Hastaneden Huzurevine
Zaman, hastanede daha da uzuyor sanki. Ortamı da okuyorsanız bir ömür gibi geliyor size geçmeyen vakitler.
Derinlemesine görme, ibrettir. Bir adım öteye gidince hayret olur. Bir adım daha öteye gidince hayranlık olur. Bir adım daha öteye gidince sır, yani şeyin üzerinden perdeleri kaldırmak denen anlamak olur. Bütün bunların neticesi de hürmet denen Rabbe karşı haddini bilmek olur.
Öyle demişti asırların derin düşünenleri. İbret almak isteyenler hapishanelere, kabristanlara ve hastanelere gitsin.
Hapishanelere gittiğinizde hürriyetin kıymetini anlıyorsunuz. Esaretin nasıl bir şey olduğunu fark ediyorsunuz. Çok üzülüyorsunuz. Hürriyete tekrar kavuşmak için mücadeleler tarif edilemezdir. Fakat bir müddet sonra ona da alışıyor insan. Çünkü bedeninde hayat ver. O canla tutunuyor kendini sınırlayan duvarlara.
Kabristandasınız. Çok üzgünsünüz. Lezzetleriniz o anda eleme dönüyor. Gündüzünüz gece akınız kara oluyor. Ben onsuz nasıl yaşarım diyorsunuz. Hayat azap, lezzetler de zehir oluyor sanki. Gözyaşı ve feryatlarınız hatta isyanlarınız ortalığı velveleye veriyor. Ama nereye kadar. Onu kabre koyana kadar. Sonra bir müddet daha bu acıları çekiyorsunuz. Ardından hayata kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. Siz hayattasınız hayat da sizde. Canınız bedeninizde devam ediyor böylece. Artık arada bir uğruyorsunuz ona. Yavaş yavaş terk ediyoruz kabristanı. İçindeyiz hayatın.
Hastalanıp yatağa düştüğünüzde veya hastaneye yattığınızda artık ne hayat tam sizde, ne siz tam hayattasınız. Acıların muhatabı bizzat sizsiniz. Hayat şeridiniz geçiyor gözünüzün önünden. Hissediyorsunuz acıları en derin yerinden. Bu defa siz terk ediliyorsunuz. Hastanedeki yatağınızda yalnız başınızasınız.
Böyle bir macera ile karışık zaman aralığı içinde bir hastane koridorunda köşe bir odada yalnız başımaydım. Sağlığım ile ilgili arızalarım çok ciddi değildi. Hastanenin bana verdiği şey çok anlamlıydı. Sağlık çalışanlarına teşekkür ettim. İlmin vesileliğini hayretle tefekkür ettim. Hastaların bilhassa yaşlı ve kimsesiz olanların elem dolu inlemelerine de tanık oldum. Yaşlıların aileleri tarafından maruz kaldığı muameleler yüreğimi elemle dolduruverdi. İsyanları evlatlarınaydı. Hastalıklı halleriyle Allah’a evlatlarını şikayet ediyorlardı. Kimsesiz kalışları beni çok yaraladı. Bu bir tane değildi birkaç taneydi. Daha çok olduğunu sağlık çalışanları defaatle söyledi.
Halbuki biz anne babaya öf demenin yasaklandığı İslam medeniyetinin çocuklarıydık. Hukukları ayetlerle teminat altına alınmıştı yaşlıların. Onlara yapılacak hürmet ve şefkatin zirve noktası ayetlerle belirlenmişti. Rabbin, ondan başkasına kul olmamanızı, anne ve babaya ihsanla davranmanızı kaza etti, hükmetti. Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara “öf” deme. Ve onları azarlama ve onlara kerim, güzel, yumuşak söz söyle!
Ve onlara, merhamet ederek ve tevazu ile kanat ger! Ve “Rabbim, onların beni yetiştirdiği gibi ikisine de merhamet et!” de (isra 23-24). Hem öyle bir Peygamberin ümmetiydik ki bir ömür annenizi sırtınızda taşısanız yine onun sizi dokuz ay karnında taşıdığının hakkını veremezsiniz diyordu. İlk bedduası kabul olanın baba olduğunu ilave ediyordu. İslam alimleri anne ve babaya hürmetsizlik edenlerin insan bozması birer canavar hayvan olduğuna hükmediyorlardı.
Maatteessüf hastane koridorlarında ve huzurevleri bahçelerinde yaşlı insan feryatları gittikçe artmaya başladı. O feryatların ikisine bugün şahit oldum. Ben açım diyordu karşı odadaki yaşlı birisi. Yok mu bana yemek verecek. Yok mu benim karnımı doyuracak. Hemşire hanımefendi hüzünlü bir o kadar da öfkeli bir şekilde geldi odama. Bana dönük muameleleri yaptıktan sonra bir şeyler söyleyerek hemen gitti.
— O yaşlı amcaya bir şeyler vermeliyim. Çünkü aç. Oğulları var ama bakanı yok. Şöyle diyordu bana yaşlı amca. Kızım dokuz oğlum olacağına bir kızım olsaydı.
Hastane çalışanları bundan daha trajik olanlarını anlattılar. Bazı yaşlıların hastaneden alınmadığını ve buradan huzurevine gönderildiklerini söylediler. Ne yazık ki yaşlıların sahipsiz olanları ölemiyor kendi evinde. Yüreğim kaldırmadı. Anlatılanlara daha fazla dayanamayacağım dedim.
Bu feryat toplumun her kesiminden yükseliyor. Maddenin özneleşmesi insanın nesneleşmesinin ve dahi ailedeki çözülmelerin seküler sonucudur hastaneden huzur evine gönderilen yaşlılar.
Senedi sağlam olmasa da senelerce öyle öğrendik bu hadisi. Efendimiz (a.s.v.) siz erkek çocuklarını sevin, kız çocukları zaten kendilerini sevdirirler! diyordu. Kız çocukları cilveli ve sevecendirler zaten. Siz erkek çocuklarını seviniz diye anlamıştık çoğumuz bu metni. Fakat bu son hadiselere şahit olunca bunu şöyle de okuyabiliriz. Kız çocukları zaten sevgi ve şefkati gösterir bir fıtratla yaratılmışlar. Onlar her ne kadar ötelenseler, örselenseler, haklarından mahrum bırakılsalar da yine bu sevgi ve şefkati gösterirler ebeveynlerine. Ama erkek çocuklarının fıtratı bu sevgi ve şefkate direnç gösterebilir. Onun için siz erkek çocuklarınızı seviniz derken aslında onlara sevmeyi ve şefkat etmeyi öğretiniz ki onlar da büyüdüklerinde sevgi ve şefkat gösterisinde bulunsunlar denilmektedir. Çünkü erkek çocukları sevgi ve şefkat merkezli yetiştirilmekten ziyade şiddet ve öfke merkezli, güç ve iktidar odaklı, soyun devamı, değerli çocuk algısıyla yetiştiriliyor. Bu da onların sermayelerini hovardaca kullanmasına sebep oluyor. Yaşlanınca ebeveyn, sevgi ve şefkatten mahrumu bu erkek evladın insafına kalıyor. Sonra da hastanelerde bu gibi elim manzaralar oluşuyor.
Evet hastane, ibretlerin en çıplak algılandığı bir yerdir. Çünkü orada hem acılar içindesiniz. Hem de acıları olanlara tanıklık etmektesiniz. En çok canınızı acıtan şeyse toplumsal çözülmelerdir. Dinlediğiniz vefasızlıklar, aile dağılmaları denilen yalnızlıklar üzüyor sizi. Hastanedeki yalnızlık huzurevindeki yalnızlık olarak devam ediyor.
Şarkın hariminde yıkılmamış bir şey kalmıştı
Şimdi o da ayaklar altında per ü perişandır
Yaşardık orada dünyadaki cenneti halleri
Ne yazık ki yıktığımız bu son kale ailedir.
Gelin vahyin o saf ve sade haline gidelim
Gençlerin yanında yaşlılarımız da kurtulsun
Yeniden aileyi Muhammedi tarzda getirelim
Dünyamızla beraber ahiretimiz de kurtulsun