Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.98
BIST 100
9668.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Şubat 2021

Hayat çok basit

Bir yerde, çok basittir hayat... Doğar, yaşar ve ölürsün. Hepsi bu… Senden öncekilerin yaptığı gibi ve senden sonrakilerin yapacağı... Bir rüya görüyorsundur, uyanırsın, her şey biter. Rüyadaki sen nasıl bir şeysin ki öyle? Ne tamamen sen, ne tamamen gördüklerin, ne tamamen rüya? İşte öyle, zerrelere ayrılmış bir bütünden sızan solgun ışık devinimleri... Belki birbirinden haberli bir bütün ama tamamen kendisi olan değil. Hangi insan rüyalarına yön verebilir ki? Kim kaderine hükmedebilir? Hangi insanın hayatı tamamen kendisinindir?.. Rüya işte, biraz senden, biraz ondan… Biraz sensin sen olan, biraz da başkaları sen… Bir yerde buluşur, bir şeyler yapar, gözlerinizi kaparsınız. Sen rüyadan çıkarsın, rüya senin içinden… Birilerinin hayali olarak doğarsın, bir hayal kurarsın, hayal biter, yere düşer, kenara çekilirsin. Başkaları yürümeye başlar senin bıraktığın yerden. Sen de zaten bayrağı başkalarından almışsındır. Doğmak nemenem bir şeyse ölmek de odur işte. Senden habersiz seni buraya koyan, senden habersiz seni buradan alır. Tıpkı “buradayken” de, yaşarken de birçok şeyden haberin olmaması gibi…

Bununla birlikte, başlarsın. Başlamanın bütün heyecanını yüklenerek ayağa kalkar yürümeyi denersin düştüğün bu yerde. Hayallerdeki gibi çok uçucu kaçıcı, çok müphem, varlığı ile yokluğu belli olmayan bir düzlemde ilerlersin. Yine hayallerdeki gibi zaman çok hızlı geçer, yok gibidir adeta akarken ve zaten seni aldatan da budur. Yine hayallerdeki gibi mekan da zamana ayak uydurur, emrine amade, koşturur durursun birinden ötekine. Bir şehirden diğerine, bir yoldan bir başkasına atlar durursun. Kimi harika duygular yaratır içinde, bir çocuğun elindeki parlak oyuncak gibi anlam verir hayatına; kimi keder verir, acı çektirir, hızlıca kaçıp kurtulmak istersin ondan, içinden bir türlü çıkamadığın korku rüyalarındaki mekanlar gibi…

Bütün bu koşturmacanın içinde, bu koşturmacanın bir parçası olarak dalgalar seni bir zaman diliminden ötekine, bir duygudan başka bir duyguya savurur durur. Hep aynı zihindir düşünen ama değil. Hep aynı kalptir atan ama değil. Hep aynı yüze bakarsın hayatın boyunca ama değil. İçindeki hep aynı sesle konuşursun ama değil. Her şey değişir, zihninin bir türlü sonuna kadar açılmayan uyuşuk gözleri bunu göremez. İnsanlar da birbirine benzemektedir üstelik. Sürekli yer değiştirirler çevrende, çevren ha bire değişir. Birilerinden uzaklaşır, başkalarına yaklaşırsın. Bir kitabı bitirir ötekine başlarsın. Bir film biter, daha onun keyfine varmadan yenisi başlar. Yeni değildir gerçekte yeni olan. Zaten var olan malzemenin sürekli yoğrulması, yeni biçimlerle sunulmasıdır aslında. Değişen öz değil, biçimlerdir olsa olsa.

Bütün günler birbirine benzer. Zaten onlara isimlerini de biz vermişizdir. Hafta sonudur, pazartesi olur. Bir de bakarsın Cuma gelmiş. Ayın biridir, işte yeni aya girdik dersin, sonra sessizce öteki ay girer damarlarından içeri. Yılbaşılar, yaş günleri gelir geçer. Aynalar da öyledir. Bazen yalnız bırakır seni, bazen ansızın karşına çıkar. Değişiyor muyum ne? Değişen nedir? Hücrelerin mi, her gün, her saat, her saniye ölüp yeniden dirilen o küçük şeyler mi değiştirmektedir seni? Sonra bir gün, bir vakit, değişimi reddedecek olanın yenilere alan açmaması, sonra ölü hücrelerin çoğalarak bedeni iflas ettirmesi… Geriye kalan sadece zevklerin ve acılarındır. Onlar bile değil hatta, yansımaları onların ki adına anı denir, geride kalmış anları anmanın adı olarak, çelenk olarak, mumya olarak…

Aynada görünen sadece yüzün, onun değişmesi değildir. Ruhun da değişmektedir bedenin gibi. Yanından geçip giden, içine girip çıkan, dokunup, dokunmadan savuşan sayısız müteharrik öğesi vardır hayatın. Çevrendeki her şey hareket etmektedir. Olaylar teninden içeri girip seni değiştirmektedir, insanlar, düşünceler, sesler, görüntüler hep seni değiştirmek için seferber olmuştur. Onlar değişirken sen de değişirsin. Yaklaşanlara yakın durur, uzaklaşanlara el sallarsın. Böylece, beraberce başladıkları yolculuğu beraberce bitirmek için kol kola yürür ruhunla bedenin. Hangisi diğerinden önce pes eder, hangisi diğerinden önce varır menzile bilinmez. Birbirlerinden asla ayrılmayacakları sözleşmeye imza attıkları için, son gün gelene kadar kimin diğerine ihanet edeceği, kimin ötekinin menzilinden çıkıp geride kalanı yalnız bırakacağı meçhuldür. İhaneti ihanet yapan da bu meçhuliyet ve ansızın yalnız bırakma değil midir? Öyle veya böyle, günü gelir, rüya biter, beden ile ruh ayrılır birbirinden. Biri yere, öteki göğe, bir daha karşılaşmamak üzere…

Bu olur, bunlar olur. Doğar, yaşar, ölürsün. Hayat budur. Geriye kalan nedir peki? Bütün bunlardan, bu yaşanmışlıklardan, rüya da olsa, hayal de olsa bu tortudan geriye kalan nedir? Kurulan cümlelerin başkalarının içine yürüyüşü. Bırakılan görüntünün, kaydedilen sesin birilerinin beden gözeneklerinden sızıp ruh çehrelerinde açışı… Başka yok. Ne olabilir ki? Rüya işte. Uyananın, sadece uyananın hatırladığı, gördüm sandığı ama gören kişi olmadığı, sadece yorumlayana döndüğü bir döngüden bahsediyoruz; hayattan, o basit şeyden, hepsi bu… Hayatımızın rüya yorumcusundan başka neyiz ki?..