HAYATI ANLAMLANDIRMAK
Sahip olduğumuz en değerli şey hayattır. Hayat, sadece yapıp ettiklerimiz değildir. Hayat, sürekli olarak kendi kendini yapan ve yaratan bütün süreçlerin ve tecrübelerin kendisidir. Hayatı geçmişe ait olmuş bitmiş anılar toplamına indirgeyemeyiz. Hayat, mevcut olan her şeyle ve herkesle ilgilidir. Hayat, mevcut olanlar üzerinden sürekli ve devamlı olarak yapma ve yaşama faaliyetidir. Mevcut olanlar üzerinden yaptıklarımız ve yaşadıklarımız, hiçbir şekilde mutlak doğru, güzel, mutlu ve mükemmel olarak nitelenemez. Mevcutlar üzerinden yaptıklarımız ve yaşadıklarımız üzerinden söyleyecek olursak, mutlu beraberliklerimiz, doğru inançlarımız, mükemmel ilişkilerimiz, hatasız modellerimiz, bitmeyen tutkularımız hiç yoktur. Hayat dediğimiz akış içerisinde mevcut olanlar üzerinden mutluluklarımızı, mutsuzluklarımızı, aşklarımızı, nefretlerimizi, tutkularımızı, heveslerimizi, inançlarımızı, düşüncelerimizi, düşlerimizi sürekli eksiklikleriyle, yanlışlarıyla, isabetlilikleriyle ve isabetsizlikleriyle yaşıyoruz. Mutlu ilişki yoktur, doğru inanç yoktur, mükemmel insan yoktur, kesin bilim yoktur, kusursuz güzellik, ideal ahlak yoktur.
Hayat,
yemeden içmeden, nefes almadan, bedenin çalışmasından ibaret değildir. Hayat,
yaşanmaya değer hale getierilmelidir. Mutluluk, doğruluk, iyilik, güzellik,
öğrenme, arama hep hayatı değerli kılmak için
çaba sarfettiğimiz değerlerdir.
Mutluluk, doğruluk, iyilik, kötlük, çirkinlik, yanlışlık yapılan, yaratılan ve
yaşanılan şeylerdir. Mutluluk yapıldığı gibi, mutsuzluk da yapılmaktadır.
Mutsuz insanlar, dünyanın en karanlık inançlarını, kurallarını, hedeflerini,
ilişkilerini ve kaynaklarını doğru yol
diye kurgulayabilirler. Doğru yol veya
inanç diye yapılan şey, aslında bazı insanların mutsuzluklarından,
akılsızlıklarından, saplantılarından ve ihtiraslarından başka bir şey
değildir. Hayatımızı yaşamaya değerli
veya değersiz kılacak doğru, güzel, iyi ve mükemmellik adına söylenen herşeyin
sorgulanması, eleştirilmesi, düşünülmesi ve konuşulması gerekmektedir.
Hayat,
karanlıklarla, belirsizliklerle ve bilinmezliklerle dolu bir akış içindedir.
Hayatın karanlığını ve belirsizliğini, kendimizi doğaya, insanlığa, topluma ve
tarihe sınırsız bir şekilde açarak aydınlatabiliriz. Gün ortasında hayatımıza
çöken karanlıkları, gökyüzüne bakarak, ayın yanıbaşımızda olduğunu, yıldızların
avuçlarımızın içinde ışıldadığını ve içimizdeki güneşin sıcaklığını ve
aydınlığını hiç kaybetmediğini yaşamaya ihtiyacımız vardır. Hayatı
anlamlandırmak, sadece yeryüzü sınırları içinde yapılacak bir çaba değildir.
Yeryüzüne ayaklarımız değerken gözlerimiz gökyüzüne bakmalıdır.
Değişmemek,
katılaşmak, sertleşmek, doğmatikleşmek yaşamak değildir. Hayatın doğmatizmi
yoktur. Hayatı yaşanılır, verimli,
lezzetli ve keyifli yapan şey, özgürlüktür. Özgürlük, kendimiz dahil yeryüzünde ve gökyüzünde olan her şeyi
değiştirmektedir, çünkü özgürlük insanı değiştirmektedir. Özgürlüğün
değiştirdiği insan, herşeyi sanatıyla, felsefesiyle, bilimiyle ve emeğiyle
değiştirmektedir.
Varlığımız,
dayanılmaz ağırlıkların ezilmektedir. Kimliklerimiz, ilişkilerimiz, tarihimiz,
kültürümüz, toplumsallığımız, inançlarımız, eğitimimiz, ailemiz, siyasetimiz,
kısacası bizim dışımızda oluşturulup omuzlarımıza bindirilen her şey, hayatımız
ve varlığımız üzerinde kaldırılması zor dayanılmaz bir ağırlık oluşturmaktadır.
Hayatımız ve varlığımız üzerindeki gereksiz ağırlıklardan ve irinlerden
kurtulmamıza imkan veren tek şey özgürlüktür. Özgürlük, hayatı hafif, değerli
ve yaratıcı hale getirmektedir. İnsan, hayatı kuş hafifliğinde yaşamaya ihtiyaç
duymaktadır.
Hayat, şu
anda yaşanılan andır. Birçok kişi, mevcut anın değerini bilmemekte, anı
ıskalamaktadır. Anı ıskalamak, hayatı ıskalamaktır. Geçmişe gömülüp
kalarak mutluluğu, doğruluğu, iyiliği
ve güzelliği bulacaklarını sananlar, derin bir gaflet ve yanılgı içindedirler.
Geçmişte yaşanılan, üretilen ve kurgulanan hiçbir tecrübe, kalıp ve kaynak,
insanı doğruya, güzelliğe, iyiye ve mutluluğa götüremez. Hayat, geçmişte
olmadığı gibi, insan ve dünya ötesi nitelikte hayal ürünü olarak kurgulanan
illüzyon alemlerde de değildir. Hayat, anı dolu dolu, akıllıca ve anlamlı bir
şekilde yaşamayı gerektirmektedir. Anı ıskalayan bütün yaşantılar, anlamsız,
verimsiz ve tüketici yıkımlar ve hayal kırıklıklarıyla sonuçlanmaktadır.
Birey,
hayatı yoğun yaşamalıdır. Hayatı yoğun yaşamak, hayat yorgunu olmak demek
değildir. Yoğun bir şekilde doğayla ve
dünyayla bütünleşmek, sözünü anlamlı ve
verimli bir şekilde söylemek, sahici
bir şekilde gülmek, duygularını coşkulu ve tutkulu bir şekilde ifade etmek ve tecrübe etmek, hayatın
yoğun tecrübe edilmesi demektir.Gülmemize,
ağlamamıza, koşmamıza, yürümemize,
eğlenmemize, yaptıklarımıza, arzularımıza dair hiçkimseye bir neden belirtmek zorunda değiliz, yaptıklarımız
konusunda kimseyi hiçbir konuda ikna etmek zorunda değiliz.İnsanların arasında ama biricik olduğumuz bilinciyle özgürce
dans edercesine yaşamak, hayatı anlamlı, değerli ve verimli kılabilir.