Haydarı Kerrar Ali (11)
Nihayet, Kûfe ‘de 40/661 yılında bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafından sabah namazına giderken, zehirli bir kılıçla yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehid oldu. Sonra katil İbn Mülcem yakalanır. Hz. Ali, "Bunu hapiste tutun ve orada iyi davranın. Eğer yaşarsam ne yapacağımı düşüneceğim. Bağışlarım veya kısas yaparım. Eğer ölürsem, bir can karşılığında sadece bir tek can alınsın ve ona “müsle” yani burun, kulak gibi organları kesme yapılmasın!" der.
Dersler İbretler:
·
Harici fitnesi diyerek geçmeyelim.
Haricilik fitnesi, Osman (ra) döneminden
başlayarak günümüze kadar ümmet için bir güvenlik sorunu olmaya devam etmiş ve
kıyamete kadar da devam edecektir. Dolayısıyla her asırdaki Müslümanların bu
sinsi ve tehlikeli fitneye karşı uyanık olmaları gerekir. Bu fitne; çok renkli
olduğu kadar çok yönlü ve çok da tehlikeli bir fitnedir. Birbirine zıt gibi
görünen nice klikler, harici mantığını taşıyabilir. Kısaca haricilik fitnesi;
“Tek doğru benim dediğim ve benim yaptığımdır. Benim dediğimi kabul etmeyen
kafirdir. Katli vacip ve sahip olduğu her şey de bizim için ganimettir.”
Görüşündedir.
·
Şeytan insana günahını süsler ve en büyük
kötülüğü iyilik bilerek yaptırır.
Özellikle Osman (ra) ve Ali (ra)
hazretlerini katleden hariciler, ümmeti bir fitneden kurtarmak için
yaptıklarını iddi ediyorlardı. Şu anda da ümmete benzeri şekillerde ihanet eden
birçok zavallının aynı aldanışta olduğunu bilemek zor değildir. Ümmetin iki
püsküllü belası olan hali hazırdaki Şia ve çağdaş haricilik olan tekfirci
vahhabiler de aynı durumdadırlar. Şia’nın silahlı çeteleri olan “Hizbullah”
“haşdi şa’bi” ve türevleri İslam ümmetinin evlatlarına katliam yapmayı sadece
iyi görmüyor bunu ibadet olarak görüyorlar. Aynı şey, çağdaş hariciliğin
yansıması olan DEAŞ vb. vekalet orduları için de söylemek mümkündür. Bunlar
için; “Üstü ihanet, ortası ticaret, altı ibadet” formülü de aynen geçerlidir.
Böylesi çetelerde alt tabakayı oluşturanlar açık ara çoğunluğu oluştururlar.
Şeytan, yaman bir düşmandır, bir şekilde kandırmayı başarmaktadır. Allah (cc)
şöyle buyurur: Dedi ki: “Rabbim! Beni saptırmana karşılık, yeryüzünde
(sapkınlığı) onlara süsleyecek ve hepsini saptıracağım.” (Hicr 15/39)
“Onu ve kavmini, Allah’ı bırakıp Güneş’e
secde eder buldum. Şeytan, amellerini onlara süslü göstermiş ve onları
(dosdoğru) yoldan alıkoymuştur. (Bu sebeple) onlar doğru yolu bulamıyorlar.”
(Neml 27/24)
“Âd
ve Semud’u da (helak ettik). Onların oturdukları yerlerden, (kendilerini helak
etmiş olduğumuz) sizin için açığa çıkmıştır. Şeytan, amellerini kendilerine
süslü gösterdi ve (böylece) onları (dosdoğru) yoldan saptırdı. (Aslında onlar
hakikati anlayabilecek) gözü açık, aklı başında insanlardı.” (Ankebût 29/38)
·
Ağcın kurdu içinden olunca tehlike büyüktür.
Tarih boyunca İslam düşmanları, ümmetin
içinden ihanet edecek hainler bulmayı başarmışlardır. İşte ümmet ne çekmişse
genel olarak hep içerdeki hainlerden çekmiştir. Yakın tarihe baktığımız zaman,
hilafetin son temsilcisi Osmanlının yıkılmasında, yine en büyük etki, içerdeki
hainlerden gelmiştir. Esasen Hz. Osman (ra) döneminin sonlarında başlayan
“sebe’iye” yani “Şia” fitnesi, sonraki dönemlerde de renkten renge girerek
ümmetin yürüyüşünü sekteye uğratmaya devam etmiştir. İlk üç halifenin şehit
edilmesinde, yine içerdeki ihanetler rol almıştır. Daha sonra sürgit devam eden
kargaşalarda da hep benzeri ihanetler vardır. Hilafetin lağvedilmesi sonrasında
bir asırdan fazla zamandır devam eden cumhuriyet döneminde de ülkenin
sıkıntılarının başat sebebi içerdeki ihanetlerdir. 15 Temmuz darbesiyle deşifre
olan FETÖ ihanet şebekesi, bunun açık örneklerindendir. Kaldı ki benzeri ihanet
şebekeleri, ve deşifre olanların uyuyan hücreleri, hep vardır ve var olmaya
devam edeceklerdir.
·
Tefrikanın ve derken ihanetin de kaynağı olan
ihtilaf, bu ümmetin en büyük imtihanıdır.
Nitekim Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Rabbimden
üç şey istedim. Bana ikisini verdi. Birini vermedi. Rabbimden ümmetimi açlıkla
helak etmemesini istedim, onu bana verdi. Ondan ümmetimi suda boğmakla helak
etmemesini diledim, bunu da bana verdi. Kendi aralarında olacak felaketleri /
fitneleri / kavgaları vermemesini (onları birbirine düşürmemesini) istedim.
Bunu bana vermedi.” (Müslim, Fiten, 20)
·
Resulullah'ın (sav) her sahabesi gibi Ali (ra)
de kendi düşmanına karşı dahi adil idiler. Şehit edilen her üç Raşit Halifenin
de kendilerinin hayatlarına kast edenlere dahi nasıl da adaletli davrandıklarını
görüyoruz. Zira onlar şu ayeti çok iyi biliyor ve ölümüne Kur'an’ı
yaşıyorlardı. Allah (cc) şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah için hakkı
ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz
sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha
yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin
işlediklerinizden haberdardır.” (Maide 5/8)