Hararet Yükseliyor
Kıymetli okurlar. Gün geçmiyor ki dünya gündeminde yeni bir kaos haberi daha gelmesin. Son yıllarda dünyanın içine girdiği küresel bunalım şiddetini gittikçe artırıyor. Kaosun yaşanmadığı ülkeleri de bir girdap gibi içerisine çekerek onları da kaos ortamına sürüklüyor. Yazılarımda belirttiğim küresel sermaye ile ulus devletler arasındaki ve bunların da kendi aralarında yaptıkları küresel dünya savaşı devam ediyor.
Geçen hafta dünyanın büyük bir merakla takip ettiği ABD Başkanlık seçimleri tamamlandı. Küresel sermayenin gerek basın gerekse finansal gücünü arkasına alan Clinton anketlerde önde gösterilmesine rağmen seçimleri kaybetti. ABD ulus devletinin desteklediği ancak aday olduğu "Cumhuriyetçi Parti" üyelerinin bile bir kısmının desteğini alamayan emlak milyarderi Trump başkan seçildi. Seçildi seçilmesine ancak Trump'ın başkan seçilmesini "kabullenemeyen" kitle ABD sokaklarını adeta ateş topuna çevirdi. Sokakları yakıp yıkmaya başladılar.
Dedik ya! Küresel bunalım şiddetini artırıyor diye. Bir gösteri haberi de sessiz sakin olarak bildiğimiz Güney Kore'den geldi. Küresel Sermayenin desteklediği ve bu sayede hızla ekonomik gelişimini sağlayan Güney Kore'de tuhaf şeyler olmaya başladı. Devlet Başkanı'nın eski bir dostunun resmi görevi bulunmamasına rağmen önemli devlet işlerine müdahil olduğunun ortaya çıkmasıyla patlayan skandala tepkiler çığ gibi büyüyor. Yaklaşık 170 bin kişinin katıldığı gösteriler ülkede son 100 yıl içinde yapılan en büyük protesto eylemi oldu.
Diğer taraftan ise BM Güvenlik Konseyi geçici üyesi olan Mısır, Suriye oylamasında Suudi Arabistan'ın desteklediği Fransa'nın tasarısı Halep'te uçuşa yasak bölge politikasının yanında Rusya'nın getirdiği kısmi bir ateşkes teklifine de "Evet" oyu verince Suudi Arabistan ile Mısır arasında adeta gerilim yaşanmaya başladı. Mısır'ın bu tutum ve davranışından ciddi bir rahatsızlık duyan Suudi yönetimi Ekim ayı boyunca Aramco'nun Mısır'a petrol ürünleri sevkiyatını askıya aldı. Körfez ülkelerinden gelen yardım ve kredilerle ayakta durabilen Sisi yönetimi, Suudi Arabistan'ın açtığı muslukları kapatmaya başlamasının ardından IMF'den kredi istemişti. Tüm bunların ardından Mısır ekonomisinde son aylarda artan kriz sonucu serbest para piyasasına gitme kararı alan Mısır'da %50 oranında devalüasyon geldi. Daha bu olayların sıcaklığı üzerindeyken Mısır halkı sokaklara dökülerek darbeci Sisi yönetimini protesto etmeye başladı. Protestolar sırasında göstericilerle güvenlik güçleri arasında çatışmalar da yaşandı.
Dünya genelinde bu gibi birçok problemler yaşanırken elbette ekonomi de bu olaylardan olumsuz etkilenmektedir. Geçtiğimiz hafta ASKON'un daveti üzerine düzenledikleri "Türkiye Ekonomisi ve Güncel Gelişmeler" toplantısına katıldım. Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, yaptığı sunumda 2008 Küresel Finans Krizi'nin etkilerinden bir türlü kurtulamayan ekonomide ülkelerin borçları büyük oranda arttığı belirtildi. Nitekim Mehmet Şimşek de bu konuda toplam borcun dünya ekonomisinin %225'i kadar olduğuna dikkati çekti. Dünya ticaretinin küresel kriz sonrası ciddi bir ivme kaybettiğini belirten Şimşek, küresel ticarette bir tıkanma olduğunu bunun birçok sebebinin olduğunu bir tanesinin de korumacılık eğilimi olduğunu belirtti.
Son dönemde iş adamlarıyla yaptığım görüşmelerde piyasaların nakit sıkıntısı yaşadığından bahsediyorlar. Şimşek'in bu konuda söyledikleri bir hayli ilginçti. Küresel kriz sonrasında inanılmaz bir parasal genişleme olduğuna işaret eden Şimşek, 2002 yılında 2 trilyon dolar seviyesinde bir parasal büyüklük varken 2016 yılına gelindiğinde bunun 16 trilyon dolara çıktığını dünyada paranın hem ucuz, hem de bol olduğunu söyledi. Normal bir dönemde paranın gelişmekte olan ülkelere gitmesi gerekirken gelişmekte olan ülkelerden 739 milyar dolarlık bir para çıkışı olduğunu belirtti. AB ve Japonya gibi ülkelerde negatif faiz olmasına rağmen ucuz paranın ticarete dönmediğini söyledi.
Dünyada popülist politikaların hızla yayıldığını belirten Şimşek, ekonomideki problemlerin kısa vadede FED faiz artışı, Çin ekonomisindeki yavaşlama, küresel terör, jeopolitik riskler ve AB'nin mültecileri bahane ederek içine düştüğü radikalizmin yükselişi nedeniyle AB'deki belirsizlik ortamı olarak belirtti. Uzun vadede ise; yatırım ve verimlilikteki yavaşlama, dünya ticaretindeki korumacılığın artışı, yapısal reform gündemindeki yavaşlama, yaşlanan dünya nüfusu ekonomide problemlere neden olduğu söyledi.
Türkiye ekonomisinde en önemli sorunun tasarruf açığı olduğunu belirten Mehmet Şimşek, dünyada tasarruf oranlarının ortalamasının %25 olduğunu Türkiye'de ise %14 seviyesinde olduğunu belirtti. Kıymetli okurlar! Tasarruf oranımızın düşük kalması faizlerin düşüşünün sınırlı kalmasına neden oluyor. Yüksek faiz, kredi maliyetlerinin artmasına dolayısıyla da yatırımlardaki artışın sınırlı kalmasına neden oluyor. Bu durum büyüme ve istihdam artışının da beklentilerin altında kalmasına sebep oluyor. Sonuç olarak tüketimi kontrollü yapmalı, tasarrufları artırmalıyız.