Hastaneye Git(de)memek!
Yaşam boyu hastaneye gitmemeye direndim. Sadece götürmek işiyle meşgul oldum. Bundan da bazen bunaldım. Ama iyilik ağır bastı. Her zaman elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Neredeyse üniversitemde tıp fakültesinde ikinci bir oda açacaktım. Bütün bunları mazinin güzel bir sayfası olarak kapattım.
Hayattan
fazla yaş almaya başlayınca bu direncim kırıldı. Ve kendimi hastanelerde
buldum. Artık ben de hastanenin yolunu tutar oldum. “Kalbinde yavaş akım var, bu fenadır” dediler. Önlemini aldılar. “Diyabet
hastası potansiyelin çok yüksektir” dediler, önleyici tedbirler uyguladılar. “Tıbbi nebeviyeye ve sünnet-i seniyeye
uygun yaşaman gerekli” dediler, yolumu aydınlattılar. Ben onlardan çok
memnun kaldım. Ve dediklerini de uyguladım. Netice de almaya başladım. O
doktorlarımın yolu ve bahtı açık olsun her daim.
Bir
kere yolumuz düşmüştü hastaneye. Artık ayrılır mı oradan insan! Nedense çok
çekici duruyor o sevimsiz ve soğuk mekan! Sizi kendine bağımlı kılıyor. Bir
bahane bulup gidiyorsunuz oraya. İster zorunlu, ister gönüllü, hayatınızda bir
çok kere. Bu problem tamamen sanki hastanenin değil hastanındır. Onların da
bunda payı vardır.
Hastalığım
iyileşme sürecine girmişti. Bu defa da salgın hastalığa yakalanıverdim. Ben
bunu hastaneye gitmeden atlatırım inşallah dedim. Dayandım ve direndim. Ama
ateşim yükselince direncimi kaybettim. Saat gecenin dokuz buçuğuydu, gittim acile.
Yine karşılaştım o sefil hallerle. Neyse işlemlerimi tamamladım, sıra numaramı
aldım ve beklemeye başladım. Bir kaç dakika sonra doktorun sesini duydum. Aldı
beni içeriye. Oturdum nazikçe önüne. Başladı hemen önündeki reçeteyi yazmaya sonra
da sorular sormaya.
— Niye geldin. Şikayetin nedir.
Anlat bakayım.
Ben bir şeyler mırıldanmaya başlayınca o da reçeteyi bitiriverdi.
Döndü bana.
— Tamam hastalığın belli. Aç
ağzını göreyim içerisini. Geçer bunlar bir kaç güne kadar. Al bu ilaçlarını
kullan şu vakte kadar, dedi.
Ben
sakin bir şekilde
—
Ben kalp ve şeker ilaçları kullanıyorum. Acaba bunların bir sıkıntısı olur mu,
dedim.
Biraz
irkildi ama belli etmedi. Fakat ben anlarım o telaşlı halden. Çünkü ömrümü
tükettim hastanelerde.
—
Bence önemi yok ama biz yine de reçeteyi değiştirelim, sizlere hafif ilaçlar
verelim.
Elindeki reçeteyi yırttı ve
çöpe attı. Yeni bir reçete yazarak beni derdimle baş başa bıraktı. Böyle bir
muamele ile karşılaşıverdiğimden çok öfkelenmiştim. Bunda da var bir hayır
dedim. Lakin bir türlü iyileşemedim.
Bir kaç gün sonra bir özel
hastanenin KBB kliniğine gittim. Her zamanki seremoniden sonra muayene sırası
bana gelmişti. İçeri alındım. Doktor bey unutur belki sormaz falan diyerek
hemen kalp ve şeker ilaçları kullandığımı anlattım. Sütten ağzım yanmıştı bir
kere. Oturttu beni muayene yerine. Önce baktı boğazıma sonra da burun
deliklerime ve kulaklarıma. Ardından:
—
Yaz kızım. Beyefendi bronşit olmuş. Ayrıca sinüziti de ileri derecede. Hem sol
tarafı tamamen kapalı acilen ameliyat olmalı, dedi. Sonra döndü
bana.
— Size iki hap bir şurup yazıyorum.
Bunlar hafiftir. İyi olmazsanız bir hafta sonra gelin değiştiririz. Geçmiş
olsun.
Teşekkür ederek odadan çıktım.
Meğer benim ne kadar çok hastalığım varmış diye kendime acıdım. O eski arz-ı
halcinin yazdığı istidayı hatırladım. Tebessüm ettim. Evime gittim. Aldım o
ilaçları başladım kullanmaya. Ama nafile. Neredeyse boğuluyordum öksürmekten
her gece. Bir taraftan ateşim yükselmeye devam ediyordu diğer taraftan
ağrılarım azalmıyordu.
Hasılı kelam kaçmıştı bir kere
tadımız tuzumuz. Bu hastalıkla olduk hepimiz huzursuz. Akşam olunca sanki
hafakanlar basıyordu. Uyumamak uyumaktan daha huzur veriyordu. Ama uykusuz
kalınca da dengem bozuluyordu.
Yine bu gecelerden bir geceydi.
Ateşim yükseldi bütün huzurum elden gitti. Saat de gecenin 12’siydi. Hanım hastaneye
gitmemi istiyordu. Gittim özel hastanenin aciline. Gider miyim bir daha
devletin aciline. Doktor hemen beni aldı içeriye. Ateşiniz var biraz da
öksürüğünüz. Bir serum takarsak kalmaz bir şeyciğiniz dedi ve barkotu elime
tutuşturuverdi. Geldim serum takılan yere. Verdim barkotu heyecanla bekleyen
hemşirelere.
_Uzanın beyefendi uygun
bulduğunuz bir yere. Şimdi size serum takacağız aceleyle.
Önce
koluma damar yolu açtılar. Sonra hastalığıma şifa olacak 100 milimlik şahane
bir serumu oradan vücuduma akıttılar. Verilen serum 3 dakikada bitti. Hemşire
hanım hemen geldi. Gidebilirsiniz beyefendi dedi. Doktora uğradım. İşim kalmadı
mı dedim.
—
Hayır. Evine gidebilirsin tabi ki. Bir ılık duş alıverirsin. Bir şeyciklerin
kalmaz göreceksin, dedi. Ona da teşekkür ettim.
Eve geldim saat gecenin 1,30’uydu.
Çocuklar uyumuştu ama hanım beni bekliyordu. “Hanım müjdemi ver, bir şeyciklerim yokmuş. Bütün dertlerimin dermanı 100
milimlik serumdaymış. Haydi yaşadık şimdi.” Bakıştık garipçe o demde. Bu
işte bir tuhaflık var ama nerede.
Efendim fazla başınızı
ağrıtmayayım. Ben yine boğulurcasına öksürmeye ve her gün artan ağrılarımın
çilesiyle inlemeye devam ettim. Artık ilaçları kestim. Hafta sonunu atlattıktan
sonra iyi bir göğüs uzmanına gitmeye karar verdim.
Dedim ya size, bu hastane
işinde bir şeytan tüyü var. Bir kere ayağınız oraya düşmeye görsün. Vallahi bir
daha ayrılamıyorsunuz. Neyse hafta sonu randevumu aldım pazartesine. Gittim
yine özel hastaneye. Paramı ödedim sıramı aldım. Doktorun kapısına geldim. Beni
çağırmasını bekledim. Kısa süre sonra alındım içeriye. Doktor geldi perde
arkasından beriye. Bir taraftan sırtı bana dönük alıyordu, ya pelerinini, ya fularını
dolaptan. Diğer taraftan neden geldiğimi anlatmamı istiyordu yüzüme bakmadan.
Ben de sustum ve bekledim. Karşıma otursun öyle konuşurum dedim. Geldi oturdu
yerine. Ben de derdimin serencamını anlattım tek nefesle kendisine. Kısık bir
sesle ve her doktorun sürekli kullandığı emir cümlesiyle:
—
Otur şuraya. Dön yüzünü kapıya. Aç sırtını. Al-ver derin nefesini. Şu
tahlilleri yaptır. Filmleri çektir. Bir buçuk saat sonra gel.
Nahif ve nazik bir teşekkürü de
sundum bu doktorumuza. Gittim tahlilleri vermeye filmi çekmeye. Eh özeldesiniz.
Çünkü özelsiniz. O halde her attığınız adımın bir bedeli olduğunu da
bilmelisiniz. Sakın söğüşleniyorsunuz hissine kapılmayın. Siz bu durumlara
aldırmayın. Canııııııım para sağlıktan önemli mi. Parası ve imkânı olmayanlar
ne yapsın şimdi. Hem oradaki doktorlara o kadar paraya veren hastane sahibi
benden çıkarmaz mı onun birkaç mislini.
Neyse bir buçuk saat sonra
gittim yine aynı doktora. Neticelerde neler olduğunu anlamaya. Çıkan hastanın
ardından içeri girdim. Giremezsin dediler biraz bekledim. Koridordaki isim
anonsundan cevap gelmeyince aldılar beni içeriye. Dedim ki geldim sonuçları
öğrenmeye. Doktor hanım tam sonuçların çıkmamış olduğunu deyiverecekken hemşire
hazırdır dedi beklemeden. Önce baktı sonuçlara sonra döndü bana. Kan
değerleriniz çok bozuk çıkmış. Filminiz ise pinomoni demiyor biliniz. Size iki hap
yazacağım. Üç gün sonra sizi tekrar göreceğim dedi.
Buradan da aldım bir pusula
elime. Koyuluverdim yine eczanenin yoluna. Galiba insan hastalanınca zengin
oluyor hastaneler ve eczacılar. Çünkü her ilaç almaya gittiğinizde daha sıcak
karşılıyor sizi eczacılar.
Girdim içeriye. Verdim selamı
oradaki herkese. Ardından usulce uzattım şifreyi eczacı yamağına. O da güler
yüzle hemen ilaçları verdi bana. Ücretinin önemsiz olduğunu söyledi. Biz
vatandaş olarak altında kalır mıyız tabi ki. Ben bunu zaten hediye diye
veriyorum dedim.
Tekrar selam vererek oradan
ayrılıverdim. Geldim eve bir huzur bir huzur içinde. Aldığım yeni ilaçları
koydum eskilerinin olduğu yere. Bir maşallah çektim kendime. Ben ne kadar
kahraman biriymişim. Bir mahalleye yetecek kadar ilaç tüketirmişim. Sonra
usulce bu ilaçları kullanmaya başladım. Perşembeyi galiba iple çekmekteydim. Bu
yeni macera acaba nasıl olacak diye.
Her defasında binlerce kez
kahroldum bu vaziyetlere. Benim gibi imkanları olmayan herkese. Ben ki kendimi
değerli bir şey zannetmiştim. Öyle olmadığımı doktor tarafından bir kez daha
öğrendim. Bu hallere düşüyorsak dostlar sormayın kimsesizin halini.
Evet ey Kimsesizlerin Kimsesi,
medet et bu kimselere ki onların sensin tek kimsesi.
Bu hastalık süreci bir kez daha
şunu hatırlattı ki toplam kalitenizin temeli insan kalitenizdir.
Bu
insan kalitemizle ne kadar sağlıklı yaşarız bilmiyorum inanın…
Birden 90’lı yılları ve hastanelerdeki
durumları hatırladım ve doktorların vatandaşa muamelelerini hatırladım...
Bin kere özür diledim şimdiki
hallerden, doktor efendilerden ve şifa dağıtan ellerden...