Dolar (USD)
32.46
Euro (EUR)
34.61
Gram Altın
2479.72
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Nisan 2023

Hangisini seçeceğiz?

14 Mayıs seçimlerine artık bir aydan kısa süre kaldı.

Sandık başına gidildiği zaman neyi tercih edeceğimize büyük pencereden bakmak biraz daha faydalı olacaktır.

Dünya son yıllarda büyük bir değişim ve dönüşüm yaşıyor.

İki büyük gücün olduğu Soğuk Savaş dönemi SSCB’nin dağılmasıyla sona erince artık ABD liberal kapitalizm ile küreselleşme yoluyla kendi sistemini tüm dünyaya yayma fırsatı buldu.

Bu dönemde bilim adamları liberal küreselleşme sayesinde uluslararası ticaretin artacağını, ülkelerin karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı olacaklarını bu nedenle de savaşların çıkmayacağını savundu.

Ancak 2008 küresel finans krizi büyük bir kırılmaya neden oldu. Devamında yaşanan Avrupa Borç Krizi, Trump’ın ABD başkanı seçilmesi, BREXIT, COVID-19 Pandemisi ekonomik milliyetçilik politikalarını artırırken liberal politikaların azaltılmasına neden oldu.

Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında “Batılı” ülkelerin Rusya ile karşılıklı olarak uyguladıkları yaptırımlar da liberal politikalardan uzaklaşmayı hızlandırdı.

Dünya, bir süredir liberal küreselci politikalar ile milliyetçi politikalar arasında güç mücadelesi yaşarken, bunun Türkiye’ye yansımaları olduğunu da görüyoruz.

Nitekim seçim öncesi kurulan ittifaklarda Cumhur İttifakı daha milliyetçi söylemler ve politikalarla seçmenlerden oy isterken Millet İttifakı daha liberal, özgürlükçü söylemler ve politika hedefleriyle seçmenlerden oy isteme yöntemi tercih ediyorlar.

Burada şu soru ortaya çıkıyor.

Beka sorunu olduğu bir dönemde özgürlüklerin artırılması mı yoksa güvenliğin sağlanması mı?

Neden beka sorunu kavramı kullanılıyor?

Türkiye’nin güney sınırlarının ötesinde Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde terör örgütü PKK/PYD’ye terör örgütü DAEŞ ile mücadele adı altında on binlerce tır silah yardımının yapılması Türkiye için bir tehdit oluşturduğunu görüyoruz.

Diğer taraftan ABD’nin Yunanistan’ın bazı bölgelerine askeri yığınaklar yapmasının da yine Türkiye için tehdit unsuru oluşturduğunu görüyoruz.

Nitekim uluslararası ilişkiler teorilerine bakıldığı zaman, bir devletin başka bir devletten tehdit algılayıp silahlanması durumunda buna tehdit algılanan devletin de aynı şekilde cevap vermesi “güvenlik ikilemi” kavramıyla açıklanmaktadır.

Türkiye’nin de 45 yıldır terör örgütü PKK ile mücadele ettiğini göz önüne alırsak, sınırları ötesinde yaşanan silahlanma çalışmalarını tehdit algılanması son derece normal ve anlamlıdır. Bu kapsamda son dönemde savunma sanayinde yerli ve milli üretimlerle atılım yapılması da Türkiye için önemli adımlardır.

Dünyanın liberalizmden uzaklaştığı bir dönemde liberal politikalar uygulanması ülkenin güvenliği için son derece büyük bir tehdittir.

Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemek üzere aday çıkarmayan PKK’nın siyasi kanadı HDP/YSP’nin oy oranına bakıldığında 7’li masadaki diğer beş partinin oy oranları toplamından fazla olduğunu görüyoruz.

Yani Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda HDP/YSP milletvekillerinin desteğini almadan meclisten herhangi bir yasa geçirmesi mümkün görünmüyor.

Bu kapsamda HDP/YSP’nin dediklerini yapmak zorunda kalacaktır. Nitekim bu kapsamda terör örgütü PKK ile hem yurtiçinde hem de yurt dışında mücadele sona erdirilecektir. HDP/YSP’nin seçim beyannamesine bakıldığında bu açık bir şekilde ifade edilmektedir.

Ekonomi politikalarına bakıldığında ise 300 milyar dolar sıcak para getireceğini vadeden Kılıçdaroğlu, paranın hangi politikalar karşılığında geleceğini açıklamasa da söylemlerden faizlerin artırılacağı açıkça anlaşılıyor. %50 seviyesinde enflasyonun olduğu Türkiye’de bunun üzerinde bir politika faizi olmalı ki Türkiye’ye sıcak para girişi olsun. Faizlerin %55-60 seviyesine çıkarılması borçlanma maliyetlerini artıracağı için yatırımların azalmasına/durmasına neden olacaktır. Böylece işsizlik artmaya başlayacaktır.

Ayrıca 300 milyar dolar sıcak para girişi döviz kurunu düşüreceği için ihracatı azaltacak, ihracattaki azalma üretimin azalmasına, üretimdeki azalma da işçi çıkarmaya neden olarak işsizliği artıracaktır.

Yani ürünler görece ucuz olsa da iş olmadığı için ucuz ürünleri bile alacak maddi imkân olmayacaktır.

İktisat biliminde Phillips eğrisi der ki; işsizlik azaldığında enflasyon artar. İşsizlik arttığında ise enflasyon azalır.

Yani sonuç olarak; liberal özgürlükçü politikalar, terör örgütü üyelerine özgürlük vadederken ülkenin güvenliğini tehdit ediyor. Liberal ekonomi politikaları ise işsizlik vadediyor.

Hangisini seçeceğiz?

Güvenlik mi, özgürlük mü?

İşsizlik mi, enflasyon mu?