Hatır üzerine
Dost
kazanmak kolay olabilir ama dost kalmak zordur. “Dostluk lükstür, herkes
çekemez.” demişti bir dostum. Belki de gerçekten de ağır bir lüks idi. Hatır da
öyle, lükstür ve herkesin erişeceği bir güzellik değildir.
Hatır kazandıkça çevreniz genişler,
dostlarınız ya da dost görünümlü insanlar artar. Her yerde sözünüz geçebilir.
Hatırınız ile kapılar açılabilir. İşleriniz bir selam ile yoluna girebilir.
Hatırlı olmak bu durumda en büyük gücünüzdür. “Hatırlı insan” güzel insandır,
elçidir, problemleri çözer, başvurulan insandır. Aramızda “hatırlı insan” yoksa
küçük bir sıkıntı büyür, canımızı sıkar. Şöyle bir sözü çok duymuşuzdur: “Araya
hatırlı insanlar girdi ve sorunumuz halloldu.” Evet, hatır için gönül erbabı
olmak lazım. Gönlü zengin insanlar hatırlı insanlardır. Hatırlı olmak kadar değerli bir şey daha var:
hatır bilmek.
Hatır
ile gönül aynı anlam katmanları içindedir. Hatır biraz da gönüllerde yaşar,
gönül dünyasında yer bulur kendine. Gönlü güzel ve zengin insanların bileceği
bir değerdir hatır. Gönül aynanız kirli ise orada hatır kendine yer bulamaz.
“Hatır gönül bilmek” diye bir deyim vardır. Saygı kurallarına uymak, saygıyı
hak edenlere duyulan saygı anlamlarında kullanılır. Hatır ile gönül bir
aradadır. Şimdi bakalım kendimize, topluma. Kimimiz hatır gönül biliyoruz?
“Senin
hatırın için…” diye başlayan çok cümle vardır. Aslında hatırını saydığımız
kişinin bize yaptığı bir iyilik uğruna kullanırız bu cümleyi. İnsanız, hata da
günah da sevap da bizim içindir. Hemen yıkan olmak yerine, bir hatır uğruna
affetmeliyiz. “İtin hatırı
yoksa sahibinin hatırı var.” Bu söz de çokça duyulur. Sahibinin hatırı
uğrunadır her şey, sineye çektiğimiz şeyler de olabilir. Tüm bunlar gönüller
yapmak içindir. Gönül öyle bir evdir ki oradadır insanlığımız, oradadır
duygularımız. Bizi diğer canlılardan ayıran yegâne yerdir gönül. Hatır da
buradadır.
Hatır sözcüğüyle ilgili unutamadığım Cemal Süreya’nın şu dizesi ne
kadar etkileyici ve müstesnadır:
“Seni
bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu.” Hatır, demek oluyor ki gönüldür.
“Gönlüm düştü.” cümlesinde bu anlam vardır. Şairin ikinin hatırını sayması,
biraz da ikinin gönlünü hesaba katmasıdır.
Bir
dosttan duydum, ne güzel duadır: “Allah hatırını yapsın.” Allah da senin bir
dileğini gerçekleştirsin, gönlünü imar etsin anlamlarında bir dua. Çünkü
buradaki hatır, gönül anlamını ihtiva eder veya gönlün içinde hatır vardır.
Gönül kelimesi de “sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır, vb. kalpte oluşan
duyguların kaynağı” (Güncel Türkçe Sözlük, TDK) şeklinde açıklanmıştır.
Gelip
kalpte duruyoruz. Kalpten doğan duygular. Hatır yapmak, bilmek, saymak hepsi de
kalbe dayanıyor. Kalp, Yüce Yaratıcı’nın tecelli ettiği yer değil midir? Hatır
Allah içindir, hatır bilen de aslında farkında olmadan en yüce makama uygun
hareket etmiş sayılır. Kalp makamında hatır bilinir, hatır sayılır, hatıra göre
davranılır. “Hatır gönül yıkmak” deyiminde de aslında Allah’ın gücüne gidecek
işler gelir akla. Geleneğimizde ozanlarımızın dilinden düşmeyen bir kelimedir
“hatır gönül”.
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Ne güzel
sözdür! Çabuk kırılıp çabuk kırıyoruz. Oysa hatırını sayacağımız ne çok
iyiliğimiz, güzelliğimiz, hatıramız ve birbirimiz üzerinde hakkımız vardır.
Hatır yıkmak, gönül yıkmaktır. Ne diyordu Âşık Yunus:
“Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim”
Şimdi o güzel duayı dostlarımız için tekrar edelim: “Allah hatırını/zı yapsın.”