Dolar (USD)
32.49
Euro (EUR)
34.86
Gram Altın
2429.03
BIST 100
9803.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

10 May 2016

Hayatımız acile kalkmış

"Nedir bu acelen? Nereye gidiyorsun?"

"Ölüme...ve ötesine!"

Acele etmek büyük ihtimalle geriye dönmeyi gerektirir. Gericiliği... Hem de ilerici olayım derken...Geri dönüş açıkça fark edilir veya edilmez ama kazanıyor gibi olduğumuz vaktin kaybolup gitmesidir. Vaktin küsmesi belki. Ömrün dargınlığı.

Halbuki vakit de bize doğru yürür, koşar, uçar. Bir bıraksak...Böyle surat asıp inatlaşmayacak. Vakit...

Bildiğim kadarıyla bir tek ecelden geriye dönülmüyor.

Tedric(gradual), aşama aşama oluş sürecinde gereken basamaklar ikişer üçer atlayarak çıkıldığında başka türlü bir iniş, düşüş yaşanıyor. Çok ilerde, belki en tepede, hiç beklenmedik bir zamanda ve ilk elde atlanması gereken bir tanesi, henüz aşılmamış olarak karşınıza çıkmıyor mu? Ne yapacağımızı, nereye saklayacağımızı bilmiyoruz o an kendimizi...

Kimi basamakları gözden kaçırılmış bir merdivenin zirvesindeki rüzgar, aşağıda yer çekiminin ilk temsilini yapan basamakları kızdırabilir. Halbuki ergenlik olgunluğun ebeveynidir. Deli yeşildir öncesinde eriği dalda öylece kızartan.

"Acele işe şeytanın bizzat müdahil oluşu" o işte acele edilmediği zaman elde edilecek verimin azalması veya hiç bir verimin elde edilemeyerek emeğin boşa gitmesi anlamına gelebilir. Hız, zaman algımızı artmış gibi gösterse de, doygunluk bakımından vaktin aç kaldığı malum. Vakitle beraber vaktin çoluğu çocuğu olan bizlerin de "ne yapar ne ederse bir doyumsuzluk" yaşadığı...
Vakti değerlendirmede çok marketçi, hazıra atlayan, günün ağzına abur cuburu basan bir halimiz var. Ömrümüzü geçiştiriyoruz.

Batıda, Yavaş Hareketi (Slow Movement), hız tutkunu modern hayatı eleştiren ve farklı hayati başlıklarda hızcı tüketim kalıplarını dönüştürmenin amaçlandığı bir kültürel değişimi savunuyor. Prof. G. Floistad hareketin felsefesini; herkes gibi her şeyin değiştiğini, değişimin ivme artışı nedeniyle, "Hayata tutunmak istiyorsak acele etmek gerektiğini" söylüyor. Sayın Profesör Floistad'ın ecelden kaçarken ve hızdan, yine acele etmeyi tembihlemesi dikkatimizi çekiyor. Buna aldırmıyor Floistad. Devam ediyor manifestosuna: "Başkaları tarafından görülme ve takdir edilme ihtiyacı. Aidiyet. Yakınlık ve itina, birazcık sevgi ihtiyacı." Bu kör olası ihtiyaçların hiç mi hiç değişmediğini ve ancak yavaşlıkla karşılanabileceğini ekliyor. "Yavaşlık, tefekkür ve birlikteliği yeniden edinmek zorundayız."

E biz bu değerleri tamamen kaybetmemişsek ne güzel. Kütüphanelerimizdeki sayfalarda yazıyorsa, ne iyi. Yavaşlığa yavaşça, yumuşak bir geçişle dönebiliriz. Yapılan her ne güzel iş varsa tatmin olarak, o işi tabii ve gerekli süresine yayarak, sererek, "doğru hızda" tamamlamak. İşin niteliği, kişinin doygunluğunca...Tembellik değil. Gecikme değil. Vazgeçme hiç değil.

Mesela bizde namaz, hayatın anlık temsilidir. Beş kere mola, sonra yola gibi formüle edilebilir. Hızı belli bir ölçüde tutabilmek; mesela çok hızlıysak yavaşlamak, çok yavaşsak hızlanmak, yani doğru hız içindir bu duraksamalar. İşler, güçler; keyifle yudumladıkları vakit ve sundukları doygunluk bakımından, hızları ve nitelikleri itibariyle u2013kısaca- sorgulanır. Sonra yola devam edilir. Mola, yola dahildir.

Bizi bu kadar hızlandıran şey nedir? Yarışlarımız. Yarış konularımız gerçekten bu rekabet ve koşuşmayı, çelmeleri, düşürülerek düşmeleri, kapışma ve izdihamı hakkediyor mu?

Başarmak bir başkasını geçmek midir?

Bir başkası da kim ola? Allah'ın bir kulu...

Herkesin ileriye geçebildiği, herkesin kazanacağı mutlak yarışlar var.

İnsan için kendinin en ergeni ile, kendinin en ergini/olgunu arasında bir yarıştan başka bir yarış yoktur. Herkes kendisiyle yarıştadır. Nefs nefse...

Yapmamız gerekenler olmak kaydıyla en iyiyi, en güzeli yapmak için çabalamak hedefi bizi teskin edebilir. Teenni ile. Yavaş yavaş. Kendimizi ve vaktimizi incitmeden.

Bir de sonuca takılmamak. Sonuca varılmamış olsa bile, asıl sonuç; bu ahlaki duruşun sürekliliği, bir davranış kalıbı olarak hayatımızı imarıdır