HAPPY BIRTHDAY TO MUHAMMED
Kutlu doğum haftası başladı. Hiç şüphesiz Hz. Peygamber (SAV)'in doğumu, tüm insanlık için büyük bir kurtuluşun başlangıcı olma bağlamında anlamlıdır. Toplumların hafızasında bu tür milat noktalarının hatırlanmaları, en azından "tezekkür" açısından önem taşır. Fakat epey zamandan bu yana Nisan ayında kutlanmaya çalışılan Kutlu doğum haftaları, festivalimsi, karnavalımsı özellikler taşımaya doğru yol almakta; dolayısıyla kimi zaman özünden sapan bir yabancılaşmaya doğru da gitmektedir.
Kutlu Doğum haftası ilk olarak yanlış bilmiyorsam 1989 yılında kutlanmaya başlandı. Ama 1990'ların sonunda biraz daha popülerlik kazandı. Özellikle 28 Şubat sürecinde bir şekilde Hz. Peygamber ve Onun mesajının hatırlatılması bağlamında bir "imkan"a dönüşebilmiştir. Fakat özellikle son on iki yıldır AK Parti iktidarında dozajı artan bir biçimde Kutlu Doğum haftaları sekülerleşmenin etkisine maruz kaldı. Dolayısıyla daha festivalimsi özellikler kazanmaya başladı. Haliyle bu durum, Hz. Peygamber ve Onun Kur'an'a dair mesajını, görüntülerin ve karnavalların arkasında bırakan bir manzarayı karşımıza çıkarmıştır.
Kutlu Doğum haftalarına artık aşağıdaki manzaralar eşlik eder olmuştur: Hz. Peygamber için yapılan Kutlu Doğum pastalarının kesilmesi; kutlamaların bir seremoni havasında geçmesi. Neredeyse yabancı filmlerde izlediğimiz şekilde pastanın kesilmesinin arkasından "Happy Birthday to Muhammed" denilecek. Yine Kutlu Doğum haftalarında Peygamber adına yapılan en güzel pasta yarışmaları, bu seremoninin artık tamamlayıcı bir enstantanesi. Yine pastaların bu günde kaç katlı olacağının yarıştırılması da olayın nerelere geldiğinin bir başka göstergesi. Pastaların üzerine mum dikip onları üflemeye de ramak kaldı. Belki artık bu bile yapılmıştır.
Şimdi bazıları soracak; bunda ne günah var? diye. Doğrusu olabildiğince geniş kitlenin burada bir problem görmemesini yadırgamam. Çünkü genel değerlendirme mekanizması, bizzat bu festivallerde kullanılan yiyecek ve araçların helal ve haramlığı üzerinden yapılıyor. Fakat benim esas problem yaptığım şey; tam da tüketim toplumunun işlerlikleri içerisinde popüler kültürün hepimizi bir biçimde esir alışı ile ilgili bir durum. Her şeyin islamisinin pratikte üretilmesi; bir başka kültüre ait görüntünün değiştirilerek tanıdık görüntülere dönüştürülmesi. Mesela; pastanın üzerindeki yazının değişmesi ya da artık cami vb. resimlerin yapılması.
Bir kere 1980'den sonra başlayan apolitikleş(tir)me sürecinde Türkiye'de festivaller artmaya başladı. Bir şeyi belli haftalar ve günler içerisine sıkıştırarak ele almak, böyle bir mentaliteyi üretiyor. Dolayısıyla Kutlu Doğum'un da bu mentaliteyle ele alınması, onu festivalimsi bir havaya doğru dönüştürüyor ve popülerleştiriyor. İkincisi, bu popülerleşme ve belirli zamanlara mahsus kılma, ona dair iddiaları geri çektirip mesajın amorflaşmasını sağlıyor. Üçüncü olarak, mesajların süreksizliğini sağlıyor ve en nihayet, tam da postmodern duruma has olarak görüntüyü öne çekerek mesajı kaybediyor.
Şu anda İslam dünyasının çok ciddi sorunları bulunuyor. Açıkça söylemem gerekirse, Diyanet'in eskisine kıyasla daha ciddi şeyler yapma konusunda cehdi olduğunu düşünüyorum. Ama özellikle bir Din kurumundan (din kurumu lafı da çok kekremsi duruyor) bu sorunlar karşısında insanların sorumluluklarını hatırlatıcı şeyleri önplana çıkarmasının daha gerekli, önemli ve işlevsel olduğunu düşünüyorum. Günümüzdeki ciddi sorunların başında; insanların iradelerini kullan(a)mama ve sorumluluk üstlen(e)meme gibi zaafiyetlerinin geldiğini açıkça belirtmeliyim.
Bu bağlamda belirli heyecanlar üretmek tabii ki önemlidir; ancak hem içinde yaşadığımız toplumda hem de uluslararası ölçekte varolan sorunlar karşısında Türkiye insanının tatlı su içinde yaşamadığını görmesi; irade ve sorumluluklarını üstlenmesi gerekmektedir.