HANTAL BÜROKRASİ YETMEZMİŞ GİBİ
Kaç zamandır bölgedeki bürokrasiden şikayet ediyoruz, haklıyız.
Ne var ki bu haklılık bizi sevindirmiyor, zira bizim haklı çıkmamız kamu işlerinin doğru dürüst yürümemesi, dolayısıyla vatandaşın mağduriyet yaşaması demek.
Şehirde yaşayan vatandaşların kendi hakkını arama bilinç ve imkanları köyde yaşayanlarınkine nazaran çok daha iyi. Kentli insan bir mağduriyetle karşılaştığında ilgili birimlere, hukuka başvurmayı esas alırken haksızlığa da uğrasa mağdur olan köylü vatandaş, "kanun böyle" deyip boyun bükmeyi tercih etmiştir.
Bölge bürokrasisinden yakındığımızda elbette işini çok iyi yapan, vatandaşın esenliğini vazgeçilmezi kabul eden değerli, kaliteli bürokratlarımızı dışarıda tutuyoruz.
Amma velakin vatandaşın gamsız, art niyetli, art niyetli olmasa da işini iyi yapma yeteneğinden yoksun bürokrasiden çektiğinin haddi hesabı yok.
Ne gibi mi?
Bakınız, köylülerden dinlediğim 45 yıllık dramda ne mağduriyetler yaşanmış, bir köylünün ağzından dinleyelim.
Diyarbakır'da eski adıyla Girbelek Köyü yeni adıyla Talaytepe Mahallesi sakinleri de Ak Partili oldukları için canı yanan mağdurlar kervanına katılmış. 1942 yılından beri devam eden hukuki süreçle şimdi 3. kuşak aile bireyleri ile haklarını savunmak zorunda bırakılmışlar.
Ta 1942 yılında başlayan yasal süreç içerisinde 1970 yılında, o dönemde kadastro teknisyeni olan Abdullah Öcalan'ın da imzası bulunan tutanak ile baba toprakları mer'a yapılmış, bu köylülerin 2015 yılına kadar verdikleri 70 yıllık hukuk mücadelesi neticelenmiş ve davalarını kazanmışlar.
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP'lilerin tüm baskılarına rağmen Ak Parti'den vazgeçmemiş ve oylarının tamamını çok sevdikleri Erdoğan için Ak Parti'ye vermişler. Yıllardır ödedikleri bedeli bir yandan idari ve yargı soruşturmaları nedeniyle, bir yandan da Diyarbakır belediyeleri ile bir yandan da bürokrasideki temsilcileri hala cirit atan Paralel devlet yapılanması ile mücadele ederek sorun bugünlere kadar geldi ve mağduriyet katlandı.
"Oysa idare bu işi daha kolay çözebilirdi"diyor görüştüğümüz 3. kuşak Şahin Bakır, "bizler onyıllarca baba topraklarımız için hukuksal mücadele yürüttük. Süreç içerisinde başta paralelciler olmak üzere kimseye boyun eğmedik. Belediyenin tarlalarımızı kimseye peşkeş çekmesine de izin vermedik. Belediye, köyümüzü haritadan silmekle bizleri tehdit ediyor. Bu da yetmezmiş gibi Mahkemelerimizde tanıklık yapan 70 yaşında, 80 yaşında insanlara savcılıkça soruşturmalar açılıyor." dedi.
Köylüler 45 yıl süren bu mağduriyetin giderilmesini istiyor,
Devletin bu konuda kendilerine sahip çıkmalarını bekliyor. Hatta Eyyüp Gün adındaki köylü, "Eğer geçmiş yıllarda bu sorunu Paralelcilere bıraksaydık bu iş çoktan bitmişti" diyecek kadar canından bezgin.
Görüşme sonrasında yapmış olduğum araştırmalarda bilhassa son zamanlarda paralel yapı mensuplarının bu konuda hem yargı kanadını hem belediyeyi spekülatif bilgilerle yanlış yönlendirme gayretinde olduğuna ulaştım.
Bu vahim bir durum,
Eğer paralelciler hala bürokraside bu kadar etkili olabiliyor ise gerçekten de vahim. Bürokrasi ve belediyeleri aynı anda etkileyebilecek bir örgüt daha neler yapabilir siz karar verin.
Artık bu tür sorunların on yıllar sürmemesi için süratli kararlar almanın gereği yapılmalı,
Bürokrasi daha aktif çalıştırılmalı, insanların mağduriyetine izin verilmemeli.
İşte başkanlık sistemi de bunun için gerekli.