Hayatın ince gülü: Adalet Ağaoğlu
Edebiyatımızın önemli romancılarından Adalet Ağaoğlu (23 Ekim1929-14 Temmuz 2020) ebediyete göçtü. Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi, Hayır ve Fikrimin İnce Gülü isimli önemli romanlar yazan Ağaoğlu, edebiyat ve düşünce dünyamıza ciddi katkılarda bulunmuştur. Ağaoğlu, “Biz hayatta yaşayamadıklarımızı yaşatırız romanlarımızda” sözünü çok doğru bulmaktadır. Ağaoğlu için roman, hayata eklenen hayattır. Ağaoğlu, edebiyatta özgünlüğü, üretkenliği ve özgürlüğü temsil eden bir yazardır.1996 yılında geçirdiği trafik kazası sonucu 2 yılını hastanede geçirmek zorunda kalan Adalet Ağaoğlu için Can Yücel, “Sen Türkiye’nin en güzel kazasısın” ifadesini kullanmıştır. Adalet Ağaoğlu, edebiyat ve düşünce dünyamıza güzellikler ve zenginlikler katmış bir mirası geride bırakmıştır.
Ağaoğlu, baskılara, yasaklara ve kısıtlamalara karşı yazıya sığınmış bir yazardır. Ağaoğlu’nun 91 yıllık ömrünü, yazının ve sözün önceliğini ve asaletini korumaya adanmış bir hayat olarak niteleyebiliriz. Ağaoğlu, hayatının bir yazı macerası olduğunu şu şekilde ifade etmektedir: “Yazarak yaşadım, hep severek yazdım. Yazmak için hep bir şey beni dürtüyordu. Yazmadan duramıyordum. Yazarak öğrendiğim kadar hiçbir şeyden öğrenmedim. Siyasal kısıtlamalar sonucu kitap kalıcıdır görüşüne inandım.” Ağaoğlu’nun insanların hayatlarını anlama, anlatma ve öğrenme konusundaki güçlü motivasyonu, yazının onun hayatında tutku boyutunda bir tutku haline gelmesini sağlamıştır. “Yamama bağlılıklardan, umutlardan, inançlardan ve hayatlardan” hoşlanmayan Ağaoğlu, sahici bir hayat arayışını romanlarında yapmaktadır. Edebiyatı ve düşünceyi var eden ana dinamiğin yazı tutkusu olduğunu Ağaoğlu’nun hikayesinden öğreniyoruz.
Ağaoğlu, aklını, bilincini ve kişiliğini özgürce olgunlaştırmayan günümüz toplumunun çocuksu düzeyinden çok rahatsızdı. Aşkın otoriteler adına insan hayatını kontrol etmeye kalkan kutsal sınıflardan ve o sınıfların müridi olmayı kabul eden çocuksu kişiliklerden Ağaoğlu, şikayet ediyordu. Toplumun Ortaçağ’da olduğu gibi itaate ve taklide mahkum olmasını, hep yerinde saymasını Hayır isimli romanında şu şekilde ifade ediyordu: “Bugünkü hayatlarımızın Ortaçağ hayatından hiçbir farkı yok. Yine rahipler, yine tilmizler, yine cinayetler…Farklı olan yalnızca araçlar ve gereçler…” Herkesin kendisine efendi seçmek için yarıştığı kölelik yollarından sahici bir özgürlük durumunun çıkması mümkün değildir. Cehalet ve şiddetin akılla, düşünceyle ve yazıyla aşılmaması halinde ortaya karanlık ve kirli bir insanlık halinin ortaya çıkacağı konusunda Ağaoğlu, toplumu uyarmaktadır.
Ağaoğlu, hayatın yenilenme olduğuna inanmakta ve var olanı taklit etmek yaklaşımını delirtici bulmaktadır. Özgürlüğümüzü korumanın yolunun hayır demekten geçtiğini Ağaoğlu şu şekilde ifade etmektedir: “Her durumda özgür kimliğimizi koruyabilmek ancak edimle söylenebilecek şu iki sözcüğe bağlı: Yinelemeye Hayır... Aynılaşmaya Hayır. Aynılığa Hayır. Yinelemeye hayır…” Ağaoğlu, kendini değiştirme gücüne sahip olmanın hayatı değiştirme gücü olduğunu söylemektedir: “Hayat değişecekse, kendini değiştirebilenlerle değişecek, yinelişe ayak uyduranlarla değil..”
Kitlenin insanı esir aldığını ve sahici insan olmasının önünde en büyük engel olduğunu ifade eden Ağaoğlu, kolektivizmi eleştirmektedir: “Kalabalık insanı denetler, olduğu gibi olmasını önler; kitlenin beklentilerine ters düşersek, kendimizi sisle çevrili bir sandalın ortasında, tek başımıza buluruz.” Özgür olmanın, kolektif bir hapishaneden bir başka hapishaneye geçiş olmadığını çarpıcı bir şekilde ifade eden Ağaoğlu, sorumsuz olmak için özgürlüğünü üst otoritelere devreden benlik yitimine dikkat çekmektedir: "Özgürlükler hep belli sınırlar içinde arandı. Özgürlük diye, din değiştirildi, tarikat değiştirildi, tiran değiştirildi. Bu sınırlar içinde ileri geri oynamalar uygarlık-ilkellik, kölelik-özgürlük sayıldı. Bu sınırın dışına çıkanlar, kendilerini gerçekten özgür kılanlar yalnızca sanatçılar ve deliler. Onlar dışında kimse, yönetenin dayattığı sürü hayatlarının güvencesinden yoksun kalmak istemiyor. Yönetilmek rahat. Bu kolayımıza gidiyor." Ağaoğlu, sürü olmayı değil asıl olanın özgür birey olmak için yaşamak olduğunu dile getirmektedir.
Ağaoğlu, insanın umut eden varlık olduğuna inanmaktadır. Umutla buluşmayı, aşkı ve dostluğu gerçekleştirmek için narin bir çiçek olan hayatın kırılmaması mesajını Ağaoğlu şu şekilde vermektedir: “Cancağızım, bir gün yine buluşacağız. Uzun uzun konuşacağız. Hayatın ve neşenin cesaretinden hiç eksiltmeyeceğiz. Neşeye ve hayata düşman olanların asla yaşayamadığı ve yaşayamayacağı daha büyük aşklar, daha derin dostluklar yaşayacağız. Ama bu arada da hayat sandalının kıyıya çarpmaması gerekiyor, değil mi?” Büyük yazarımızı saygıyla anıyorum.