Hayatı okumak: Doğru ya da yanlı(ş)
Önceki/son yazımda okumada önemli ilk hususun “doğru teknik” ile okuma olduğuna dikkat çekmiştim. Bu yazıda bilinçli veya bilmeden yapılabilen “yanlı(ş) okuma” meselesini ve bireyin hayatındaki önemi konusunu irdeleyeceğim.
Yazının başında öncelikle okumadan ne anlamamız gerektiğini
açıklığa kavuşturmakta fayda var. Okuma (İng. reading); bir yazıyı
oluşturan simgesel imleri seslendirme ya da o imlerin belirttiği sözcükleri
tanıyarak, tümcelerini kavrayarak içerdiği düşünceleri anlama (yorumlama)
anlamındadır. Bu tarz okumak “Yazılmış bir metnin iletmek istediği şeyleri
öğrenmek” anlamındadır. Düz okuma
yanında asıl okumak; “bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu, olayı
vs anlamak (kavramak) veya değerlendirmektir.” İnsanın başarısı; kendi düşünce,
duygu ve davranışları ile çevresinde olup bitenleri doğru okumasına bağlıdır. Bu
düz bir metni okuyup anlamadan daha zordur.
Okumanın her iki türünde de bilinçli
veya bilmeden yanlı(ş) okuma yapılabilir.
Yanlı
Yanlı (taraftar/yandaş) okuma birinden yana olan veya bir
düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen şeyleri okumaktır. Bu tarz okuma
yapanlar, evrensel gerçeklikleri anlamak için okumadıklarından tek ve dar bir
bakış açısına sahiplerdir. Tek yanlı ve yanlış okuyanlar çok tehlikelidir.
Sanki zehir içmişçesine konuşurlar. Yazdıkları bozulmuş gıda gibidir. Bunlarla
biraz fazla beslenirseniz zehirlenirsiniz.
Yanlılık (İng. bias, partiality) “iletişim araçları”
aracılığıyla bir kişi, görüş veya düşüncenin destekleme şeklinde sıkça
gözlenir. Bunlar için olayların (insan,
organizasyon veya diğer herhangi bir şey diye de düşünülebilir) sıfır (o) ve
yüz (100) dışında bir değeri yoktur. Çıkarlarına göre olaylalar var veya
yoktur.
Farklı bakış acısı kazanmak için okuyanlar, eleştiriler
okuyanlar, bilim ve aklın süzgecinde okuyanlar hakiki okuryazarlardır. Bilim
demişken bilimde de yanlılık vardır. Veya bilim yanlılığa alet edilebilir.
Bilim (!)
Üniversite ve bilim çevrelerinde araştırmacının önbilgi,
ilgi, tutum, kişisel yargı ve beklentilerinin, bilimsel bir bulguyu olduğu gibi
değil, kendi kişisel gereksinimlerine göre ele alması yanlı(ş) bir bilgi
üretimine neden olmaktadır. Buna bağlı olarak araştırma sonucunun yanlı olması;
araştırma sonucunda ortaya çıkan bilgilerin bozuk (hatalı) olması anlamına
gelir.
Bu topluluklarda yanlılığın bir başka şeklide bilimsel
çalışmada, araştırma ve deney düzeneğinin yanlış yapılandırılmasıdır. Bunun sonucu
ortaya çıkan bulguların gerçeklikten uzaklaşmasıdır. Bu çok sık yapılan bir
yanlılık (yanılsama) durumudur. Bu yanlış araçlarla (yöntemlerle) güneş
dünyanın etrafında döndürülebilir; kendi öznel düşünceleri en geçerli gerçeklik
(!) ilan edilebilir; absürt şeyler bilimsel sonuç olarak açıklanabilir.
Yanlış
Yanlılık ister istemez yanlışlığı da içinde barındırır. Yanlış,
biçimsel düşünme yasalarına uymayan, düşünülen şeyle uyuşmayan anlamındadır.
Düşünce yasalarına uymak “çarpıtılmamış düşüncelere” sahip olmak demektir.
Meselelerin yanlı okunması, bir gerçeğe uymama, yanılgı, çarpıtılmış düşünce ve
davranışları ortaya çıkartır.
Hayatı doğru anlamak için her şeyden önce “yansız” okumayı
bilmek gerekir. Her birey kendi düşünce, duygu ve davranışlarını doğru
okuyabilirse kendini daha iyi tanır. Kendini tüm olumlu ve olumsuz yönleri ile
tanıyan birisi toplumu, doğayı ve dünyayı daha gerçek olarak algılayabilir.
Böyle bireyler ve bunlardan oluşan toplumlar daha güzel bir dünya inşa
edebilir.
Son söz: Yanlışlıkları
görmek için yansız olmak gerekir.