daha da güçleniyordu. Resulullah'ın (sav)
en yakın arkadaşları, yarenleri ve kendisinden sonra Hilafet makamına geçmiş
bulunan iki seçkin sahabenin şehadeti, fitneci Şia ve hariciliğin gittikçe azıp
azmanlaşmasına sebep olmuştur. İşte Ali (ra) böylesi zor bir zamanda hilafet
makamına gelmiş bulunuyordu. Nitekim kendisi döneminde fitneler, daha da
katlanarak çoğalmaya devam etti. Öyle ki, iş; halen şu anda dahi kendini bilmez
kimi çevrelerin sahabilere dil uzatmasına sebep olan “Sıffîn” ve “Cemel”
savaşlarına kadar vardı.