Hareket ile Bereket!
Trafik iyice sıkışınca radyo kanalları arasında dolaşıp durdum.
Sıkıntımı dağıtacak bir “şarkı,
türkü” arıyordum.
Hem enerji versin, hem de çok cıvık olmasın istiyordum.
“O yana da bu yana da
salla!” kıvamlı şarkılar gıcık eder
beni, buraya kadar da düşürmemek lâzım seviyeyi!
*
Epeyce kanal dolaştım; epeyce şarkı, türkü atladım, birkaç tur attım.
Karşıma çıkan şarkıların yabancı olanları hareketli, canlı,
tempolu…
Bizimkilerin çoğu ise bol acılı, dertli, kasvetli…
“Zalim güzellerden” bahsediliyor.
Aşka karşılık vermeyen “güzel”,
zulmetmekle suçlanıyor!..
Hain, zalim oluyor, “kâfir”
bile oluyor güzeller, “pas vermemenin”
derecesine göre.
Devamlı isyan…
“Kaderin böylesine
yazıklar olsun!”
“Batsın bu dünya!”
“Sende mi Leyla!”
*
Kulakları çınlasın, Devlet’in mühim mevkilerinden birinde görev
yapan bir arkadaşım…
“Kasvet yağdırarak
üzerime gelen” şarkıları, türküleri “pas”
geçerken, aklıma geldi.
Çok ilginç tespitleri var, aktarayım da katılıp katılmamak
size kalsın.
Arkadaşım şöyle giriyor söze:
“Dikkat edersen; sağlıksız beslenen, az spor yapan
insanların ağırlıkta olduğu toplumların şarkıları ‘kara sevda’, ‘ümitsiz aşk’,
‘zalim felek’, ‘zalim sevgili’
isyanlarıyla doludur.
Dertle, kederle, gamla, isyanla doludur.
Enerjiyi tüketen, insanlığı mutsuzluğa, umutsuzluğa sürükleyen mesajlarla doludur.
Negatif enerjiyle doludur!”
*
Bu böyle midir?
Sağlıksız beslenme, az spor yapma ile “şarkılar, türküler” arasında bağlantı var mıdır?
Sosyal bilimlerde “yüzde
yüz” doğruluk var mıdır?
“Pek yoktur”
diyorsak, söyledikleri kafamıza yatmasa bile, dinlemeye değer.
Devam etsin arkadaşımız:
“İnsanlar çok küçük
yaşlarından itibaren sağlıklı beslenmezler ya da beslenemezlerse ve spor yapmazlarsa…
Bu durum ruhi ve fiziki
gelişimlerini olumsuz yönde etkiler…
Sağlıksız beslenen ve
hareketsiz yaşam süren bir insanın her iki yönden de sıkıntıya düşme
ihtimalinin çok daha büyük olduğunu kabul edersiniz değil mi?”
*
Evet…
Öyle olur.
Beynin mutluluk hormonu salgılama düzeyiyle, beslenme
arasında birebir bağlantı var.
Spor yaptığım dönemlerde çok daha mutlu olduğumu, stresimin
çoğunu attığımı bilirim.
Devam etsin arkadaşımız hele:
“Sadece beslenme ve
spor değil; kültür, sanat ve zanaat faaliyetlerinin de insanın ruhi gelişiminde
büyük katkıları vardır. Etrafınıza
bakın, el emeği, göz nuru gerektiren
işlerle meşgul olan insanların çok daha mutlu ve huzurlu olduklarını
görürsünüz. Kahvehane köşelerinde, saçma sapan sandalyelerin üzerinde saatlerce
oturup kâğıt, taş oynayan, duman üfleyen, sıkıntı püfleyen insanların
suratlarından bezginlik akar. Boş vakit,
şeytanın çalışma odasıdır!”
Tamam da bunların şarkılarla, türkülerle ne alâkası var?
“Dur sabırsızlanma
oraya geliyorum…
Şarkılardaki türkülerdeki isyan, aslında insanın manevi boşluğuna isyanı.
Ne bu dünya için ne de ahiret için yaşayan bir insan.
İnancımız her ikisine de dikkat etmeyi emreder.
Dünyada yaptığın işler, ahretindeki durumunu belirleyecek.
Bazı toplumların insan tipi, dünyadan da ahretten de kopuk.
Öylesine yaşıyor.
Vakit geçirmek için yaşıyor!
Aslında hiç
yaşamıyor!..
Bazı toplumlarda, ‘Vakit
geçmiyor arkadaş!’ şikâyetini sıkça duyarsınız.
Hayat bu kadar kısa iken, vaktin geçmemesinden şikâyetçi
olmak da ne demek?
Üzerinde yoğunlaştığınız, yapmaktan haz aldığınız bir işi
zamanında yetiştirmek gibi bir hedefiniz varsa, böyle bir derdiniz olur mu?
Vaktin geçmemesinden şikâyet ‘boşluğa’ işaret eder.
İnsan, bir yandan ölümün gelmesinden çok korkar…
Diğer yandan da ölüme yaklaştıran vaktin hızla geçmemesinden
şikâyetçi olur!
Saçmalığa bakar mısın?!
Sabırsızlanma lütfen; türkülere, şarkılara geliyorum…
Sağlıklı beslenemeyen, spor yapmayan insanların çoğunlukta
olduğu toplumlardan girmiştim söze.
Benim teorim, ister kız ister darıl…
Böyle toplumlarda
‘güzellerin’ oranı çok daha az olur.
Dikkat edin, beslenmeye, spora önem veren toplumlarda ‘güzel’ oranı çok daha fazladır.
Toplumların genetik mirasları elbette önemlidir ama insanlar
sağlıklı beslendikçe, spor yaptıkça nesiller boyunca değişimler olur. Dikkat
ediyorsundur; zeytinyağı, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmenin olduğu
yörelerde, çocukların ve gençlerin
fiziki gelişimleri farklıdır. Şöyle bir bak, görürsün!
Şimdiii…
Bir yerde, ‘güzel oranı’
fazla olursa, ne olur?
Olmazsa ne olur?
Ben ‘olmazsa’ ya
cevap vereyim:
Az sayıdaki güzel için, birileri birbirlerini yer.
Kimileri, güzele ilgisinin karşılığını alabilir, çoğu da
alamaz.
İlgisine karşılık görmeyen de…
Derdini şarkılara, türkülere döker.
Sonunda da…
İş ‘Seni gidi zalim
güzel!’ meselesine varır!
Kardeş, bu sağlıklı, hareketli yaşam meselesi çok önemli.
Hareket, bereket.
Dikkat edersen, Dünyaya hükmeden devletler, büyük güçler
okyanusların, büyük denizlerin kıyısında kurulmuşlardır.
Okyanus, deniz hareket ve bereket demektir.
Denizci olmak, karacı olmaktan çok daha zordur.
Çok daha fazla teknik bilgi ister, beceri ister.
Uzağa gitmeye gerek yok, Osmanlı ne zaman engin denizlere
açılmıştır, o zaman çok büyük devlet olmuştur.
Okyanuslar, denizler, büyük nehirler…
Hareket demektir, bereket demektir.
Sağlıklı ürünler demektir.
Buraların etraflarındaki toplumların şarkılarında,
türkülerinde isyandan ziyade hareket ve bereket vardır.
Enerji vardır.
Yaşama sevinci vardır.
Durgun sular kir
tutar, akan sular temizlenir.
Enerji üretir.
Bizler, denizlerde, çılgın nehirlerde olmalıyız!..
Bu hantal, bezgin, üzgün, süzgün ruh halinden kurtulmalıyız!
*
Trafik sıkışıklığında radyonun atlayıp durduğu şarkıları,
türküleri geçerken…
“Sen çok yaşa
arkadaşım!” diye gülümsedim.
Amma tuhaf, hatta “saçma” lâflar etmiş değil mi?
Şarkılarla, türkülerin ruhuyla…
Sağlıklı beslenmenin, spor yapmanın, hareket ve bereketin ne
alâkası var?!