Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Eylül 2020

Hayber

Peygamber, davet üzerine Medine’ye hicret eder. İslami bir devlet kurulacaktır. Lakin yaşayanlar sadece Müslümanlar değildir. Müşrikler ve Yahudiler çok az olarak da Hıristiyanlar vardır.

Önderimiz hemen her tarafın temsilcilerini çağırır ve yazılı bir anlaşma yapar. Her toplumsal kesimin hak ve vazifelerini belirleyen bu sözleşmeye “Medine Sözleşmesi” denir.

Hobbes, Locke ve Jean Jacques Rousseau toplumların bir arada yaşamasının temelini toplumsal sözleşmenin (Anayasa) sağladığını söyler ama bunu bir türlü örneklendiremezler.

Benû Kaynuka, Benû Nadir ve Benû Kurayza ve diğer ufak Yahudi kabileleri Medine’de huzur içerisinde yaşamaktadır. Fakat iç dünyaları rahatsızdır. Yahudiler kurtarıcı beklentisi içerisindedirler. Lakin gelen peygamber kendilerinden değil Araplardandır. Bunun için İslami tebliği kesin bir şekilde reddederler.

Ancak içlerinden gene de Müslüman olanlar vardır. Abdullah ibn Selam gibi.

Ne var ki bu huzur fazla sürmez. Bedir savaşında Müslümanların galip çıkması içlerindeki ateşi alevlendirir. Benû Kaynuka çarşısında bir Müslüman kadına Yahudi gençler sataşır, üstünü başını yırtarlar. Geçmekte olan bir Müslüman olaya müdahale eder ve kavgada bir Yahudi ölür. Bunun üzerine Yahudiler Müslüman’ı şehit ederler.

Mahalleleri Müslümanlarca kuşatılır. Hiçbir ölüm olmadan anlaşma sağlanır ve Kaynuka Yahudileri Medine’yi terk ederler.

Benû Nadir Yahudileri Mekkeli müşrikleri Bedir savaşının intikamı için kışkırtmaya başlarlar. Müslümanlarla araları bozulur. Peygambere bir haber yollayarak “üç sahabe ile gel bizim üç âlimimiz ile tartış başarılı olursanız dininize girelim” derler. Niyetleri suikasttır. Hançerlerini elbiseleri altına saklarlar. Resulullah durumu haber alır ve mahalleyi kuşatır. Yine iki taraftan da kan dökülmeden anlaşırlar. Nadir Yahudileri Medine’yi terk ederler.

Mekkeli müşrikler toparlanıp Medine’nin önüne gelmişlerdir. Tarihte “Hendek Savaşı” olarak bilinen çarpışma cereyan etmektedir. Benû Kurayza Yahudileri bu esnada Medine Sözleşmesini ihlal edip Müslümanlara ihanet ederler. Savaş bitince bu kabilenin üzerine yürünür. Benû Kurayza Yahudileri de sürülmüş ancak bu olay diğer iki kabile gibi kansız neticelenmemiştir.

Sürülen bu Yahudi kabileleri Hayber’e yerleşirler. Burada da Müslümanlar aleyhine çalışmaya devam edip Mekkelilerle anlaşırlar. Şayet Peygamber bir tarafın üzerine yürüyecek olursa diğer taraf boş bırakılan Medine’ye saldıracaktır.

Yahudiler Uzza putuna tapan müşrik Gafatan kabilesi ile de anlaşmaya varırlar.

Peygamber Hudeybiye anlaşması ile Mekkelileri diskalifiye ettikten sonra Hayber’e sefer düzenler. Gafatan kabilesi birliğin geçeceği yolun üzerine yürüyünce Peygamber ordunun yolunu değiştirip Gafatan kabilesinin yerleşim yerine yönelir. Yahudilerin müttefikleri mecburen geri dönerler. Resulullah tekrar Hayber’e yönelir. Kale içine sığınan Yahudilerin 20.000 savaşçısı vardır. Müslümanlar ise 1500 kişidir.

Sonunda Müslümanlar galip gelir. Yahudi muharipleri Hayber’den sürülürler. Kalanlar ile sulh akdedilir. Hatta aranın düzelmesi için Peygamber önde gelenlerinden dul Safiye isimli bir hanımı nikâhlar ve onu müminlerin annesi mertebesine yükseltir.

Bölge ahalisinin mallarına el sürülmez. Ele geçen Tevrat kitapları kendilerine iade edilir.

Bütün bunlara rağmen Yahudiler yine rahat durmayıp Efendimizi zehirleyerek öldürmek için suikast düzenlerler.

Güncele geçmeden önce yukarıda ismi geçen Abdullah ibn Selam’dan biraz söz edelim. Yahudi alimi olan bu zat Müslüman olduktan sonra bütün benliği ile İslam’ın hizmetine girmiş, Benû Nadir’in kuşatmasında bulunmuş, Suriye ve Filistin’in fethine iştirak etmiştir.

Günümüzde ise BAE yönetimi ile yakın ilişkiler içerisinde olan Mazraui isimli bir soytarı Suudi Arabistan’a Hz. Muhammed döneminde Hayber’den çıkarılan Yahudiler için İsrail’e tazminat ödenmesi ve vatandaşlık verilmesi çağrısında bulunmuş.

Suudi Arabistan ve BAE... İkisi de Arap ülkesi... Al birini vur diğerine.

Birileri “ümmet” lafını duyunca Müslümanları Arap sevicilik ile suçluyorlar. Oysa bilmiyorlar ki ümmet bilincinin altında yatan cevher İslam şuurudur.

Asla etnik köken değildir. Soruyorum: Yahudi kökenli Abdullah ibn Selam mı ümmete dahildir, yoksa Arap kökenli olan Yahudi taraftarı Mazraui mi?

Bu basit hakikatin sırrına bir erebilsek zulüm ne İslam coğrafyasında kalır ne de yeryüzünde.