Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.77
Gram Altın
2974.91
BIST 100
9996.33
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Şubat 2019

Hayatın Kuralı; Denge!

Denge, hayatın olmazsa olmayan kuralıdır. Dengelerin sarsılması hayatın bitmesidir. Hayatın her alanında denge şarttır. Allah ile kul, insanla insan, insanla tabiat arasındaki dengenin bozulması insanın çöküşüne sebeptir.

Dünya ile ahiret arasındaki dengenin kurulması da istenmektedir. “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, hemen ölecekmiş gibi ahiret” anlayışı dengenin sarsılmasıdır. Zira insanın isteği ölümsüz olmaktır. Ölmeme fikri ahireti unutturmaktadır.

Ölüm ötesi için hazırlık yapmak ancak fani olduğunu her an akılda tutmakla, yaşanılan her hatadan ders almakla mümkündür. Bu duygu da ancak iki dünya arasındaki dengeyi istenilen şekilde kurmakladır. Lakin insan aklı doğruları söylerken, duygu başka şeyler istemektedir.

Bakara suresinin 143. ayetinde bizlerin dengeli ümmet yani güvenilir, sözünde duran, işine sadık, asla yalan söylemeyen, yaptığını güzel yapan, emanete ihanet etmeyen, insanlığa model ve örnek olan olmamız emredilmektedir.

Denge, imandan ibadete, eğitimden ekonomiye, evlenmeden boşanmaya hayatın her alanında adalet üzere dengeli hareket etmekle olur. Ölçüyü tam tutmak, içinden geçirilen çirkin yönelimlere “dur, yapma, seni biri gözetliyor” deyip eylem haline getirmemektir.

İç yönelimler insanın kendisi ile Rabbi arasındadır. Göklerde ve yerde ne varsa kendisine ait olduğunu her yarattığı ile gösteren Rab’ın hitabı Bakara 284. ayetinde şu şekildedir.

“...İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah, onunla sizi hesaba çeker. Affı hak edeni affeder, azabı hak edene de azap eder. Her şeye ölçü koyan Allah’tır. ”

Eylem haline geçmedikçe ispatı olmayan yönelim, insanın içinden iyi ya da kötü geçirdikleridir. İnanan bilir ki, bu kötü yönelişleri, içinden gelen her düşünceyi kendisine şah damarından daha yakın olan bilir.

Kişinin içinden geçirdiği şeyler, kuralları çiğnemek, güzel karşılanmayan şeyleri yapmaksa ve bu eylem haline geçmedikçe hiç kimse bu düşüncelerinden dolayı suçlanmaz, kınanmaz. Cezası da ancak uygulamakladır. Bu uygulamalar da asla kişinin yanına kar kalmaz.

Tercihlerimiz içimizden geçirdiklerimizin eylem haline geçmiş halidir. Bizlere gücümüzün üstünde sorumluluk yüklemeyeceğini söyleyen Rahman, yaptıklarımızın ya lehimize ya da aleyhimize olduğunu vahyinde belirmiştir.

Nasıl ki insan, hizmetine yaratılmış olan doğaya, bire bir muhatap olduğu eşe ve dostuna sorumlu olduğu gibi kendisine emanet edilen bütün nimetlere karşı da sorumludur. İçinde bulunduğu bedeni de verilen bir emanettir. İstediği gibi asla kullanmamalıdır.

İnsanın kendi kendine yapabileceği en büyük zulüm, yaratılışına ters yaşamak, kendisine hesapsız sunulan nimetleri görmemek, başkalarının ellerinde olanda gözü olmaktır. Dünyaya dalmak, ahireti ertelemektir. Ertelenen ahiret düşüncesi de eyleme geçememektedir.

Halbuki dünya ile ahiretin dengesi adalet, sevgi, şefkat, merhametledir. İnsan olmak, bilinçli bir seçimle yani ne ezen ne ezilen, ne hak yiyen ne yediren, ne zulmeden ne de zulme uğramaktır. İnsan olmak, denge üzere hareket etmekledir.

İnsan insan ilişkisinde dengeli hareket herkesin haddini bilmesiyledir. İradesini Allah’a teslim etmiş bir insan, hareketlerinde denge üzeredir. Bu denge arayışı herkese hak ettiği değeri vermesini gerekli kılar.

İnsanı daha hoş görülü yapan ise kendisinin doğruyu yapmasıdır. İç huzur ancak doğruları bilip, doğrular üzere hareket etmekle olur. Mutluluk ise, eylemlerin sonucu olarak insana bahşedilen, şükrünün yapılmasını beklenen bir nimettir.

İnsanı ayakta tutan ruhu, ona kıyafet giydirilmiş bedeni ve içindeki canıdır. Can bedenden çıkmadan güzellikler adına ne varsa yapılmalıdır. Zira Hak Teala her nefsin ölümü tek tek tadacağını belirtmiştir.

Ves-Selam