Harekâtın Ekonomik Kodları
İkinci dünya savaşında kullanılan nükleer bombalardan sonra dünya yeni bir sürece girdi.
Soğuk Savaş döneminde sıcak çatışmalar olmazken soğuk savaşın ardından ordular arası savaşın yerini ekonomi, teknoloji, psikoloji, diplomasi gibi çok çeşitli alanda yaşanan mücadeleler aldı. 11 Eylül saldırırlarının ardından da terör örgütleri üzerinden savaşlar yaşanır oldu.
***
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında çeşitli ekonomik saldırılara maruz kalan Türkiye, tüm baskılara rağmen kararlığını koruyarak terörle mücadeleye devam etti.
ABD Başkanı Trump’ın Türkiye ekonomisini tehdit etmesi ve “daha önce yaptığımız gibi” demesi Türkiye’nin ekonomisine saldırdıklarının açıkça itirafı oldu. Yeni nesil küresel sistemde ABD, Türkiye’ye doğrudan askeri operasyon gerçekleştiremediği için ekonomik saldırılarla hegemonya kurmaya çalışıyor.
Bunu da kendi yerel para birimi olan dolar üzerinden gerçekleştiriyor.
ABD’nin Türkiye’nin operasyonuna çelişkili açıklamalar yapması küresel sermaye kanadının terör örgütlerini ordusu gibi kullanması iken ABD ulus devlet kanadının da operasyonun Rakka gibi petrol bölgeleri dışında olmasından dolayı sessiz kalmasından kaynaklanıyor.
Peki, dolar operasyonu nasıl yapılıyor?
Ekonomide arz ve talebin kesiştiği noktada piyasa fiyatı belirlenir. Dolar arzı ve dolar talebinin kesiştiği noktada da doların Türk Lirası karşısındaki değeri belirleniyor. Doların arzını büyük oranda küresel şirketler belirlediği için Türkiye’den doları çektikleri zaman Türkiye’de dolar Türk Lirası’na karşı değer kazanmaktadır.
Bunun sebebi ise Türkiye’nin cari açık veriyor olmasıdır. Cari açığın en büyük sebeplerinden biri de Türkiye’nin ekonomik aktivitelerini devam ettirebilmesi için enerji ithal etmesidir.
Türkiye eğer enerji ithalatını azaltırsa cari açığı büyük ölçüde azalır ve döviz operasyonlarına karşı daha güçlü hale gelir.
Bunun en büyük çözüm yollarından biri de şüphesiz ki Doğu Akdeniz gazından hakkımız olan payı almaktan geçiyor.
Nitekim Suriye meselesini de Doğu Akdeniz’deki güç mücadelesinden ayrı düşünmemek gerekir.
Peki, Fransa’nın karın ağrısı ne?
Fırat nehrinin hemen doğu sınırında dünyanın en büyük su dağıtım şirketlerinin birincisi Veolia ve ikincisi Suez adlı Fransız firmalarının çöreklendiğini, Münbiç’in Sunaym bölgesinde çimento fabrikası işlettiğini düşünürsek Fransa’nın terör örgütü PK/PYD aşkını daha net anlayabiliriz. Nitekim Zeytin Dalı Harekâtı bölgesindeki tünellerin Fransız çimento devi Lafarge’ın verdiği çimentolar ile inşa edildiği hala hafızalarda tazeliğini koruyor.
Fransa’nın Suriye’yi sömürme faaliyetleri yeni değil uzun yıllardır süregelen bir süreçtir.
Peki, “AB Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği operasyona neden karşı çıkıyor?”
PKK’nın esir olarak tuttuğu DEAŞ teröristleri ve ailelerinin büyük bir kısmının AB ülkelerinden geldikleri ve Türkiye’nin onları ülkelerine gönderecek olması AB’yi son derece tedirgin ediyor. Çünkü AB dışında suç işledikleri için suçun işlendiğine dair AB ülkelerinin elinde kanıt olmaması sonucu serbest bırakılmaları AB için büyük bir tehdit oluşturacağını düşünüyorlar.
Bir diğer husus da AB ülkelerinin öncü ülkeleri yüz yıl önce Sykes-Picot ile çizdikleri sınırların bozulmamasını istiyorlar. Kendi çıkarları doğrultusunda çizilen bu sınırlar tamamen yapay olup bölgenin coğrafi ve sosyal yapısıyla hiçbir zaman uyuşmamıştı. Kıymetli bir hocamdan öğrendiğime göre Barış Pınarı Harekâtı kapsamında terörden arındırılan Re'su'l-'Ayn: Pınar Başı/Ceylan Pınar anlamına gelirken, kuşatma altına alınan Tıl-Ebyed da Akça Tepe/Akça Kale anlamına gelir. İkisi de kurtuluş savaşından sonra İngilizler tarafından çekilen sınırla ikiye bölünmüş olup bir tarafı Türkiye diğer tarafı Suriye’de kalmış ilçelerdir. Burada yaşayanlar büyük çoğunlukla akrabalardır.
Bugün bölge hakkında yorum yaparken bölgenin gerçekleriyle uyuşmayan birçok şey söyleniyor. Oysaki gerçekler üzerinden konuşmalıyız!