Havadis peşinde havadis olma ahlakı
Bir insana bela okunması, Allah belanı versin denmesi dinimizce hoş karşılanmamıştır. Bir kimsenin, bir topluluğun başına bela gelsin de istenmez. Ancak bir insana, bir topluma bela olarak akıl kullanılmaması ve nefs terbiyesi yapılmaması yeter.
Bugün birileri
bizlere bela okumasa dahi biz kendi belamızı istemiş gibi yaşıyoruz. Kalbimizde
ne akıl kullanma kalmış ne de aklımızın azalmasıyla gönlümüzdeki ahlak kalmış.
Aklımız yerli yerinde ve yeteri kadar olmayınca her türlü saldırıya da açık
hale gelmişiz.
Bugün aşırı hızlı
olan ve sayıca bir o kadar çok bilgiye maruz kalan bir aklımız var.
Televizyonlardaki bir reklam, bir haber aklımızla dalga geçercesine bizleri
yanlış işlere, olmayacak işlere yönlendiriyor da kimseler hissetmiyor. Bu kadar
bilgi bombardımanı ile birey ve toplum, dış düşmanların fiziki saldırıları
olmadan mağlup oluyor.
Bilinen ya da bilinmeyen bir yerden birilerinin havadis
ulaştırması ile akıl kullanmadan hatta tüm aklımızı kapatıp o havadisin peşine
takılıyoruz. O havadis, “doğru mudur, yanlış mıdır” tartmıyoruz bile. “Doğru
olsa ne işimize yarayacak, yanlış olsa nasıl mücadele edeceğiz” akledemiyoruz
bile. Sonrasında havadisin peşinde deli gibi koşturan bir televizyon veya
gazetede yeni bir havadis olup çıkıyoruz.
Havadislerin birinde
bir dönem peynirin zararları, bir dönem tereyağının faydaları konusunda aklı
yerine nefsini akıl olarak kullananlarca üst üste, planlı, programlı bir
şekilde kâr amaçlı haber yaptırılıyor. Bir anda peynir satışları duruyor, bir
anda tereyağı satışları artıyor. Ya da tam tersi oluyor. Kuyruklar, itiş
kakışlar, kaygılar,.. hepsi bir arada yaşanıyor.
Bu kadar kolay bir
şekilde toplum, bir oraya bir buraya yönlendirilip savruluyor. İstenilenler
aldırılıp istenilenler aldırılmıyor. Bilgi kirliliği, kazanılan kâr, kaygılar,
sahte sevinçler, vesaire de cabası. Olası bir toplumsal dönüşüm planında,
bireysel nefs terbiyesinde noksanı olan, aklı kullanma yeteneğinde noksanı olan
insanların nerelere savrulduklarını, kimlere benzediklerini bir düşünün…
Toplumsal nefsin, toplumsal terbiyenin, toplumsal ahlakın noksan olduğu bir
yerde olası bir siyasi, dini,.. saldırıda toplumun neler kaybedeceğini,
saldıranların neler kazanacaklarını bir düşünün… Aklın noksanlığı, aklı
kullanamama zayıflığının bu toplumu, bu ülkeyi ne hallere düşürebileceği
korkunç etkiyi hayal edin.
Bu durum; istenmese
de insana, topluma ve ülkeye bela olarak tek başına yeter. Büyük bir nimet olan
akıl, her insana lazımdır. Aklı çoğaltan nefs terbiyesi, her insana lazımdır.
Her siyasetçinin, her din adamının, her ilim adamının, her fikir adamının
yüksek ahlak için aklını kullanan birey ve topluma ihtiyacı vardır. Akıllı
birey ve toplum mutlaka devletini kalkındırır, ülkenin ahlakını yüceltir. Eğer
akıl konusunda birey ve toplum zayıflık gösterirse daha yaşarken başlarına
gelecek en büyük cehennem azabı olur.
Birey ve toplumun
ahlakları, akılları yapılan bir havadisle bir haberle kapatılıyorsa bozuluyorsa
vay o memleketin haline. Toplum, gün gün düzelmiyorsa ahlaklılık ve akıllılık
konularında iyi yönde ilerlemiyorsa dert bin, çare birdir. Bir çaresi olan
durum eğer düzelmiyorsa siyasetçiler, din adamları, ilim adamları ve fikir
adamları ya toplumun bu durumunun böyle olmasını istiyorlar ya da yanlış bir
yol izliyorlar demektir.
O da derhal ve hemen nefs terbiyesi, akıl kullanma ve
doğru bilgi konularında çocukluktan başlayarak insanlarımız eğitilmelidir.
Unutulmamalıdır ki nefs terbiyesi yoksa ne ahlak olur ne de akıl. Sonrasında
benzemek istemediğiniz, toplumunuzun benzemesini istemediğiniz toplumlar gibi
olan bir millet elinizde kala kalır da şaşarsınız!..