Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2969.43
BIST 100
9640.06
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Temmuz 2019

''Hatırlatmalar''

İran lideri Hamaney’in baş danışmanlarından birisi olan Ali Ekber Velayeti Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Başbakan Saad Hariri’nin misafiri oluyor, hemen akabinde Suudi Arabistan Körfez İşleri Bakanı Semir El-Sabhan İran’ın etkisinin kırılması, yok edilmesi için uluslararası bir koalisyonun kurulması ve Hizbullah’ın siyasi sahnede bir aktör olmaktan çıkarılması gerekliliğine dair sert bir açıklama yapıyordu. Bu açıklamanın arkasından Saad Hariri apar topar Suudi Arabistan’a gidiyor daha sonra çok konuşulacak olan “esir alındı” iddialarının gölgesinde kısa süre sonra geri çekeceği istifa konuşmasını yapıyordu. Konuşmanın en dikkat çekici cümlelerinden birisi şuydu;

“İran’ın bölgede ki ellerinin kesilmesi gerekiyor...”

Olayların yaşandığı tarih 2017 yılı sonu... Yani Trump’ın koltuğa oturmasının üzerinden henüz bir yıl dahi geçmemiş. 8 Kasım 2016’da ABD Başkanlık seçimini kazanan Trump, görevi devir alır almaz Ortadoğu üzerindeki planları için harekete geçti. Damadı Kushner’i Ortadoğu danışmanı olarak atadı ve Kushner vakit kaybetmeden bölgede temaslara başladı. O dönemde ABD basınında ki analistlere göre CIA, Suudi Arabistan Veliaht Prensinin Muhammed Bin Naif olması gerektiğine inanırken, Kushner tüm politikasını Yemen Savaşı’nın da mimarı olan Muhammed Bin Selman üzerine kuruyordu. Bu tercihin neticesinde Suudi Arabistan ile ABD arasında o kadar önemli bir ittifakın temelleri atıldı ki; Trump ilk yurt dışı ziyaretini Riyad’a yaptı. Ve bu ziyaret yeni bir dönemin başlangıcı olacaktı. Böylece ilk defa bu köşede benim kullandığım tabirle; ve aynı başlıkla yayınladığım makalemin de ismi olan “Küre İttifakı” kurulmuş oldu.

Ziyaretin ardından Trump; Suudilere ilk aşamada daha sonra katlanarak artacak olan 110 milyar dolarlık bir silah satışı gerçekleştiriyordu. Suudi Kralı Abdülaziz Körfez ülkesi liderlerini eksiksiz olarak Riyad’ta topluyor ve toplantının sonunda İran’ın bölgedeki etkisinin kırılması üzerine “bir eksikle” tam mutabakat diye basına sunulan sonuç bildirgesi yayınlanıyordu. Katar! Toplantıdan kısa süre sonra Gazze bahaneli Katar ablukası başladı. Türkiye bu ablukada Katar’ın destekçisi oldu.

Şimdi tüm bu hatırlatmalar ışığında yazının başındaki Lübnan’a dönelim. ABD bölge ülkelerinden aldığı “Küre İttifakı” desteği ile İsrail’in başkentini taşıdı, siyasal anlamda önemli adımlar attı ancak Hariri noktasında ki gelişme askıda bekleyen bir başlıktı. Peki o gün sadece İran-Hizbullah temelli gözüken bu hamlenin başka amaçları var mıydı? Evet!

ABD/İsrail ortaklığının yakın zamanda Kushner eliyle uygulamaya koymayı hedeflediği sözde İsrail-Filistin Anlaşması, “Yüzyılın Planı”nın temel amaçlarından birisi; Filistinli mültecilerin yaşadıkları ülkelerde daimi olarak vatandaşlık kazanmasıdır. Bu noktada en kritik ülkelerden birisi en yüksek Filistinli mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan Lübnan’dır. Lübnan; hem mezhepsel olarak İran’a en yakın siyasal iklime sahip olan ülke olarak hem coğrafi olarak Filistin meselesinde bir öneme sahip hem de bizimde doğrudan taraf olduğumuz Akdeniz’deki rezervlere dair taraf olması açısından kritik bir noktadadır.

Bu bağlamda Lübnan ile yapılacak bölgesel “Münhasır Ekonomik Bölge”, deniz sınırlandırma anlaşmaları çok önemlidir. ABD’nin bölge ülkeleri üzerinde ardı boş vaadlerle ne kadar daha etkili olabileceğini hepimiz yaşayarak tecrübe edeceğiz.

Ülkemizi her başlıkta denklem dışı bırakmak isteyenler mevcut irade iktidarda olduğu sürece hedeflerine ulaşamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Konu şüphesiz detaylı ve uzun bir konu. Devamı yine bu köşede ve twitter hesabımda olacak...