Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Nisan 2020

Hayat eve sığar!

“Kadın da erkek de sorumluluğunu, sınırını, görevini bilsin, anne ve babalar evlatlarına güzel bir dünya sunsun, geleceği ile oynamasın, mutlu olsun, kaybedecek zamanımız yok, son kalemiz ailemiz, kalemize sahip çıkalım!” diye yıllardır bir yandan yazdık bir yandan da konuştuk.

Lakin hayatın hazından ve hızından dolayı ne evlerimize girebildik ne de bu söylemlere kulak verebildik. Kalelerimiz içten içe fethedilirken hep seyirci kaldık. Bizler her gün işe giderken, çocuklarımızı bakıcılara teslim ettik. Büyüklerimizi ise zaten hayatımıza bile dâhil etmedik.

“Taşı toprağı altındır, boğulursan büyük denizde boğul!” deyip büyük şehirlere aktık. Evlatlarımızın daha iyi okullarda okuması için neyimiz varsa döktük. Etrafımızda gelişen olaylara kör, sağır ve lâl olduk. Aldırmadık, umursamadık, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dedik. Yılanın ejderha olduğunu bile fark edemedik.

Daha fazla kazanmak, daha lüks evlerde oturmak, son model arabalara binmek, beş yıldızlı tatiller yapmak için krediler çekerek dünya nimetlerine sahip olduk. Ödeyemeyince başka bankalardan da aldık. Borcu borç ile kapatmaya çalışırken yüreğimizde en onarılmaz yarayı açtık. Haddimizi aşarak Allah ve Resulüne savaş açma gibi olan faizli işlemi mubah gören büyüklere içimiz “hayır, olmaz” dese de uyduk.

Meşrulaştırılan fuhuş sektörü patronunu vergi rekortmeni olarak ilan ederken utanmadık. Kumarı yıllardır “milli” olarak kabul edip, eğer kazanırsam hacca gideceğim, cami, okul, hastane yaptıracağım diyerek kendimizi akladık. LGBT’yi normalleştirerek onur yürüyüşleri yapabilecek kadar görünür kıldık. Sözleşmeler yapılarak ne değerlerimize ne de örfümüze uymayan oluşumları hayatımıza dâhil ettik.

Kendi sınırlarımızı çiğneyeni yaşatmazken, Allah’ın sınırlarını tek tek ihmal/ihlal ettik!

Su gibi akan zamanın içinde “keşke olmasaydı, yapmasaydım, görmeseydim, demeseydim...” gibi söylemlere hayatımızı feda ettik. Ardı arkası kesilmeyen hırslarımızı doyuramadığımız gibi, bin bir hayal ile geleceğimizi de karartarak egolarımıza kurban ettik.

Modern hayatın robotları olarak monotonlaşan hayatın içinde istemsiz de olsak, her gün ayakta ve dışarıdaydık. Ne kendimize ne de sevdiklerimize zaman ayıramadığımız gibi etrafımızdakilerin kaygılarına, eşlerimizin sitemlerine, büyüklerimizin gözyaşlarına, çocuklarımızın büyüyüşlerine şahit olamadık.

Artık yine istemsiz de olsa yavaşladık. Hayallerimizi daha güzel günlerde çıkarmak üzere dualarımızla çuvalların içine koyduk. Evimizin olduğuna şükrederek, büyüyüşlerine şahit olamadığımız yavrularımızı ve eşlerimizi alarak “Hayat eve sığar!” sloganı ile yuvalarımızın içine girdik.

Mazlumların gözyaşlarının gökleri deldiği şu zaman diliminde, onca yaşanan doğa olaylarına karşı hala yürekleri hoplamayan azmışları, canlı olup olamadığı bilinmeyen küçük bir virüsün nasıl dize getirdiğini de görmüş olduk.

Şakası olmayan, girdiği vücudu etkisi altına alan, ölümün nefesini ensemizde hissettiren küçük mahlûka karşı savunmasız kaldık. Ölümün ne de iyi bir eğitici olduğunu tekrar tasdik ederek, ellerimizi her şeyin tek sahibi Rahman olan Allah’a Hz. Musa gibi açarak; “Ya Rab! Senden her hayra ihtiyacımız var!” deyip acizliğimizi dile getirerek hatalarımız için af olunmayı talep ettik.

Zor zamanın insanı olmak şüphesiz kolay değildir. Peygamberler de zor zaman insanı olarak birçok imtihanlardan geçmişlerdir. Yine zor zamanın insanı olan Hz. Musa’ya verilen emir ise, firavunun şerrinden emin olmak için evlerin ibadethaneye dönüştürülmesi, namazlara devamlı ve kararlı olarak devam edilmesidir.

Manevi temizliğin yanında maddi temizliğin de şart olduğu namaz eylemi, insanı Rahman’a yakınlaştıran, sorumluluğunu gerek kendine gerekse yarattıklarına karşı hatırlatan, acizliğinin göstergesi olan rükû ve secdeyle dize getiren bir eylemdir.

Namaz, insanı kötülüklerden alıkoyan, iyiliklere sevk eden, duygu, düşünce ve eylem noktasında tutarlı olup istikamet üzere hareket etmemizi isteyen bir eylemdir. Zira namazın korunması da istenmektedir.

Namazgâh edindiğimiz evlerimizde imamı beylerin, cemaati de eşi ve yavruların olduğu bir aile, hem aile fertlerinin mutluluğu hem de toplumun kurtuluşu hükmündedir. Zira ailesi mutlu olmayan toplum yıkılmaya mahkûmdur.

Hâsılı kelam; hayat gerçekten eve sığar.