Hayatı seçmek
İnsanın kendi hayatının/sınavının konusunu bizzat seçmesi
mümkün müdür? Hem evet hem hayır. Fakat bu konuda bilinçli olması seçme gücüne
erişmesinin ilk adımıdır.
Bu sanırım “büyüyünce ne olacağız” konusuyla da alakalı.
Gerçi çocukken olduğumuz kadar büyüyünce olamadığımızı düşünürsek, büyüyünce
çocuk olmak, çocuk gibi saf, duru ve net olmak istesek yeridir. Neyse. Bunu
sonra konuşalım.
Çevresel şartlarımız kendimizi seçmemiz için içine
doğduğumuz yaşam bahçemiz. Ya o bahçenin içinde kalıp oradan büyüyeceğiz. Ya da
terk edeceğiz gücümüz yetiyorsa küçük yaşta köyünden İstanbul’a kaçan ve şimdi
şehri avcuna alanlar gibi... Bir şey, ama en azından bir şey olmak isteyen o
bahçede de bir şey olur illa. Kendini gerçekleştirmenin imkansızlıklarla değil,
kendini gerçekleştirmeyi istemekle ilgili olduğuna eminim. Nice imkansızlıklar
içinden mevcut bahçeyi iyi değerlendirip imkansızlığı çözen ve bir imkanlar
silsilesine varıp kendini çok güzel var eden nice kıymetli insan var. Hatta
diğer insanların kendilerini gerçekleştirme süreçlerine en çok destek veren de
onlardır.
İçinde olduğumuz bahçeyi es geçmeden ve küçümsemeden,
istemek ve hayal etmeyi bir eylem gibi hareketli tutarak, küçük büyük her
imkanın değerini bilen doğru bir tasarruf bizi isteğimize sürüp götüren bir
araç olacağı ortada. İsterse külüstür olsun. Fakat o istemek var ya, ne
istediğini biliyor olmak! Hayal etmek var ya, gerçeği canı isterse de istemezse
de gözlerinin, ufkunun önüne dikebilmek gücü! İşte o en büyük imkan.
Çoğu insanın bu imkanı hiçe sayması, gerçeğine bakarak
hayaline küsmesi her şeyi berbat eden asıl neden. Çoğumuz değil mi bu anlamda
kendi kendini bir güzel öldüren…
Yine zor bir yazı konusu seçmişim. Vazgeçsem sevgili okurum
fark eder mi? Şöyle gündemden bir konuyu alsam, birkaç alıntı eklesem ve biraz
da yorum katıp bir çırpıda yazıyı bitirsem…
Hayır. Bugün bu konu beni tutuyor. Ben de onu yazıya
bırakacağım.
Suya bırakılan küçük bir yaprak gibi…
Diyorum ki; bu o kadar da zor değil. İyi kötü karnımız hakça
doydu ise bu hayatta nasıl var olacağımız konusu bizi kafa havanımızda ezmeye
başlar. Şartlar ne olursa olsun henüz eğitim veya yönlendirilme tahakkümüyle
karşılaşmadığımız özgür zamanlarımızda içimizde yükselen ve bizi kendisine
çağıran hayali güpegündüz görürüz. Bu ilerleyen zamanlarda da daima vardır. Hep
bir üstüne çıkmak isteriz kendimizin. Var oluşumuz çok basamaklı bir miraca
benzer çünkü. İlk zamanlarımızdan bu yana bizi yerimizde durdurmayan bir
becerimiz, bir yeteneğimiz varsa onun peşinde yollara düşeriz. O da bizi
yeteneğimizin yanına koyacağımız teknik eğitime götürmüştür. Ya da bir ustaya…
Bir sanatkara… Zanaat veya sanat, hele bir de geçimimizi sağlayabilecek kadar
bir gelir getiriyorsa oh mis.
Hayat daha çok para kazanmakla kaybedilen bir şeydir.
Yeterince kazanmanın yanı sıra asıl yaşamı ıskalamamak en birinci hedefimiz
olarak bizi vurmuşsa, daha çok para kazanmaya veya sonu gelmeyen konfora değil,
daha nitelikli yaşamaya, yaşadımsa ben yaşadım diyecek bir yaşama koyuluruz.
Bir iki denemeden sonra seçeceğimiz ve yanılmayacağımız esas konu nitelikli
yaşamaktır. Bu sınavın asıl cevabı burada saklıdır.
Sınav sorularının ipuçları, ana ünitesi eğer biz kendimizi yakından tanırsak kendi varlığımızda yazılıdır. Bizi yakını kılmış değerlilerimiz, iyi ki bizi “seçen” anne babamız, sonradan yakınımız olanlar, geniş ailemiz, tutturduğumuz bir zanaat, seçtiğimiz işimiz gücümüz veya seni seçip kendisine layık görmüş bir sanat hepsi sınava dahil. Hepsi sınavımızın konusu. Hiç birini istemiyorsak, hiç birinden memnun değilsek ve bundan eminsek söz konusu sınav alanını terk ederek bambaşka sınav konularına yönelebiliriz. Çoğu kere imkanlar diye öne sürdüğümüz şeyin -insan isterse var ya en imkansız şeyi bile yapabilir” yüksek ihtimali ile bağlantılı olduğu malum. Yaşanmış çoğu hayat bunun ispatı.