Harran'ın yıkılışı
Tarih bilincine ve şehir kültürüne dikkat çekmek adına Türkiye Yazarlar Birliği ve Eyyubiye belediyesi öncülüğünde bir grup yazar ile birlikte geçtiğimiz günlerde Harran’a bir tarih yolculuğu yaptık.
Etrafımızda çocuklar ve eli kalem tutan
arkadaşlarımızla Harran Ören yerindeyiz. Harran antik şehir de diyorlar bu ören
yerine. Aslında Harran için Harran'daki Ulu cami için ve Harran'daki diğer İslami
eserler için ören yeri demek başta Müslümanlar için bir züldür. Bir hor görülmüşlüktür.
Neden bir züldür. İşgale uğramış olabilir Harran, Moğollar yıkıp geçer
şehirleri, medeniyetleri ama oralarda durmazlar. Sonra Müslümanlar yine gelmiş
Harran'a…
İçinde ve avlusunda on bin kişinin aynı anda namaz
kılacağı Cuma Camisini yeniden ayağa kaldırabilirlerdi. Bu cami, bu külliye Harran
kazı başkanı Prof. Dr. Mehmet Önal’a göre
Anadolu’da yapılan ilk camii. Ama yıkık. Anadolu’daki
ilk camii hangisi diye bir tartışma var. Depremde yıkılan Hatay’daki Habib-i Neccar Camisi
her ne kadar yedinci asırda yapılmış denilse de 11.asırda Memlüklüler burayı
yıkılan eski bir cami yerine inşa ettiklerini söylüyorlar.
Şimdi Harran Ulu cami ve Hatay Habib-i Neccar Camisi
de yıkık. Hatay Habib-i Neccar camisinin bir cemaati var. Harran, bu cemaatten
yoksun. Denilebilir ki şimdi Harran'da on bin kişi yok. Fakat hiç olmazsa bir
bölümü ibadete açılabilir. Üstü açık mescid şekilde Diyanet işleri başkanlığı
bir çalıştay vesilesiyle burada varlığını gösterebilir.
Bugün İspanya'da Kurtuba camiisi, katedrala
dönüştürülmüş durumda. Burayı ele geçiren Hristiyanlar, burayı katedral (büyük
kilise) yapılmıştır. Ama bütün dünya buranın Endülüs Emevilerinin eseri olduğunu
biliyor. Yine yakın zamana kadar Urfa'da Salahaddin Eyyubî Camisi de cemaati
olmadığından dolayı Camiye çevrilmiştir. Camiye çevrilmeseydi ne olurdu. Bugün
Harran Ulu Camisi akıbetine uğrardı. Metruk binalar; daima hırsızların,
uğursuzların mekânıdır. Harran Ulu cami ve iç kale hatta dış kale Emevi sultanı
Mervan'ın eseridir.744-750 yılları arasında inşa edilmiş. Zengiler 1127
tarihinde burayı alıyor. Ardından bir deprem ve Harran yerle bir oluyor.
Zenginlerin burayı onarıma başlıyor. Harran bir dönem sonra Salahaddin Eyyubî
eline geçiyor. Salahaddin, Ulu Cami ve kalenin onarımını tamamlıyor.1272'de bu
sefer Moğol istilası Harran'ı yerle bir ediyor.
Mancınıklardan atılan taş ve ateş yumakları Harran
kalesini vuruyor, Ulu Camiyi vuruyor. Harran eşrafının konaklarını ve
medreselerini vuruyor. Çarşılar, sokaklar, hamamlar yerle bir oluyor. Öyle ki
orta çağ tarihçileri bu mancınıktan atılan taş ve ateş yumağının beş km'ye
kadar uzağa atılabileceğini söylüyorlar.
Harran bundan sonra beş yüz yıl ıssız kalıyor. Osmanlı
döneminde de Urfa ve Rakka önemsendiğinden dolayı Harran ikinci planda kalıyor.
Harran'a dair sadece Evliya Çelebi'nin bir hatırası var. Buraya Osmanlının
aşiretleri iskâna tabi tutma politikası oluşuyor. Irak Felluce'den bir aşiret getirilir.
Burada iskân ettirilir. Osmanlı, bu camiiyi, külliyeyi ayağa kaldırabilirdi.
Neden burayı âbâd etmedi. Koca bir soru…
Bu antik şehre varmadan önce bir tepede giriş kapısı
ve tellerle bağlanmış bir mekândayız. Harran Ulu cami tanıtım tabelası. Ve
Mehmet Önal Hoca tarafından Urfalı ressam Abdurrahman Birden'e yaptırılan tarihi Harran şehrinin büyük bir
tablosu totem halinde bu mekâna yerleştirilmiş.
Aslında 3D yazıcılarla bu resim ya da tablo bir
platform-kaide üzerine konulabilir. Müzelerde bunların örneğine çokça rastladık.
Harran Ulu Camii'nin girişine de bu yapılabilir.
Yanı başımızda Harran Ulu cami bir aşkla bir şevkle
ayakta kalan son duvarlarıyla ve yarı yıkık minaresi ile bizi selamlıyor Daha
doğrusu selamımıza mukabele ediyor. Bu duvarlar ayakta kaldığı sürece Umberto
Eco’yu ve Gülün Adı adlı kitabını hatırlayarak “Kutsal sözün bekçileri
olacağız.”
Not: Bir sonraki
yazımızda devam edeceğiz.