HAYATIN ÇOCUĞU OLMAK
İnsanın bu dünyadaki sorumluluğu,
hayatı dolu dolu yaşamak, kendini gerçekleştirmek ve insanlık tecrübesine kendi
içinde bulunduğu zaman ve mekan içinde aktif olarak katılmak ve şahit olmaktır.
Bulunduğu zaman ve mekan içinde hayata katılmak ve şahitlik etmek, her bireyin
ahlaki, manevi, duygusal, düşünsel ve insani görevidir. Hayat kültürünün
başını, ortasını ve sonunu, hayata katılmak ve şahitlik etmek ilkesi
oluşturmaktadır. Hayat kültürü, hayatın sürekli olarak yaratılmasını,
yenilenmesini, diriltilmesini ve tazelenmesini kapsamaktadır. Hayatı
yaratamayan, yenileyemeyen, diriltemeyen ve tazeleyemen anlayışların
oluşturduğu kültürler, hayatı köhneleştirmeye, çürütmeye ve yok etmeye
çalışmaktadırlar.
Hayat kültürü, bireyi, hayatın çocuğu
yapmaktadır. Hayatın çocuğu olan bireyler, insan onuruna ve özgürlüğüne saygı
duyarlar, hayatın en yüce değer olduğunu benimserler, yeryüzündeki bütün hayat
süreçlerini korumayı ve saygı göstermeyi kendi asli görevleri olarak kabul ederler.
Hayatı korumak, geliştirmek ve saygı göstermek, hayatın çocuğunun asli işidir.
Gerçek maneviyat ve ahlak, hayata yapılan her türlü yatırımdır. Hayatı korumak,
geliştirmek ve diriltmek için yapılmayan bütün
işler ve emekler, ahlak, hukuk ve
maneviyat kapsamında değerlendirilmeyi hak etmeyen verimsiz ve yıkıcı
işlerdir. Birey, hiçbir otoriteye bağlı ve bağımlı kalmamalıdır. Birey, bağımlı
köle statüsünde hiç kimseye hizmet etmemelidir. Hayatın çocuğu olarak birey,
sadece hayata hizmet etmelidir.
Hayatın çocuğu olmak, hayatı koklamayı
ve diğer insanlarında hayatı koklamaları için çaba göstermeyi kapsamaktadır.
Hayatın kokusu yerine ölüm korkusunu diğer insanlara götüren kişiler, hayatın
çocuğu değil, hayatın katilidirler. Her ne adına olursa olsun ölmeyi ve
öldürmeyi hayatlarının asli amacı haline getirenler, hayatın çocuğu olmak
yerine ölümün kölesine dönmüş çılgınlar güruhudurlar. Ölümün kölelelerinden
oluşan çılgın güruhlar, insanlardan, hayvanlardan, çiçeklerden, sulardan,
ağaçlardan, kuşlardan, kadınlardan, sanatçılardan, müzikten, resimden,
renklilikten nefret ederler. Ölümün köleleri, hayata dair her şeyi buldukları
her yerde ve zamanda yok etmeyi kendilerinin en yüce görevi sayarlar.
Ölüm kültürü, hayatı değersizleştirerek
ölümü kutsar ve yüceltir. Ölüm kültürü, ölme ve öldürme etrafında kutsanmış
kültler ve kurgular oluşturur. Hiçbir ölüm, yüce değildir, kutsal değildir.
Ölümü kutsamayan, hayatı yücelten, insana değer veren, hayatın bütün
biçimlerine özellikle ve özenle önem veren, göz bebeği gibi koruyan yaşama
kültürü anlayışı bulunmaktadır. Ölüm kültürü, çoğu zaman hayatın kokusunu ve
rengini bastırabilmekte ve başarılı olabilmektedir. Hayat kültürünün
gerilememesi ve ışığının sönmemesi için hayata karşı konuşan her türlü
kaynağın, kurumun ve kişiliğin sorgulanması ve eleştirilmesi gerekmektedir. Ölüm
kültürü, kendisini hayat kılığında
gizleyerek insanları kandırmakta,
saptırmakta ve yok etmektedir.
Ölüm kültürü, varolan hayatı
değersizleştirmekte ve anlamsızlaştırmaktadır. Ölüm kültürü, ölmek ve öldürmek
suretiyle daha iyi hayatlara varılabileceği şeklinde yalanlar
söyleyebilmektedir. Hayatı yok eden ölüm kültürünün, daha iyi bir hayata
ulaştıran yol ve köprü olması düşünülemez. Birey, daha iyi bir hayata ölüm
kültürüyle değil, hayat kültürüyle ulaşabilir. İnsanı daha iyi bir hayata
ulaştıracak şey, hayatı korumak, geliştirmek ve tazelemek suretiyle hayata
hizmet etmektir.
Ölüm, hiçbir başarıya giden yol
değildir. Ölerek ve öldürerek onurun, mutluluğun ve özgürlüğün elde
edilebileceğini sanmak, büyük yanılgıdır. Ölmek ve öldürmek, insana ödül ve
onur getirmez. Hayat sayesinde insan, bilimsel, felsefi, sanatsal ve ahlaki
gelişmeleri gerçekleştirebilir. Ölüm kültürü, mutluluk, onur ve özgürlük
getirmez. Hayat, hiçbir şey için feda edilemez. Hayatın çocuğu olmak, tutkuyla
ve coşkuyla hayata bağlıdır.
Hiçbir ölüm ve öldürme, ödül ve
mutluluk değildir. İnsana verilen en büyük mutluluk ve ödül, sahip olduğu
hayatın kendisidir. Ölmek ve öldürmek için insanın hiç kimseye verdiği hiçbir
söz olmadığı gibi, insanın hiçbir
otoriteyle yaptığı bir sözleşmede yoktur. İnsanın kendisiyle yaptığı tek
sözleşme, hayatın değerini bilmek, hayatın hakkını vermek için aklıyla,
bilgisiyle, duygusuyla, düşüncesiyle, ilişkileriyle ve ilgileriyle verimli,
anlamlı, yapıcı ve yaratıcı şekilde yaşamaktır. İnsanı ve hayatı sağ kılacak
tek şey, yaşama kültürüdür. Hayat kültürü, insan ve hayat sağ olsun demektedir.
Hayatın sağ olması için, insanın yaşaması ve yaşatması için sürekli bir çaba
içinde olması gerekmektedir.