Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2958.42
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Hastaneye Git(de)memek!

Yaşam boyu hastaneye gitmemeye direndim. Sadece götürmek işiyle meşgul oldum. Bundan da bazen bunaldım. Ama iyilik ağır bastı. Her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Neredeyse üniversitemde tıp fakültesinde ikinci bir oda açacaktım. Bütün bunları mazinin güzel bir sayfası olarak kapattım.

Hayattan fazla yaş almaya başlayınca bu direncim kırıldı. Ve kendimi hastanelerde buldum. Artık ben de hastanenin yolunu tutar oldum. “Kalbinde yavaş akım var, bu fenadır” dediler. Önlemini aldılar. “Diyabet hastası potansiyelin çok yüksektir” dediler, önleyici tedbirler uyguladılar. “Tıbbi nebeviyeye ve sünnet-i seniyeye uygun yaşaman gerekli” dediler, yolumu aydınlattılar. Ben onlardan çok memnun kaldım. Ve dediklerini de uyguladım. Netice de almaya başladım. O doktorlarımın yolu ve bahtı açık olsun her daim.

Bir kere yolumuz düşmüştü hastaneye. Artık ayrılır mı oradan insan! Nedense çok çekici duruyor o sevimsiz ve soğuk mekan! Sizi kendine bağımlı kılıyor. Bir bahane bulup gidiyorsunuz oraya. İster zorunlu, ister gönüllü, hayatınızda bir çok kere. Bu problem tamamen sanki hastanenin değil hastanındır. Onların da bunda payı vardır.

Hastalığım iyileşme sürecine girmişti. Bu defa da salgın hastalığa yakalanıverdim. Ben bunu hastaneye gitmeden atlatırım inşallah dedim. Dayandım ve direndim. Ama ateşim yükselince direncimi kaybettim. Saat gecenin dokuz buçuğuydu, gittim acile. Yine karşılaştım o sefil hallerle. Neyse işlemlerimi tamamladım, sıra numaramı aldım ve beklemeye başladım. Bir kaç dakika sonra doktorun sesini duydum. Aldı beni içeriye. Oturdum nazikçe önüne. Başladı hemen önündeki reçeteyi yazmaya sonra da sorular sormaya.

— Niye geldin. Şikayetin nedir. Anlat bakayım.

Ben bir şeyler mırıldanmaya başlayınca o da reçeteyi bitiriverdi.

Döndü bana.

— Tamam hastalığın belli. Aç ağzını göreyim içerisini. Geçer bunlar bir kaç güne kadar. Al bu ilaçlarını kullan şu vakte kadar, dedi.

Ben sakin bir şekilde

— Ben kalp ve şeker ilaçları kullanıyorum. Acaba bunların bir sıkıntısı olur mu, dedim.

Biraz irkildi ama belli etmedi. Fakat ben anlarım o telaşlı halden. Çünkü ömrümü tükettim hastanelerde.

— Bence önemi yok ama biz yine de reçeteyi değiştirelim, sizlere hafif ilaçlar verelim.

Elindeki reçeteyi yırttı ve çöpe attı. Yeni bir reçete yazarak beni derdimle baş başa bıraktı. Böyle bir muamele ile karşılaşıverdiğimden çok öfkelenmiştim. Bunda da var bir hayır dedim. Lakin bir türlü iyileşemedim.

Bir kaç gün sonra bir özel hastanenin KBB kliniğine gittim. Her zamanki seremoniden sonra muayene sırası bana gelmişti. İçeri alındım. Doktor bey unutur belki sormaz falan diyerek hemen kalp ve şeker ilaçları kullandığımı anlattım. Sütten ağzım yanmıştı bir kere. Oturttu beni muayene yerine. Önce baktı boğazıma sonra da burun deliklerime ve kulaklarıma. Ardından:

— Yaz kızım. Beyefendi bronşit olmuş. Ayrıca sinüziti de ileri derecede. Hem sol tarafı tamamen kapalı acilen ameliyat olmalı, dedi. Sonra döndü bana.

— Size iki hap bir şurup yazıyorum. Bunlar hafiftir. İyi olmazsanız bir hafta sonra gelin değiştiririz. Geçmiş olsun.

Teşekkür ederek odadan çıktım. Meğer benim ne kadar çok hastalığım varmış diye kendime acıdım. O eski arz-ı halcinin yazdığı istidayı hatırladım. Tebessüm ettim. Evime gittim. Aldım o ilaçları başladım kullanmaya. Ama nafile. Neredeyse boğuluyordum öksürmekten her gece. Bir taraftan ateşim yükselmeye devam ediyordu diğer taraftan ağrılarım azalmıyordu.

Hasılı kelam kaçmıştı bir kere tadımız tuzumuz. Bu hastalıkla olduk hepimiz huzursuz. Akşam olunca sanki hafakanlar basıyordu. Uyumamak uyumaktan daha huzur veriyordu. Ama uykusuz kalınca da dengem bozuluyordu.

Yine bu gecelerden bir geceydi. Ateşim yükseldi bütün huzurum elden gitti. Saat de gecenin 12’siydi. Hanım hastaneye gitmemi istiyordu. Gittim özel hastanenin aciline. Gider miyim bir daha devletin aciline. Doktor hemen beni aldı içeriye. Ateşiniz var biraz da öksürüğünüz. Bir serum takarsak kalmaz bir şeyciğiniz dedi ve barkotu elime tutuşturuverdi. Geldim serum takılan yere. Verdim barkotu heyecanla bekleyen hemşirelere.

_Uzanın beyefendi uygun bulduğunuz bir yere. Şimdi size serum takacağız aceleyle.

Önce koluma damar yolu açtılar. Sonra hastalığıma şifa olacak 100 milimlik şahane bir serumu oradan vücuduma akıttılar. Verilen serum 3 dakikada bitti. Hemşire hanım hemen geldi. Gidebilirsiniz beyefendi dedi. Doktora uğradım. İşim kalmadı mı dedim.

— Hayır. Evine gidebilirsin tabi ki. Bir ılık duş alıverirsin. Bir şeyciklerin kalmaz göreceksin, dedi. Ona da teşekkür ettim.

Eve geldim saat gecenin 1,30’uydu. Çocuklar uyumuştu ama hanım beni bekliyordu. “Hanım müjdemi ver, bir şeyciklerim yokmuş. Bütün dertlerimin dermanı 100 milimlik serumdaymış. Haydi yaşadık şimdi.” Bakıştık garipçe o demde. Bu işte bir tuhaflık var ama nerede.

Efendim fazla başınızı ağrıtmayayım. Ben yine boğulurcasına öksürmeye ve her gün artan ağrılarımın çilesiyle inlemeye devam ettim. Artık ilaçları kestim. Hafta sonunu atlattıktan sonra iyi bir göğüs uzmanına gitmeye karar verdim.

Dedim ya size, bu hastane işinde bir şeytan tüyü var. Bir kere ayağınız oraya düşmeye görsün. Vallahi bir daha ayrılamıyorsunuz. Neyse hafta sonu randevumu aldım pazartesine. Gittim yine özel hastaneye. Paramı ödedim sıramı aldım. Doktorun kapısına geldim. Beni çağırmasını bekledim. Kısa süre sonra alındım içeriye. Doktor geldi perde arkasından beriye. Bir taraftan sırtı bana dönük alıyordu, ya pelerinini, ya fularını dolaptan. Diğer taraftan neden geldiğimi anlatmamı istiyordu yüzüme bakmadan. Ben de sustum ve bekledim. Karşıma otursun öyle konuşurum dedim. Geldi oturdu yerine. Ben de derdimin serencamını anlattım tek nefesle kendisine. Kısık bir sesle ve her doktorun sürekli kullandığı emir cümlesiyle:

— Otur şuraya. Dön yüzünü kapıya. Aç sırtını. Al-ver derin nefesini. Şu tahlilleri yaptır. Filmleri çektir. Bir buçuk saat sonra gel.

Nahif ve nazik bir teşekkürü de sundum bu doktorumuza. Gittim tahlilleri vermeye filmi çekmeye. Eh özeldesiniz. Çünkü özelsiniz. O halde her attığınız adımın bir bedeli olduğunu da bilmelisiniz. Sakın söğüşleniyorsunuz hissine kapılmayın. Siz bu durumlara aldırmayın. Canııııııım para sağlıktan önemli mi. Parası ve imkânı olmayanlar ne yapsın şimdi. Hem oradaki doktorlara o kadar paraya veren hastane sahibi benden çıkarmaz mı onun birkaç mislini.

Neyse bir buçuk saat sonra gittim yine aynı doktora. Neticelerde neler olduğunu anlamaya. Çıkan hastanın ardından içeri girdim. Giremezsin dediler biraz bekledim. Koridordaki isim anonsundan cevap gelmeyince aldılar beni içeriye. Dedim ki geldim sonuçları öğrenmeye. Doktor hanım tam sonuçların çıkmamış olduğunu deyiverecekken hemşire hazırdır dedi beklemeden. Önce baktı sonuçlara sonra döndü bana. Kan değerleriniz çok bozuk çıkmış. Filminiz ise pinomoni demiyor biliniz. Size iki hap yazacağım. Üç gün sonra sizi tekrar göreceğim dedi.

Buradan da aldım bir pusula elime. Koyuluverdim yine eczanenin yoluna. Galiba insan hastalanınca zengin oluyor hastaneler ve eczacılar. Çünkü her ilaç almaya gittiğinizde daha sıcak karşılıyor sizi eczacılar.

Girdim içeriye. Verdim selamı oradaki herkese. Ardından usulce uzattım şifreyi eczacı yamağına. O da güler yüzle hemen ilaçları verdi bana. Ücretinin önemsiz olduğunu söyledi. Biz vatandaş olarak altında kalır mıyız tabi ki. Ben bunu zaten hediye diye veriyorum dedim.

Tekrar selam vererek oradan ayrılıverdim. Geldim eve bir huzur bir huzur içinde. Aldığım yeni ilaçları koydum eskilerinin olduğu yere. Bir maşallah çektim kendime. Ben ne kadar kahraman biriymişim. Bir mahalleye yetecek kadar ilaç tüketirmişim. Sonra usulce bu ilaçları kullanmaya başladım. Perşembeyi galiba iple çekmekteydim. Bu yeni macera acaba nasıl olacak diye.

Her defasında binlerce kez kahroldum bu vaziyetlere. Benim gibi imkanları olmayan herkese. Ben ki kendimi değerli bir şey zannetmiştim. Öyle olmadığımı doktor tarafından bir kez daha öğrendim. Bu hallere düşüyorsak dostlar sormayın kimsesizin halini.

Evet ey Kimsesizlerin Kimsesi, medet et bu kimselere ki onların sensin tek kimsesi.

Bu hastalık süreci bir kez daha şunu hatırlattı ki toplam kalitenizin temeli insan kalitenizdir.

Bu insan kalitemizle ne kadar sağlıklı yaşarız bilmiyorum inanın…

Birden 90’lı yılları ve hastanelerdeki durumları hatırladım ve doktorların vatandaşa muamelelerini hatırladım...

Bin kere özür diledim şimdiki hallerden, doktor efendilerden ve şifa dağıtan ellerden...