Haydar-ı Kerrar Ali (ra)
Ali bin ebi Talib (ra) Resulullah'ın (sav) amcasının oğlu, damadı ve dördüncü halifesidir. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'l Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lakabı Haydar; unvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca “Allah’ın Arslan’ı” unvanıyla da anılır.
Ali (ra) küçük yaşından beri Resulullah'ın
(sav) yanında büyüdü. On yaşında İslam’ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz.
Hatice'den (ra) sonra Müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz.
Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü,
tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen Müslüman olmuştu.
Dersler ibretler:
·
Arap kültüründe, genel olarak künyeyle anılma
yaygındır. Bu da tazim ve teşrif içindir.
Bir de tüm dillerde olduğu gibi,
lakaplar vardır. Lakaplar, tahkir için olabileceği gibi, teşrif ve iltifat gibi
manalar için de kullanılır. Birçok sahabenin (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) teşrif
ve taziz ifade eden, manidar künye ve lakapları vardır. İşte Ebu Bekr’in
(ra) “Sıddık” Ömer’in (ra) “Faruk”
Osman’ın (ra) “Zi-n Nureyn” lakapları gibi, Ali’nin (ra) “Ebu Turab”
“Esedullah/Allah’ın (cc) aslanı” “Haydarı Kerrar” vb. bu kabildendir. Araplarda
bu kullanımlar o kadar meşhurdur ki, bazılarının künye veya lakapları,
isimlerinin önüne geçmiştir. Öyle ki, bu kişiler; isimleriyle değil künye veya
lakaplarıyla tanınırlar. Günümüzde ve diğer dillerde de bunun örnekleri vardır.
·
Ali (ra) daha nübüvvet öncesinde,
Resulullah'ın (sav) rahleyi tedrisatından geçmiş, onun engin terbiyesine mazhar
olmuştur.
Bunun sebebini siyer kitapları şöyle anlatır: “Ebû Tâlib’in
maddî durumu zayıf, âile efrâdı ise hayli kalabalıktı. Bu sebeple sıkıntı
içindeydi. Peygamber Efendimiz diğer amcası Hazret-i Abbâs’a gidip:
“–Amcacığım! Biliyorsun ki kardeşin Ebû Tâlib’in
âilesi çok kalabalık. İnsanlar kıtlık ve açlığa mâruz kalmış, kıvranıp
duruyorlar. Haydi, Ebû Tâlib’in yanına gidelim ve kendisiyle konuşalım. Oğullarından
birini ben yanıma alayım, birini de sen al! Böylece onun yükünü biraz
hafifletelim!” dedi.
Abbâs (ra) bu âlicenap teklifi kabûl etti ve beraberce
Ebû Tâlib’in yanına vardılar. O:
“−Akîl’i bana bırakınız, diğerlerinden istediğinizi
alabilirsiniz!” dedi.
Bunun üzerine Resulullah (sav) Ali’yi (ra) amcası Abbâs
da Câfer’i (ra) aldı. O sırada, Hazret-i Ali (ra) dört veya beş yaşında bulunuyordu. Efendimize,
Peygamberlik verilinceye kadar Ali (ra), O’nun yanında kaldı ve onun
himayesinde yetişti. (İbn-i Hişâm, I, 264)
·
Ali (ra) birçok hayır gibi, iman etmede de
öne geçenlerdendir.
Öyle ki, o iman etmekte ikinci
sırayı almıştır. Hayırlı işlerde önde olmak ve öne geçmek, elbette bir
meziyettir. Basit bir sınav veya yarışmada öne geçenler, madalya hak ediyor da
imanda, takvada, ihlasta ve her türlü salih amelde öne geçenler, elbette cennet
ve cemalullah ile mükafatlandırılacaklardır. Allah (cc) şöyle buyurur: “Muhacirlerden
ve Ensar’dan (İslam'a girmekte) ilk öne geçenler ile bunlara güzelce tabi
olanlar... Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır.
(Allah) onlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler
hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe 9/100)
·
Islama davette “Lisan-ı hal” “lisan-ı kalden”
çok daha etkindir.
İslam-ı hayatımızda yaşayarak
temsil etmek, dilimizle tebliğ etmekten çok daha önceliklidir. Diyebiliriz ki,
tebliğin etkisi %20 ise, temsilin etkisi %80’dir. Temsilsiz tebliğ, kof
ceviz veya özsüz tane gibidir, ne karın doyurur, ne de vitamin olur. Hani
derler ya; “1000 altınlık sadaka edebiyatı, 1 kulak bile doyurmaz. Ama 1
altın sadaka 1 aylık nafakaya kafidir.”
İşte burada Ali (ra), Resulullah (sav) ve
Hatice (ra) annemizin namaz kılmalarına şahit olmakla hidayetin ilk hüzmesini
almıştır.
Daha da acısı, bizde tersine bir
gidişatın olmasıdır. İyi örnek yerine kötü örnek olmamızdır. Zira İslam’a davet
ederken, davranışlarımız sözlerimizi yalanlıyorsa, İslam’ın lehinde değil,
aleyhinde çalışmış oluruz. Evet, istemesek de insanları İslam’dan uzaklaştırma
konumuna düşeriz. Hidayeti muhtemel insanlarla İslam arasında perde, hatta
duvar olmuş oluruz. Allah (cc) bu konuda çok etkin uyarılarda bulunur. “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri
niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir
nefretle karşılanır.” (Saf 61/2-3) “
Kitap'ı okuyup durduğunuz halde kendinizi unutur da başkalarına mı iyilikle emredersiniz?
Düşünmez misiniz?..” (Bakara 2/44)