Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.75
Gram Altın
2442.55
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ocak 2023

​HALK HAREKETLERİ ARTACAK

İnsanlarımızın siyasi yakınlık ve menfaat ortaklığı ile bir araya gelebildiği siyaset kulvarındaki tavrın aynısını ekonomi meselelerinde de gerçekleşmesi ne iyi olurdu!

Pozitif örneklerin neden birbirini çok az etkilediği gerçeğini anlamanın zor, yorumlamanın namümkün bir durumu meydana getiriyor olmasını bir kenara bırakarak sorunlara bakabilsek keşke...

Ama ne Dünya öyle bir yer ne de Türkiye...

İstiyorum ki; halkımızın refahını artıracak, rekabet edilebilir, kimsenin kimseyi dolandırmadığı hatta buna tevessül edenlerin de asla cezasız kalmayacağı bir düzen kurulsun.

Vergileri toplarken kılı kırk yaran, hesap üstüne hesap veren yönetimlerden, hesabını sonuna kadar soran halka ve arada köprü vazifesi gören bürokrasiye kadar herkes görevini layıkıyla yerine getirebilse...

Belki o zaman biz basına ihtiyaç kalmaz, ama varsın o da böyle bir tablonun sonucu olsun.

Ben razıyım...

Ama ne yazık ki hülyalarda gerçekleşen bu durumu hayata taşımak oldukça zor.

Yapılabilir mi? Evet...

Kolay mı? Hayır...

Nedir zor olan, derseniz... Birkaç örnek ile bakalım meseleye...

Herkes emekli olmak istiyor ama emeklilik reformu olmadan emeklilik sisteminin bizleri büyük bir enkaza götüreceği geleceği ile ilgilenen yok!

EYT konusunda haklı talepler var.

Sorun daha önceki siyasetçilerin, o gün oy alabilmek adına sorunları 20 yıl ötelemesinden başka bir sebebe dayanmıyor.

Peki bunu soran, soruşturan var mı?

Yok, tabii ki...

Kurnaz siyasetçilerin günü kurtarma oyunlarına giden geleceğimizi konuşmak kimsenin işine gelmiyor nedense...

Temel motivasyon ise belli:

“Varsa bugün yersin, yarını ise gelenler ihya etsin!”

Maaş bağlama oranlarının giderek düştüğü, emeklilik yaşının giderek yükseldiği “sosyal devlet” ilkesi altında bir felakete dönüşen emeklilik sisteminin ne savunulacak bir tarafı var ne de desteklenecek bir tarafı var.

Hızlı bir reform şart!

Bunu başarabilecek irade ise henüz gelmedi.

Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e yükseltilmesini öngören yasa tasarısına karşı birçok şehirde yapılan grevlere bakın!

İki yıl için ortaya koyulan tepkinin büyüklüğüne bakarak Türkiye’de çok daha fazla hak kaybına rağmen milletin gıkının çıkmamasına mı üzülürsünüz yoksa Fransızların bile sosyal devlet adında sömürülmesinin farkında olmamasına mı?

Büyük kentlerde toplu taşıma sistemleri ve şehirlerarası trenleri durduran grevlerin okul kapatma ve kamu hizmetinin verilemeyecek boyuta getirilmesi sonuçlarını bir kenara not edince anketlerde iki yıl uzatmalı emeklilik için toplumun yüzde 68’nin karşı çıkması ne kadar da garip değil mi?

Hâlbuki Bakan Nebati’nin açıklamasına göre 5 milyon insanın EYT düzenlemesinden emekli olacağı belliyken ne bu 5 milyon ne de öteki 80 milyonun konuyu hiç umursamadığı garabet bir durum var.

Fakat esas sorun bundan sonra gelmeye başlayacak.

Çünkü 60 yaş emeklilik ile yüzleşenlerin tabutta emeklilik diye tabir edilen durumu kabul etmesinin mümkün olmadığı ve dalga dalga işçi ve emekli kesiminin birleşeceği bir düzen yükseliyor.

Tüm dünyada yükselen enflasyonla birlikte alt gelir gruplarının homurdanması giderek daha fazla duyulur hâle geldi.

Yakın zamanda komünist sistem çağrılarını yineleyenler olursa hiç şaşırmam doğrusu...

ÖZGÜRLÜK EKONOMİSİ

Ekonominin gelişiminde özgür düşüncenin önemli bir yer aldığı teorik yaklaşım tüm filozof, hukukçu, ekonomist ve uzmanların ortaklaştığı bir konu...

Çünkü toplumu dönüştürecek keşif veya fikirleri ortaya koyan insanların çoğunlukla toplumun genel yargılarından uzakta kalan hatta toplumdaki tek düzeliği reddeden insanlar oluşu dönem dönem de bu düşünceyi eyleme geçirmesi, sosyal evrimin devamını sağlasa da şiddet içerikli olmamak üzere her türlü ifade ve protestoyu etkin bırakmayı gerekli görüyor.

İsveç’teki birinin Kur’an-ı Kerim’i yakma eylemini şova çevirmesinin ardında böyle bilimsel bir yaklaşım yer almasa da İsveçlilerin yüzde 50’den fazlasının NATO’yu istememesi ve kalan kısmında NATO’ya girişte Türkiye’nin şartlar koymasını kabul etmemesi tepkiyi ve tepkisizliği ortaya koyuyor.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş da tam olarak buna işaret etti:

NATO karşıtlığı ile Türkiye’nin İsveç’i NATO’ya almaması için Türkiye’nin bam teline basma...

Toplumumuz her ne kadar son yıllarda İslâmiyet'e olan yakınlığını kaybetse hatta gençler arasında Deist düşünceler yükselişe bile geçse, kişiliğin aidiyet dürtüsü öyle kolay yok edilebilecek bir şey değil.

Erbaş, bu nedenle “Sebebi ne olursa olsun kimin değeri olursa olsun değerlere yapılan tüm rencide edici eylemleri lanetliyoruz.” dedi.

Aynı Erbaş’ın Senegal’de üyesi iki yüz kişiden oluşan Türkiye’den mezun olan Senegelliler Derneğini dua ile açmasına ilişkin hatırasını önemli bulsam da İsveç’te çok daha fazla Türk olduğunu ve bunların büyük çoğunluğunun İslâm aidiyeti içinde olduğunu düşününce İsveç’e gelmesi gereken tepkinin aslında bu kesimden gelemediğini gördük.

Bu durum ifade özgürlüğü için Kur’an yakmaya izin veren bir yönetimin Müslümanlar üzerinde ortaya koyduğu baskının da en açık göstergesi oluyor.

Eğer böyle saçma durumlarla yüzleşmek istemiyorsak ülkemizin şerefini taşıyan insanlarımızın oralara ancak bir tercih ile gitmesini sağlamalıyız.

Eğer bir zorunluluk ile gider, ülkesinde bulamadığı ekmeği orada ararlarsa işte sesleri böyle kesilir.

Bu ülkeyi herkesin geçimini sağlayabileceği, daha da ötesinde refahını katlayacağı bir seviyeye getirecek reformlara girişmezsek böyle samsak döveci gibi insanlarımızın üzerine çökerler.

Bu tabloyu sadece İsveç’e özgü sanmayın.

Tüm Avrupa ve öteki devletlerdeki vatandaşlarımızın durumu bu...

Türkiye’nin güçlü olması; ekonomi ve bilimden geçiyorsa bir de tarihinden dolayı böyle bir sorumluluğu olduğunu göz ardına bırakmayan yöneticilerden geçiyor.

Herkes sorumluluk alsın.

Tamam, siyaset bir yere kadar... Ama atılacak adımlar varsa atılmalı...

Ekonomi politikalarında gerçekçi, ölçülebilir ve ARGE merkezli bir yaklaşıma çok hızlı geçmeliyiz.

Benden söylemesi...