Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2971.52
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Ocak 2021

Hâlimiz nicedir?

İçine ne doğmuşsa öyle yapıyordu. Soğuk bir sabah idi. Penceren dışarı baktı, kuşlar pencere önlerinde nasiplerini bekliyordu. Geceden bırakılan yemler temizlenmişti. Az ötedeki köşeye bırakılan yemek artıkları da yok olmuştu, belli ki köpekler de nasibini almıştı. Büyük çöp konteynerinin yanına özenle bırakılan karton ve pet şişeler de yerinde yoktu. Hava soğuk ama güneşliydi.

Ne güneş ne de yüksek ayarda yanan kombi içini ısıtabilmişti. Aklına düşeni yaptı. Uzun süredir aramadığı, çok sevdiği ama biraz kırgın olduğu bir dostunu aramak düştü aklına. Aradı ama numara kapanmıştı. Ulaşamadı. Ortak arkadaşlara da sormak istemedi. Belli ki eski dostu telefonunu değiştirmişti ama kendisine haber de vermemişti. Üzüntüsü ve kırgınlığı iki katına çıktı. Geçmişi düşündü. Aralarındaki hukuku hesap etti. Onca hatıraları vardı. Evet, bir anlık şeydi. Kırılmıştı, belki kırmıştı. Ancak bu iş bu kadar uzun sürmeli miydi? Yok, olmuyor ve içinde tutamıyordu. Sinirleri iyice gerildi. Bir şekilde ulaşıp içini boşaltacak ve rahatlayacaktı. Kaç zamandır neden o aramıyordu, içinden bir de böyle düşündü. Bırak, arama, düşme peşine, dedi kendi kendine. Hayır, yine olmuyordu. Yapamıyordu, beynini ve içini kemiren bu ses, bu keskin ses, içini şerha şerha yarıyordu.

Ne yapıp edip ona ulaşmalıydı. Hele evdeki işleri bitireyim, dedi ve işlere koyuldu. Akvaryumun suyunu değiştirdi. Muhabbet kuşunu sevdi. Kedisine baktı, yemeğini verdi. Hepsiyle ayrı ayrı konuştu. Onlara bu durumu anlattı. Hepsi de ağız birliği yapmışçasına, “Git ve onunla konuş.” dediler.

Kahvaltısını yapıp koltuğuna oturdu. Akşamdan okuyup bıraktığı kitabı eline aldı. Kapakta “ay tiradı, A.Ali Ural” yazıyordu. Ayracını buldu, kaldığı yerden okumaya devam etti.

“Birbirinin sevgisinden şüphe duyan sevgililere benziyoruz. İçimize düşen kurdu besleyecek ne çok şey var. Ne çok sebep, karşımızdakinden uzaklaşmak için. Güven tazelemek için söylenen sözler bile yeni yaralar açabiliyor. Yaralar uçuruma dönüşmemeli. Çünkü uçurum hakemlik yapamaz. Gözlerimizden öpemez uçurum. Uçurum sarılamaz bize. Elimizden tutamaz. Küslüğümüzden kimin kârlı çıkacağını bir görebilsek! Ah, bir görebilsek küslüğümüzden kimin kârlı çıkacağını!”

Rahatladı. Kitaptan okuduğu her cümle şifa gibi geldi. Ne kadar da kendisini anlatıyordu. Kış günü hissettiği sıcaklık yüzüne yansıdı. Her sayfasında kırılan kalplere, incinen gönüllere şifa olacak satırlar... Kitaba sarıldı, göğsüne bastırdı ve derin bir ah çekti.

Birden telefonu çaldı. Arayan kişi çocukluk arkadaşıydı. Hâlini bile sormadan hemen söze girdi. Hayrettin, dedi. Ne olmuş Hayrettin’e? Hayrettin… Yahu söylesene, ne oldu? “Uzun zamandır bilinci kapalıydı. Yoğun bakımda idi. Bu sabah doktorlar yavaş yavaş uyandırmaya başlamışlar. Hayrettin seni sayıklamış.” Bunları duyar duymaz kalp atışları hızlandı. Ne diyeceğini şaşırdı. Durdu. Yutkundu. Nefesini topladı. Kalbi küt küt atıyordu. Telefondaki ses devam ediyordu. “Hastahaneye gidersen iyi olur, servise çıkarmışlar!”

Tekrar koltuğuna oturdu. Okuduğu kitapta kaldığı yerin altını çizdi: “Kalp ne çok şeyi barındırıyor. Yalnız aşkın değil, hakikat bilgisinin ve ilhamın da kürsüsü. Yalnız küfrün değil, nifakın ve zulmün de barınağı.”

Kalbini yokladı. Dünyalık ne çok şey biriktirmişim, dedi. Bu sabah arayıp ulaşamadığı çok sevdiği dostu meğerse uzun zamandır yoğun bakımda imiş. Ben nasıl bir dünyaya daldım ki bunu duymadım, görmedim, dedi. Şimdi kalbini eline alıp dostuna gidecekti. Son nefesinde onu dinleyecekti. Hastahaneye vardığında, o yiğit ve heybetli adamdan eser yoktu. Zor konuşuyordu, nefesi kesik kesikti ama yakın arkadaşının son anında geleceğinden ümidi kesik değildi. “Hâlimiz nicedir?” dedi ve uyumaya devam etti. Ali, kalbine bastırdığı “ay tiradı” isimli kitabı hastahane odasında arkadaşının yastığının başına bırakıp oradan ayrıldı.