Hayat ve sanat
Yeni yılın ilk günlerindeyiz. Yeni yılın ilk günlerine
yapay tartışmalarla, kadın cinayetleriyle, COVID-19 salgınıyla, ekonomik,
sosyal ve siyasal sorunlarla başladık. Takvim yapraklarında yeni bir yıla
girdik, ama gerçekte eski yılın bütün yükleri ve sorunları olduğu gibi
durmaktadır.2021 Yılında var olan sorunların daha ağırlaşacağına ve hayatımızın
daha da zorlaşacağını öngörmek için kahin olmaya gerek yoktur. Hayatı hep
yüzeysel ve yapay tartışmalara mahkum etmek yerine, hayatımızı besleyecek, bize
ufuk açacak hayatımızla sanat arasındaki ilişkinin konuşulması gerekmektedir.
Sanat konusu, hiçbir ideolojik veya siyasal polemiğe
kurban edilecek bir faaliyet değildir. Kendi dar kalıplarımıza sanatı
sıkıştırdığımız zaman, aslında sanattan değil, kendimizin hapishanesinden
bahsediyoruz. Sanat, insanlara kendi hapishanemizi dayatmak değildir. Sanat,
diğer insanlara, doğaya ve hayata açılarak hep birlikte özgürleşmek,
yenilenmek, üretmek ve anlamlandırmak demektir. İnsanları, kendi mağaralarımıza
ve hücrelerimize çağırmaktan vaz geçelim. Sanat, aslında kendi mağaramızdan ve
hücremizden çıkarak doğanın ve hayatın güneşinde ısınmak, nefes almak, yeşermek
ve olgunlaşmak demektir.
Hayat, dinamik bir akıştır. Akış içerisinde olan
hayatı önceden inşa etmek mümkün değildir. Hayat ve insan, bir mühendislik
faaliyeti değildir. Hayat, yaşanılırken oluşturulan, önceden kestirilmesi
mümkün olmayan bir özgürlük macerasıdır. Sanat, akış içerisinde olan hayatı,
form ve muhteva olarak yaşama çabasıdır. Sanat, hayatı ayrıntılı, derinlikli ve
genişlikli bir doldurma faaliyetidir, hayatı sanatla şekillendiren ve dolduran
kişi, hem hayatın, hem sanatın farkındadır. Sanatın ve hayatın farkında
olmayanlar, aslında hayatı, kadını, doğayı, insanı, ahlakı, bilimi, felsefeyi,
coşkuyu bir bütün olarak öldürmektedirler. Doğanın tahrip edilmesinde,
kadınların öldürülmesinde ana faktör, sanatsızlık ve hayatsızlıktır. Sanatsız
ve hayatsız yaşayan kişiler, hayatın ve sanatın kaynağı olan kadını öldürmekte,
geçici çıkarlar uğruna doğayı yaşanılmaz hale getirmektedirler. Sanat ve hayat
arasında sahici bir ilişki kurulmadığı sürece, sanatın ve hayatın farkında
yaşayan canlı bireylerin ortaya çıkması mümkün değildir.
Sanat, nesnelere şekil vermekten ibaret olmadığı gibi,
popülist ve banal bir şekilde müziğin, sözün ve düşüncenin tüketilmesi
değildir. Sanat adı altında popülizmden başka bir şey yapmayan aç gözlü, yapay
ve yüzeysel kişilerle hayat, çoraklaştırılmaktadır. Sanat ve hayat arasında
sınır yoktur. Sanat ve hayat arasında kurulan yüksek duvarlar yüzünden sanata
da, hayata da ulaşılamamaktadır. Bugün çok acil ihtiyaç duyulan şey, hayatın ve
sanatın birbirinin içine sızmasıdır. Hayatımızı kirleten ve çoraklaştıran aciz
açgözlülere ihtiyaç yoktur. Sanat, bir fayda getirecek nesne üretmek, gündelik
hayatın heva ve hevesine kapılmak veya çok küçük bir azınlığa ait bir ayrıcalık
değildir. Sanat, hep beraber
gerçekleştirebileceğimiz bir hayattır. Doğayı korumak, hepimizin katkıda
bulunacağı bir çabadır. Kadına insan onuruna uygun şekilde davranmak ve kadını
eşit onurlu varlık olduğunun farkında olmak, hepimizin farkında olması gereken
bir gerçekliktir. “Sanat var olmasaydı, gerçeğin kabalığının dünyayı
katlanılmaz kılacağını” söyleyen George Bernard Shaw, sanatın bizi
insanlaştıran değerler kazandıran bir tecrübe olması gerektiğini şöyle ifade
etmektedir: “Sanat; davranışımızı, karakterimizi, adalet ve sempati hislerimizi
rafine etmeli; kendi kendimizi tanımamızın, kendi kendimizi kontrol etmemizin,
diğerleri için beslediğimiz saygı hislerimizin ve hareketlerimizin yücelmesine
hizmet etmeli; bizi adiliğe, zulme, adaletsizliğe ve bayalığa tahammül
etmeyecek şekilde geliştirmelidir.”
Sanat ve hayatı birbirine sızdıran kişiler, mekanlar
ve hayatlar olmalı. Sanat ve hayatın birbirine sızması, herkesi hayatın her alanında aktif özneler haline
getirmektedir. Sanat, hayatta kimsenin vitrin süsü olmaması demektir. Sanat,
birbirimize vitrin süsü olarak değil, kadına, çocuğa, yaşlıya, hayvanlara,
bitkilere, kısacası bütün canlılara ve cansızlara değerli özneler bakmak
anlamına gelmektedir.
Sanat, insan, hayat ve doğa hakkındadır. İnsan onuruna
ve özgürlüğüne saygı duyan, kadını onuruyla, haklarıyla ve özgürlüğüyle kabul
eden, doğanın evimiz olduğu bilinciyle yaşayan, fanatizmden ve şiddetten arınan
insanlar, ancak hayatlarına sanatı sızdırabilirler. Sanat, akıl ve duygunun,
kalp ve zihnin birlikte hayatı şekillendirmesi ve doldurması faaliyetidir.
Akıldan ve kalpten yoksun olanların, duygularıyla beraber düşünce yeteneği körelmiş
olanların, sanata ve hayata yapabilecekleri hiçbir ciddi katkı yoktur. Şair
olmanın, yürek işçisi olmak olduğunu söyleyen Ahmet Arif, sanat ve hayat
bütünlüğünü anlatmaktadır: “Ve ben Şairim/Namus işçisiyim/Yürek işçisi.” Sanat,
hayatı yüreklice ve akıllıca yaşamaktır.