Hayat eve sığmazsa…
Değerli okurlarım son günlerde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de Covid-19 belası yeniden hortladı. Yakınlarımızda sık görülmeye başlamamız bu gerçekliğin en bariz işareti. Büyük küçük zengin fakir kudret ve kuvvet dinlemeden önüne geleni yoklayarak adeta ben kalıcıyım demeye başladı.
Her ne yaparsak yapalım bu illete karşı duruşumuzu ciddi
olarak yeniden gözden geçirerek savaş durumunda zerre kadar gevşeme
göstermeyelim. Aşı çalışmalarının bir bir sonlandırılması meselenin boyutunun
sanılandan daha ciddi olduğunu işaret ediyor.
Her fırsatta devletimizi suçlayarak aklanmak kolaycılığı
giderek daha fazla prim yapar oldu. Devlet elinden geleni büyük ölçüde yapıyor.
Sorun vatandaşımızda. Vatandaş tarafından yapılan yanlışları görünce daha
epeyce bir süre bu illetten kurtulma ümidimizin olmadığı kanaatindeyim.
Hükümet edenlere muhalif olan malum zihniyet her alanda
olduğu gibi böyle önemli bir konuda da ipe un serme marifetinde çok mahir.
Hükümetin covid ile ilgili aldığı kararların sanki hiçbir tanesi doğru değilmiş
gibi bir algı ha bire köpürtülerek pazarlanıyor. Günlük vaka sayılarından tutun
tedavi protokollerine kadar nerede ise her konuda ak ve kara gibi iki zıt
duruş.
Nereye kadar bu böyle devam edecek doğrusu bilemiyorum.
Hayatı eve sığdırmadığımız sürece vaka sayılarında büyük
düşüşler beklemiyorum.
Bana bir şey olmazcı güruh nerede ise tüm toplumun ortak
paydası olmuş.
Tedbir hak getire. Hastalık gelip çattığında ise direkt
devleti suçlama kolaycılığı.
Hırsızın hiçbir suçu yok mu?
Değerli okurlarım hayatı yeniden evlere sığdırmaya
çalışalım. Dışarda acil ve önemli bir işi olmayan insanlarımız evlerinde
kalmayı tercih ettiklerinde üretim çarklarının dişlileri daha sağlıklı
çalışacak.
Ülkemiz ekonomisi yavaşlamadığı gibi artıları ile açıklarını
kapatabilir.
Bulaş riski ciddi anlamda azalarak yayılma kontrol altına
alınır ve sağlık ordumuzun iş yükü azalır.
Maddi ve manevi daha birçok kazanımları elde etmek aslında
vatandaşlarımızın elinde.
Denendiğinde görüleceği kesin uyulması ve uygulaması kolay
tedbirlere uymanız ve uymamız dileği ile…
Ahmet Ziylan Ağabeyin
ardından
Değerli dostlar hazan mevsiminin içinde olduğumuz bugünlerde
yaprak dökümü gibi bir bir dostlarda alemi bekaya doğru yolculuğa çıkıyor.
İki hücreyi rahmeti ile buluşturup eşrefi mahluk olarak
tanımladığı insanı yaratan Mevla, rızkı tamamlananları da bir bir beka alemine
alarak yeni bir hayatı başlatıyor.
Nasreddin hocanın kazan fıkrasında olduğu gibi doğuma
sevinirken, ölüme bir türlü sıcak bakamıyor ve ölümü unutmak ve unutturmak
içinde kırk takla atarak her türlü olmazı oldurmaya çalışabiliyoruz.
Bu makaleyi yazmama vesile olan Ziylan grubunun kurucusu ve
sahibi olan Ahmet Ziylan ağabey geçen hafta içerisinde beka alemine yolculuğa
çıktı. Kendisini tanır mümin ve muvahhid olduğuna şahitlik ederim. Allah
rahmeti ile muamele eylesin ve cennetinde komşu olmayı bu fakire nasip eylesin.
Bugünlerde herkesin merakını celbeden neden niçin gibi
sorulara takılmaktan çok rızkı bitti ve göçtü demek en doğrusu.
Ahmet ağabeyi, damadı
meslektaşım Dr. Abdulkadir Erbalcı vasıtası ile tanımış ve rahmetli Musa Topbaş
efendinin sohbet halkasında da samimiyet kurmuş, kendisinden çok istifadeler etmiştim. Tıpkı
merhum Mehmet Şevket Eygi, merhum Kadir
Mısıroğlu gibi üstatlardan yararlandığım gibi yararlanmıştım. Son yıllarda
İstanbul'dan çok memleketi Gaziantep de ikamet ettiğinden görüşemez olmuştum.
Damadı ve eş dost vasıtası ile selamlaşır sağlık ve afiyetler dilerdim.
Örnek bir insandı. Konuşmaları, beden duruşu, iş
yaşamı, hayatı ve yayınladığı kitapları
vesselam her şeyi ile örnek. Hastalığa
ve hastalıklarına bakışı ile de örnekti. Yıllar önce bir şikâyeti nedeni ile
gittiği doktorlardan yaptırdığı tetkiklerden ve hatta iş seyahati nedeni ile
gittiği Amerika'da hastalığı ile ilgili konulan teşhisin yanlışlığından
bahsetmiş ve şifanın Allah'tan olduğuna olan inancını aktararak mesleğimizde
dikkatli olmamızın önemini vurgulamıştı.
Yazdığı kitaplarda kullandığı üslupta öncelik Allah’a kul
olmak ve peygamber efendimize ümmet olmakla birlikte insanı kâmil olmak için
gerekli olan malzemeleri halk dili ile aktardığı için okunması ve anlaşılması
kolay diyebileceğim ruha şifa reçete tarzında bilgiler diye özetlenebilir.
Dünyaya teşrif eden her insan ölür. Bunu değiştirecek bir
güç ve kudreti Rabbimiz kimseye vermemiş. Ölmek için doğuyoruz. Ölüm ve ötesi
ile ilgili bilgi kirliliğinden olsa gerek ölümün yüzünü hep soğuk görüp ondan
korkup kaçmaya çalışıyoruz.
Korkunun ecele faydasızlığı bilinse de bu böyle.
Merhum Ahmet ağabeye samimiyeti ve hasbiliği nedeni ile bir
sohbet sırasında soru sormuş ve iş yaşamındaki başarısının sırlarını öğrenmek
istemiştim. Uzunca olan bu sohbetin derinleştiği bir yerde çocukları arasındaki
iş paylaşımı vesaire derken kendisi demek istediğimi anladı ve ana prensibinin
iş disiplini ve başarı yarışı olduğunu ifade ederek sonuç odaklı bir bakış
açısı ile detaylarda gezinmemek gerektiğini anlatmıştı.
Hayra hizmetin hakka hizmet olduğunu ve kazancın helal
olması kadar üzerinde hakkı olanlara pay edilmesinin önemine işaret etmişti.
İnanmak ve inandığı gibi yaşamak ne büyük bir bahtiyarlık. Ömür dediğimiz şey
çok izafi bir kavram. Sayısal olarak elli ile yüz arasında bir fark var tabi.
Ömrün üç gün olduğunu söyleyen bilgelerin bakışına göre dün geçti bugün
yaşadıklarımız yarınımız ise meçhul.
Ahmet ağabeyden çok şey öğrendiğimi tekraren itiraf ediyor
Rabbim rahmeti ile muamele eylesin diyorum. Dost ve akrabalara sabrı cemil
niyazı ile Allah bizlere de böyle bir yaşam nasip etsin duasına amin diyorum.
Yol yakınken ve elimizde imkân varken yatırımlarımızı her
iki dünya için yapmamız menfaatimiz icabı. Ölüm ani. Hesap hasbi. Her ne
yapıyorsak bu iki değişmez gerçeğin süzgecinden geçirerek yapalım.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle.