Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2962.20
BIST 100
9674.27
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Haziran 2020

Hayal ve hakikat bahçesi Cennet

Herkesin cennet inancı olmasa bile, hayallerinde iyi bir gelecek planı illa vardır. Gelecek planları içinde cennet; ona inananlara özel olarak “geçmeyecek bir geleceği” ifade eder. Öyle ya nihayet bütün gelecekler, normal süreç işlerse önce gelecek, sonra geçecektir. Cennetse gelecek fakat geçmeyecektir. Diğer gelecek hayalleri içinde cennete dair önemli bir nüans ta onun mutlak huzur bahçesi olmasıdır. Diğer hiçbir geleceğin mutlak manada huzur getireceğinden kimse emin olamaz. Fakat cennet en ufak bir huzursuzluğun, olumsuzluğun giriş yapamayacağı, sızamayacağı bir özel, kurtarılmış bahçe tanımıyla dikkat çekiyor.

İnanıyorsak geçerli bu hayaller. İnanmıyorsak değil. Cennetin her inanç tarafından çekiştirildiğini ve kıskanıldığını düşününce ah çeken bir kahkaha atmak geliyor içimizden. Halbuki tapusu Allah’ a ait, vadedilmiş ve şimdilik ertelenmiş bir hayal bahçesi… Sanki dünya bahçe değil mi? Dünyayı paylaşamayışımızın bir yansıması değil mi cenneti de paylaşamayışımız… İşte bu yüzden kaybedeceğiz belki o nihai bahçeyi.

Böyle üst bir konfora herkes inanmak ister mi bilmiyorum. İnanmayanlar ve hayatın yalnızca bu dünyada olduğuna inanan insanlar bütün bir konfora bu dünya şartlarında ulaşmayı deniyorlar. Görünüşte başarıyorlar da. Ancak bu konformizmin ruhu mutlak huzura mı çıkıyor, mutlak huzursuzluğa mı iniyor bilemiyoruz. Muhafazakarlar, yani bir cennet mümkün, neden olmasın, o da bir kenarda bizi beklesin diyen kimi muhafazakarlar içinde de konformizm akımıyla cenneti saçlarından sürüyüp zor ile dünyaya çekenler az değil. Azınlık değil. Onların da erkenden kendilerini girdirdikleri cennetin onlara mutlak huzur getirip getirmediğini tespit etme imkanımız yok.

Sadece şunu söyleyebiliriz sade hayat şartlarımızın içinden… Sade bir hayatın çok iyi huzur getiriyor olduğuna bakılırsa sade olmayan bir hayat ne götürüyordur kim bilir?!

Neyse ne. Bize ne. Herkes bir şekilde çok iyi bir gelecek planı kuruyor en nihayetinde. Çok iyi bir şimdisi var belki ama ona yetmiyor. Çünkü “çok iyi” sıfatlandırması; bir kalbin, mutlak manada dinginleşmesi, çırpınmayı bırakması ve “ulaşamadım, ulaşamadım” çarpıntısını terk etmiş olarak her an huzur içinde bir ritimde kalması anlamına geliyor.

Cennet tasavvurunun olmazsa olmazı malum ırmaklar üstünde kurulmuş has bahçeler. Kadim kitaplar içinde Kuran, bir çöl insanının hayaline ırmaklar üstüne taht kurmuş bir huzuru koyuyor. “Sonsuz bir vaha”dan bahsediyor bir anlamda. Fakat sadece su derinliği ve yeşil serinliği değil bu. Salt huzura ermek bahçesi… Hep aradığımız o şey. Koşturup duran ve yorulan bedenin, sükunete ermiş gönlün yanına-yan gelip yatması…

Bir kere ister çöllü ol, ister sahilli fark etmez. Bu ırmak sesi, bu ağaç, bu meyve, bu gölge hayali daima güzel bir hayal. Aklıma geldi. Bir ara bir köyde pikniğe giderken, yörenin yerlileri bizi kınamış ve “Her yer piknik, nereye gidiyorsunuz?” demişlerdi. Fakat doğal hayatın getirdiği huzur hücrelerinde iğreti ve bir kiracı gibi durmuyor, basbayağı ev sahibi gibi kasıla kasıla ikamet ediyordu … Bağları bahçeleri onları dört koldan sardığı için böyle demişlerdi. Yeşilden, sudan bıkmak diye bir şey olmazdı. Olsa olsa varlığından emin oldukları için tatlı mızmızlıktı onların yaptığı. Veya “eee şimdi ne yapıcaz?..” sorusunun tam olarak cevaplanmadığı bir yaşamdı, mızmızlığın nedeni. Başka konu…

Ya da mekanik hayata hapsolmuş kent insanı için de ne kadar geçerli bir hayaldir; yemyeşil bahçe ve su ve akış…

O ırmağa varmak istiyor insan, o bahçeye atlamak… Düşünsenize doğrular ve iyiler, her kimseler o duvardan atlayıp o bahçeye erecekler. Kimse de kovmayacak huzurdan onları.

Doğrular ve iyiler… Her kimseler…

Sanki dünya hayatı ve doğruluk çabası, sorumluluklar önümüze konmuş bir taş gibi. Fakat işte bizim akışımızı özgünleştirecek bir engel bu. Varoşulumuzu şekillendirecek bir seki.

Güzel köstek ama!… Aslında destek. Bizi onu aşmaya ve kendimizce akmaya itiyor.

Cennet hayali içinde ulaşılmazlarımız var.

Üst düzey insanların sadece ve sadece Allah tarafından ayrıştırılıp ağırlanacağı, doğru, iyi olmayı başarmış insanların emek emek hak ettiği ve ikram edilen yepyeni bir yaşam alanı!

Sıfır, gıcır, acente, yeni baştan… İkinci bir ömür. İkinci bin ömür mü desek…

İnsanlıkta yükselenlerin özel bahçesi. Aydınlık yarın değil belki, “yarından sonra”lar zamanı…

Mutlak huzur bahçesi dedik, ulaşılmazlar dedik. Bir de ‘ukdeler alanı’ diyelim. ‘Keşkeler diyarı’ diyelim cennete. ‘Ah ne olurdu, oldu bak!’lar ülkesi…

Menzil. Son durak. Sonsuz durak. Başka bir yere gitmek istemeyeceğin bir mekan. Tamam burda kalalım diyeceğin bir öte dünya pikniği… Mekan ve zamanın hükmünün kalktığı ya da başka türlü işleyeceği bir boyut.

Sıkılır mıyız o huzurdan, o bahçeden? “Dünyada bir gat dairem olsaydı çarşıya, bazara yakın der miyiz?” Huzur sıktı tabiri var malum, insan için. İnsan huzurdan da sıkılabilme cesaretinde bir varlık. İnsan hareket istiyor.

Belki dünyada yapmayı istediğimiz ama bir türlü yapamadığımız bütün güzel iş ve uğraşlar atölyesi olur. Belki yarım kalmış kendimizi gerçekleştirme atölyesi. Nitelikli her işin, sanatın destekleneceği, tevazunun saygıyla ağırlanacağı bir tatlı atölyeler dizisi. Senin işe değil, işin sana, sanatın sana kalktığı ve koştuğu…

Hayal bu ya. Kime ne…

“Dünyayı andıracak” diyor ya bahçenin Sabısı.(Sahibi)

Sahili andırsın Allah’ım. Irmak ta olsun. Hani Fethiye’deki İnlice gibi… Reklama girmez ki.

Rahmetli Hediye teyzemin mevye bahçesini andırsın Allah’ım! Bir de kır çiçekli yamaçları olan ormanı. Ha! Aman yalnızlık olmasın. Yoksa ölürüz o bahçede. Şimdi kalplerimizi değiş tokuş ettiğimiz dostlarımız da orada olsun.