Hayâsız hayatlar...
Zina tüm zamanlarda, tüm
nesilleri tehdit eden bir insanlık suçudur… Modern zamanlar ise zinanın zirve
yaptığı, ahlakın dibe vurduğu zamanlardır… Zevklerin zebunu olan zavallılar ise
zaten zina zehri ile maluldürler…
Modern
çağın buhranı toplumları kötü vurdu… Bahtsız nesillerin hayatı berbat… İnsanın
huzuru kaçtı, hayatın bereketi gitti…
Yaşamın yörüngesine ‘‘günah’’ oturunca akıl, nesil, mal, can, din, emniyeti
berhava oldu… Çılgınlıklar, çirkinlikler birbirini besliyor…
Günahlar hayatın her karesini kuşatırken nesiller korumasız, gelecek belirsiz…
Zihinleri ifsat eden, beyinleri hadım eden, aileyi felç eden, topyekûn toplumun
köküne kezzap suyu döken bu kepazelikler çoğu zaman kanunların korumasında alan
bulabiliyor
Nice melanetler marifet gibi algılanıyor…
Modernizmin “günah işleme özgürlüğü’’ sınır, kural,
değer tanımıyor… Sanki günahtan sakınmak isteyenlere yönelik örtülü bir savaş
var…
Öyle ki günaha günah demek, günahkâra kötü gözle bakmak bile ayrımcılık, yobazlık
diye algılanıyor…
Evet, günah koruma altında, nesiller savunmasız… Günahın toplumsallaştığı, mubahlaştığı,
yasallaştığı bir süreçten geçiyoruz… Hatta günahın estetize edildiği
günlerdeyiz.
Modernizm kültür merkezli “kokuşmuşluk ve kirlenmişlik,” her kesimi, her ortamı
çepeçevre kuşatmış tehdit ediyor…
Hevaizm hayatları hüsrana dönüştürüyor, insanın helakini hazırlıyor… Haz
imparatorluğu, hız uygarlığı her şeyi yerinden etti… “Özgürleş” sloganı adeta
sapkınlığın şifresi oluverdi…
Hoyrat hayatlar… Müstekreh ilişkiler… Müstehcen ilgiler adeta alkışlanır oldu…
İş orada kalmıyor; hepimiz aynı kepazeliklerin hedefindeyiz, pespayeliklerin
mağduruyuz…
Sapkın yolun sabıkalıları sadece kendilerine zarar vermiyor, değerlere yönelik
bir suikast, kutsallara yönelik bir kundaklama söz konusu… Günahı ile öğünen
ruhlar peyda oldu…
Medya kışkırtıyor ve kirletiyor…
İçgüdüler, sınırsız arzular, cinsel dürtüler, pompalanan pornografi
değersizliğin ve duyarsızlığın kanıtı değil mi? Dijital dünya değerleri dumura
uğrattı… Doyumsuzluk, huzursuzluk, güvensizlik modern insanın iç ızdırabı…
Fıtrat karşıtları, fıtratla savaş halinde…
Televole kültürü insanı tüketiyor, cinselliği besliyor…
Türk dizileri sadece bu ülke insanına vurmadı…
Tahran’ı, Şam’ı, Riyad’ı, Bağdat’ı, Amman’ı, Kahire’yi, Beyrut’u da vurdu…
Şimdilerde küresel bir cinsellik kasırgası esiyor… Şehvet, popüler kültürün
tükenmez sermayesi… Çıplaklık yoğunlaştıkça iffet buharlaşıyor… Fahşanın
yaygınlaşması insanın erimesi anlamına geliyor… Evet, toplumsal bir tümördür
fuhuş… Bundan dolayıdır ki hayâsız hayatların hayrı ve huzuru yoktur…
Tacizlerin, tecavüzlerin tetikleyicisi teşhir ve tahrikler sınır tanımıyor… Siz
bu çirkinliklere “özgürlük” derseniz varın hesap edin işin nereye varacağını…
Failinde, mefulünde melun olduğu fiiller revaçta…
“Hayat kadını” diyorlar… Hangi kadın? Nasıl bir hayat?
İğrenç bir hal… Utanç verici bir durum… Aklı uçkurunda nesiller… Organize
çeteler eliyle sektörleşen fuhuş… Öyle ki, şantaj kasetleri verili siyaseti
dizayn ediyor… Kaset savaşlarının kimi biçeceğini tahmin etmek mümkün değil…
Bir de erkekleşen kadınlar, kadınlaşan erkekler işin cabası… Ahlak, etik, edep,
hayâ ha bire budanıyor…
İnsanımızda iffet zedelenmesi birden bire olmuyor… Nokta nokta, adım adım
sirayet ediyor…
Ertelenen evlilikler, geciken nikâhlar gençliği ölümcül girdaplara sürüklüyor…
Evlenmeden, “birlikte yaşamak” rezaleti resmiyet kazanıyor… Metresli yaşam,
ensest ilişkiler kabul görürken, taaddudi zevcat topa tutuluyor…
Bir defa hayâ perdesi yırtılınca her türlü kötülüğün kapısı açılıyor…
Hayâ hasarına yol açacak bir söze, bir
bakışa, bir sahneye, bir kareye, bir adıma müsaade ve müsamaha etmemek lazım…
Bir bakış bile kalp safvetini, ruh masumiyetini bitirebilir…
Kadın-erkek ilişkilerindeki sınır, insanoğlunun en zorlu sınavıdır… Bu imtihan
ihtimam gerektiriyor…
Modern yaşamda karşı cinse ulaşmak, ona sahip olmak şimdi daha kolay… Karma
yaşamda insanlar zinaya karşı korumasız… Sınırsız, kontrolsüz ihtilat insanın
intiharıdır…
Şeytanın ilk hamlesi, Âdem’i ve Havva’yı çıplaklaştırmak değil miydi? Maalesef, teberrüc tesettürü vurdu… Ve kadın
içeriden kaçarcasına dışarıda… Artık onun kimi kimsesi yok… Ortada yalnız…
Peki, bu akıntıya teslim mi olacağız? Hayır…
Öncelikle İslami bir yaşamın teminatı olan takva örtüsüne bürüneceğiz… İffetli
bir duruşu tercih edeceğiz, yani Allah’ın “dur” dediği yerde duracağız…
Sonra toplumsal çürümeye karşı “iyiliği emretme, kötülükten sakındırma”
sorumluluğumuzu kuşanacağız…
Fahşanın ve münkerin gidericisi olan namazı ayağa kaldıracağız…
Oruçla olgunlaşıp arzuların egemenliğini sonlandıracağız…
Ölümü tefekkür ile zinaya tenezzül etmeyeceğiz…
Çünkü bizim yolumuz; zindanı zinaya tercih edenlerin yoludur…