Hanau Katliamını anmak, ırkçılığı anlamakla olur!
Bir yıl önce (19 Şubat 2020) Almanya’nın Hanau kentinde, Tobias Rathjen isimli ırkçı teröristin düzenlediği saldırı sonucu insanlar hayatlarını kaybettiler. Irkçı terör, Türkiyeli, Bosnalı, Bulgaristanlı, Polonyalı, Romanyalı ve Afganistanlı ayırımı yapmadan insanlara saldırdı, 9 kişiyi öldürdü. Hanau katliamında hayatını kaybeden insanlar şunlardır: Sedat Gürbüz (30), Kaloyan Velkow (33, Bulgaristanlı), Fatih Saraçoğlu (34), Vili Viorel Paun (23, Romanyalı), Ferhat Unvar (23), Mercedes Kierpacz (35 - Polonyalı), Gökhan Gültekin (37), Hamza Kurtoviç (22, Bosnalı) ve Said Nesar Hashemi (21, Afganistanlı)...
Irkçılık insanlar arasında ayırım yapmamaktadır çünkü, ırkçılık bütün insanlığı kendisine düşman gören bir barbarlıktır. Grim masallarına ev sahipliği yapan Hanau kentinde katliamın gerçekleşmiş olması, ırkçılık ve milliyetçilik zehrinin her yerde her an insanları yok etmek üzere harekete geçebileceğini göstermektedir. 1990 yılından bugüne ırkçı terörizm sonucu Almanya’da hayatını kaybedenlerin sayısının 300’ün üstünde olduğu ifade edilmektedir.
Almanya, ırkçılığa karşı en etkili mücadelenin ırkçılığın vahşetini unutturmamaktan geçtiğini çok iyi bilen bir ülkedir. Almanya’nın birçok yerinde Hanau katliamının yıl dönümünde anma etkinlikleri düzenlenmektedir. Hanau kentinde saygı duruşları, hayatını kaybedenlerin anısına anıt mezar yapılması, kafelere ve sokaklara sembolik olarak hayatını kaybeden insanların adlarının verilmesi, değişik yerlerde mumların yakılması gibi etkinlikler düzenlendi. Irkçı katliamı önleyemeyen devletin sorumluluğunu açık bir şekilde ifade eden Cumhurbaşkanı Steinmeier, üzüntüleriyle beraber çok ciddi bir özeleştiri yaptı: “Olanların telafi edilmesi mümkün değil. Ancak tüm bu küçük çabalar belki de kentimize, hepimizin vatanı olan ve olmaya devam edecek bu ülkeye duyulan güvenin yeniden sağlanmasını sağlayabilir. Ancak atılan tüm olumlu adımlara rağmen devletin önlemlerinin eleştirilerin ve sorgulamaların hedefi olduğunu ve olmaya devam edeceğini biliyorum. Cumhurbaşkanı olarak bütün bu sorulara yanıtları bulduğum için burada değilim. Beni buraya getiren, devletimizin burada barış içinde bir arada yaşayan herkese verdiği koruma, güvenlik ve özgürlük sözünü sizin yakınlarınıza karşı yerine getiremediği için duyduğum derin üzüntü duygusudur.”
İnsanların güvenliğinin, özgürlüğünün ve hayatının hiçbir siyasi hesap konusu yapılmaması çok önemlidir. İdeolojik ve siyasal iktidar hesaplarıyla ırkçılık ve şiddete yaklaşıldığı takdirde, ırkçı şiddete karşı etkili bir şekilde mücadele etmek mümkün değildir. Irkçılığa ve şiddete karşı insanlık olarak birlikte ayakta durmaya çalışmamız gerektiğini Hanau katliamı tecrübesinden öğreniyoruz.
Irkçılık ve milliyetçilik, insanlar arasında bir arada yaşama iradesinin zayıfladığı sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel şartlarda ortaya çıkmakta, yayılmakta ve insana dair her şeyi çürütmektedir. Irkçılık ve milliyetçilik, insanları birbirlerine karşı düşmanlaştıran ölümcül bir zehirdir. Pierre Berton, ırkçılığın zehirli yüzünü şöyle ifade etmektedir: "Irkçılık cahilin sığınağıdır. Bölmek ve yok etmek ister. Özgürlüğün düşmanıdır ve kafa kafaya çarpışıp yok edilmeyi hak eder." Irkçılık ve milliyetçiliğin önlenmesi için, ırkçılık ve milliyetçiliğin siyasal popülizm için araçsallaştırılmaması gerekmektedir. Alman Cumhurbaşkanı Steinmeier ve Başbakan Merkel’in ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı net duruşları, ırkçılık zehrinin toplumda yayılmaması için önemli bir örnek oluşturmaktadır. Irkçılık ve milliyetçiliğin siyasal ve sosyal popülizm uğruna araçsallaştırılmaması, Hanau gibi vahşetlerin olmaması için büyük önem taşımaktadır.
Irkçılık, milliyetçilik ve faşizm, münferit bir zehirlenme hali değildir. Irkçılık ve faşizm, sosyal, siyasal ve ideolojik boyutları olan bir vahşet durumudur. Irkçı ve faşist katliamların, münferit vakalar olarak görülmemesi gerekmektedir. Irkçı ve faşist örgütler, insanların güvenliklerini, özgürlüklerini ve hayatlarını ortadan kaldırmayı hedeflediklerinden dolayı, hiçbirisinin faaliyet göstermesine izin vermemelidir. Avrupa’da ve dünyanın her yerinde bütün ırkçı ve faşist yapıların kapatılması, yapılması gereken çok acil bir ihtiyaçtır.
Irkçılık ve milliyetçilik, şimdiye kadar birçok vahşetin olmasına neden oldu. Irkçılık ve milliyetçilik, münferit bir zehirlenme değil, kolektif şekilde yayılan bir zehirdir. Irkçılık ve milliyetçiliği, geçmişe ait bir kötülük olarak değil, günümüzde ve gelecekte sürekli olarak şeklini ve içeriğini değiştiren ve güçlendiren bir zehir olarak değerlendirmeliyiz. Irk ve milliyet adına hamakat dolu ezberlerle beyinleri dolan, gemisini yürütenin kaptan sayıldığı, otoriteye itaati tapma düzeyinde yüceleştiren, güç karşısında hemen teslimiyet gösteren köle karakterli gruplar, ötekileştirdikleri zayıf gruplara karşı her türlü şiddet yolunu kullanarak onlara tahakküm etme arzu, istek ve ihtiyacında olurlar. İnsanın insana ırk veya milliyet adına tahakküm etme sapkınlığı, Hanau’da olduğu gibi, birçok insanın hayatının sönmesine neden olmaktadır. Her türlü ırkçılığı ayakları altına alan Rahmet Peygamberi’nin getirdiği insanlığın eşref-i mahlukat olduğu mesajı ışığında Allah, insana zeval vermesin duasıyla Hanau katliamında hayatlarını kaybeden insanları saygıyla anıyorum.