Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Kasım 2022

Hatıra denizi

Hatıralar, ömür denizinden kazanılan nimetlerdir. Oltayı deryaya atarsınız, bazen gençlik yıllarınızdan, bazen de çocukluk çağınızdan inciler bulur çıkarırsınız. Her hatıra üzerinde derince düşünülebilir, anılardan ibret alınabilir, ders çıkarılabilir. Hatıra, hatırda kalan demektir, unutulmayan ve ömrümüzden geriye kalan canlı sahneler.

Hatıra kitaplarını çok seviyorum. Bu eserleri okurken kendimden parçalar buluyorum. Yaşanmışlıklara dalarken yaşadıklarım gözümün önünden gelip geçiyor. Bunun için değerli şair yazarımız Mehmet Emin Ulu’nun Güvercinlerin Selâsı isimli eserini bir solukta okudum. Roman ve hikâyeleri de sevilerek okunan Ulu’nun eseri akıcı, üslûbu sürükleyici, anlatımı hasbi, edası samimi, ifadesi hissî, tesiri ulvidir.

Akçağ Yayınları’ndan çıkan eser, bir yönüyle Anadolu hasreti, bir cephesiyle İstanbul’a güzellemedir. Yazarımız pek çok eserin müellifidir. Her biri üzerinde ayrıca durulmalıdır. İyi müesseselerden aldığı mühim ödüller var. Anadolu’nun sesi, nefesi olarak yıllarca okuyup istifade ettiğimiz Kümbet dergisini unutmuyoruz. Hepsi önemli. Ama biz yüzümüzü hatıralara çevirelim ve onlara bakalım.

Kitapta, son yarım yüzyılda isimlerini bildiğimiz, eserlerini okuduğumuz, tesirlerine şahit olduğumuz şahsiyetlerle alakalı hatıra parçaları, anekdotlar ve nükteler var. Metnin bütününde ise idealist bir Anadolu insanının yılmaz mücadelesine tanık oluyoruz. Vatan sevgisi bariz, bayrak sevdası aşikâr, inançlı bir kahramanın mücahitlik yılları… Mehmet Emin Hoca’nın eserinin mihverinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Hocaları var. Mehmet Kaplan, Abdülkadir Karahan, Ömer Faruk Akün, Mehmed Çavuşoğlu, Ali Alpaslan, Muharrem Ergin, Osman Fikri Sertkaya, Kemal Eraslan, İnci Enginün Faruk Kadri Timurtaş, Sadettin Buluç ve Halil Açıkgöz, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü hocalarıdır. Muhammed Hamidullah, İbrahim Kafesoğlu, Nihat Keklik, Gülçin Çandarlıoğlu, Sabahattin Zaim ise üniversitenin diğer ilim insanları…

Fakültede okurken bir yandan Mehmet Zahid Kotku, Mahmud Esat Coşan, Mehmed Emin Saraç, Necmettin Erbakan, Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Mustafa Müftüoğlu gibi din ve fikir adamlarının da rahle-i tedrisinden geçen Ulu, yüksek bir okuma zevkine, geniş bir dinleme şevkine sahip. Mümtaz insanları arayıp buluyor. Nerede bal yapılacak çiçek varsa arı gibi oraya yöneliyor. Muhtelif topluluklarda bulunuyor, farklı dinî cemaat ve tarikatların etrafında dolaşıyor. Bu arayış sırasında hep ‘yerli ve millî’ dengeyi gözetiyor. Biricik ölçüsü Ehl-i Sünnet Vel Cemaat anlayışı. İslam’ın orta caddesi. Sıratımüstakimden ayrılmıyor, doğru yoldan şaşmıyor ve tercihlerinde hep isabet kaydediyor. Arayışları Anadolu’dan İstanbul gibi büyük şehirlere gelen gençlerin ortak merakı. Vakıf ve derneklerdeki faaliyetleri takip ediyor. Hepimizin yaşadığı tecrübeler.

Kanaatimce birçok bereketli çeşmeden su içse de Mehmet Emin Bey’in fikir hayatında belirleyici olan iki kültür mahfili var: Edebiyat Fakültesi ve Edebiyat Vakfı. İlkinde Mehmet Kaplan, ikincisinde Ahmet Kabaklı başöğretmenleri olmuş. Sadece onun mu? Az çok hepimiz, bu müstesna muallimlerin rahle-i tedrisinden geçmedik mi?

230 sayfalık eser, seçkin hatıralarla bezenmiş ve roman tadında. Vefalı yönüyle örnek bir şahsiyet olan yazarımız, Türk Edebiyatı Vakfı’nda ve çevresinde tanıdıklarını unutamıyor: Bahaettin Karakoç, Yücel Çakmaklı, Servet Kabaklı ve Muhterem Yüceyılmaz’dan ayrı ayrı bahsediyor. Kırmızı kalemle pek çok satırın altını çizdim, derkenarlar çıkardım, notlar düştüm. Kana kana ve istifade ederek okudum. Seçtiğim ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a dair olan bir hatırayı sunmak isterim. Sözü, yazarımıza bırakıyorum:

“29 Mayıs 1976 yılında Fetih Kutlamaları için yapılan bir toplantıdaydık. Herkes konuştu. Bursa Kılıç-Kalkan Ekibi gösteri yaptı. Mehter Marşları çalındı. Fakat hiç biri Recep Tayyip Erdoğan’ın okuduğu ‘Sakarya Türküsü’ gibi o toplumu heyecanlandırmadı. Şiir bittikten sonra Tayyip Bey, Necip Fazıl Kısakürek’in yanına gitti, elini öptü. Üstat da onun alnından öptü. Bu manzara hiç unutulacak gibi değildi… Tayyip Bey, ‘Sakarya Türküsü’nün her mısraında, her kelimesinde âdeta salonu çınlatıyor, yüreklerde bir destan kahramanı gibi yer alıyordu. Tayyip Bey, o gün yalnız benim değil benim gibi on binlerin, daha sonra yüzbinlerin hatta milyonların arkasından gittiği bir hatip oldu. İşte o şiirden sonra, gönül kulelerimden birini Tayyip Bey’e ayırdım. O kuleyi hiç kimseye teslim etmedim. Evde çocuklarımın ‘Tayyip Ağabeyi’ oldu. Öğretmenlik hayatımda okuduğum şiirlerde onun şiire verdiği duyguyu vermeye çalıştım.” Güvercinlerin Selâsı’nı okumak gerek.