Hatırlayışlar
Unutmak hastalık, hatırlamak sağlık. Biz millet olarak asil ve vefalı bir toplumuz. Bazen geçmişi unutsak bile yine hafızamızı toparlar, yaşanmışlıkları anarız. Yapılan hizmetleri hiçbir vakit unutmayız. Karabağ’ın kurtarılışını, Ayasofya’nın açılışını, Mavi Vatan idealini mesela. 15 Temmuz’u, Koronavirüs salgınını, Kahramanmaraş merkezli büyük depremi kim unutabilir?
Edebiyat ve sanatta da hatırlayışlar mühimdir. Eski
şairleri, yazarları, müzisyenleri, sanatkârları unutmak bizim için ayıp, nesillerimiz
için kayıptır. Biz küllerinden doğan yiğitlerimizle güzeliz, eskimezlerimizle zenginiz.
Hayatım boyunca unutulanları hatırlatmaya çalıştım. Nisyana gömülen birçok şair
ve yazarı günışığına çıkarma çabasını güttüm. Ziya Osman Saba, Safiye Erol,
Osman Cemal Kaygılı, Cavit Ersen, Cengiz Dağcı, Nahit Sırrı Örik, Nihad Sâmi
Banarlı, Bahaeddin Özkişi, Özkan Yalçın, Tahir Kutsi Makal, Faik Baysal.Bu vadide
genç edebiyatçılar da emek verdi. Kadirbilir kıdemli yazarlar da kolları
sıvadı. Taner Ay bu sahada alın teri döken kıymetli araştırmacı yazar. Vesikalık Fotoğraflar, Metruk Zamana Seyahat, Yeşilçam Sokağı Fotoğrafları
eserlerinden bazıları. Edebiyatımızda
Unutulanlar ve Kaybedenler isimli eserinin ikinci cildini de bir solukta okudum.
Emek mahsulü bir çalışma. Bu tür define avcılıklarının zorluğunu bilirim. Arkeolog
gibi çalışır, iğneyle kuyu kazarsınız. Bilinmezlerin peşine düşersiniz. Her
bulduğunuz bilgi kırıntısı sizi gönendirir, hurda teferruat sizi bahtiyar eder.
Bu çalışmalardan birkaç kitabım: Kayıp
İstasyon, Kalem Efendileri, Aşina Çehreler, Unutulmayan Edebiyatçılar. Basılmayı bekleyenler var.
Ben edebiyat yolunun sağ kaldırımında ilerlerken Taner
Ay soldaki ihmalleri toparlıyor. Anlamlı çabalar. İster sağ ister sol olsun
unutulan bütün kıymetler hepimizindir. Mesela Abbas Sayar. Geçmişte sol
yayınevleri kitaplarını basınca sağ kesim ilgisiz kalmıştı. Sonra Ötüken
Neşriyat bu yazarımıza sahip çıkınca sol cenah uzak durdu. Saçmalığa bakın! Cemil
Meriç bu yabaniliklere karşıydı. O Nâzım’a da, Necip Fazıl’a de sahip çıkan bir
mütefekkirdi. Kemal Tahir’i de yüceltir, Tarık Buğra’ya da muhabbet beslerdi. Tecessüs
sahibi cins bir kafa, düşüncelerimizi kanatlandıran muhteşem zekâydı.
Sosyolojinin, edebiyatın, fikrin en yüksek irtifa noktasıydı. Kutuplaşma
hastalığımızı teşhis eden ilk hekimlerimizden.
Kitapta aşina isimler var: Şehâbeddin Süleyman, Safvet
Nezihi, Muzaffer Hacıhasanoğlu, Celâl Sılay… Az tanıdıklarım da yer alıyor:
Niyazi Akıncıoğlu, Zühtü Bayar. Adlarını ilk defa duyduklarımın sayısı daha
fazla: Said Naum Duhanî, Suphi Taşhan, Sefer Aytekin, Ender Sarıyatı, Kaya
Çanca, Coşkun Büktel… Yazar “Takdim”inde “simsarlar çetesi”nden bahsediyor. Ne
yazık ki edebiyatta bu çeteler bir gerçek. Sağda da var, solda da. Kendi
edebiyat cemaatinden başkasını görmeyen dergiler sürüyle! İsimlere sansür
uygulayan sözde kanaat önderleri… Kodaman eski bir gazeteci, çevresindeki yazar
ve çizerlere, “Sağcıları eleştirmeyin, kitaplarını bile kötülemeyin. Çünkü bu
da onların tanınmalarını sağlar. Bırakın unutulup gitsinler.” demişti. Zalimliği
görüyor musunuz? Yobazlık diz boyu ve her şekliyle. Acımasızlık, insafsızlık edebiyatçıya
yakışır mı? Yine de unutulmuyor işte. Birileri çıkıp toprağa gömülen defineleri
ortaya çıkarıyor. Ay gibi iyi araştırmacılar, dedektif gibi o pırlanta değerleri
önümüze koyuyor. Sonra da herkesin alkışını, duasını alıyor.
Taner Bey, “Bir aksilik çıkmazsa, Edebiyatımızda Unutulanlar ve Kaybedenler, önümüzdeki yıl da üçüncü
cildiyle elinizde olacak.” müjdesini veriyor. Aslında üniversitelerdeki
hocalara örnek oluyor. Hep aynı isimlerin etrafında dönüp duran bazı hocalar,
çoğu zaman işin kolayına kaçıyor. Talebelerine, yüzlerce teze konu olmuş Sait
Faik’i, Hüseyin Rahmi’yi, Yakup Kadri’yi yine veriyorlar. Hâlbuki bilhassa
bereketli Anadolu topraklarında çok kıymetli ozanlarımız, şair ve yazarlarımız mevcut.
Onlara yönelsinler. Sanat semasında parlayıp kendisini gösteremeden sönüveren
yıldızları işaret etsinler.
“İsimsiz şair ve yazarları tanımadığımız için bildiğimizden
şaşmıyoruz.” diyebilirler. Üşenmesinler, Taner Ay’ın eserlerine, kitaplarımıza
bir zahmet bakıversinler. Tabii akademik gururları buna müsaade ederse! Zira üniversitelerimizde
-iyilerini tenzih ederim- kibir dağları var. Bir zamanlar Orhan Şaik Gökyay’a,
Nihad Sâmi Banarlı’ya üniversite kapısını kapatan zihniyet, bugün de eser
veren, hizmet eden yüzlerce yazarı görmezden geliyor. Üniversitelerine davet
edip öğrencileriyle tanıştırma nezaketinde bulunmuyorlar. Ne diyelim, garip hâl
ama geçelim. Taner Ay’ın emeğine saygı duymak vicdan borcumuz. Eserlerini titizlikle
okumak mecburiyetindeyiz. Bilhassa akademisyenler bu görevi ihmal etmemeli. Gün
gelir, “sükût suikasti”ne onlar da uğrayabilir. O zaman da kendilerini Taner Bey
gibi gayret kemerini kuşanmış seçkin araştırmacılar tutup gün ışığına
çıkaracak. Yitik değerlerimize sahip çıkan değerli yazarımız Taner Ay’a ve
Ötüken Neşriyat’ın mümtaz yöneticilerine binlerce teşekkür. Sağ olsunlar, var
olsunlar.