Halil ile Gülizar
Onlar, çok büyük bir aşk yaşadılar.
Evlilik,
aşkı da, sevgiyi de tüketirmiş.
Beş,
bilemediniz on yılmış aşkların ömrü.
Halil ile Gülizar,
65 yıl boyunca öylesine büyük bir aşk yaşadılar ki…
Romanı
yazılmalı.
“Ne şâir
yaş döker, ne âşık ağlar,
Tarihe
karıştı eski sevdalar.”
Böyle iç
dökmüş Şâir.
Acaba öyle
mi?
Gerçekten
de tarihe mi karıştı o güzelim sevdalar.
Yok, hayır,
teslim olmamalıyız!
Ben
mezarları başında…
“Halil ile
Gülizar’ın aşkı” üzerine tefekkür ederken…
“Aşk var!”
dedim.
Bu devirde bile var!
Halil Bey,
benim Kayınpederim.
Geçtiğimiz
Cuma günü vefat etti.
Köyüne
götürdük.
Namazını
kıldık.
Üç yıl
evvel kaybettiği büyük aşkı, başının tacı, gözünün nuru, gönlünün süruru
Gülizar Hanımefendi’nin yanı başına defnettik.
Allah her
ikisine de rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.
Bebekliğimde,
çocukluğumda, gençliğimde bulamadığım
anne-baba sevgisini, şefkatini doyasıya yaşatan bu güzel insanları nasıl
anlatmalı?
Uzun yıllar
önce, bir orman köyünden bir başkasına
Gelin gitmiş Gülizar Annem.
Babasını
küçük yaşta kaybetmiş, orada burada büyümüş; çok açlık çekmiş, çok ezilmiş bir
fakir gence…
Elde yok,
başta yok.
Sığınılan
ev, bakımsızlıktan çöktü çökecek.
Kadın, kadın
olursa…
Adam da, adamlığını
bilirse samanlık seyran olur.
Samanlık
seyran olmazsa…
Yine de bir yol bulunur.
Ormandan
köyden gelenle geçim olmayınca, gurbete çıkmış Kayınpederim.
Çoluk,
çocuk Gülizar Hanımefendi’ye emanet.
Halil Bey, İstanbul ve Samsun’da, işyerlerinde
yatıp kalkarak para biriktirir, eve üç beş kuruş gönderir, ırgatlık
zamanlarında köyüne döner, tarlada çalışırmış…
Evin,
tarlanın, bağın, bahçenin bütün işleri Merhume Kayınvalidem Gülizar
Hanımefendi’nin omuzlarındaymış haliyle,
Sekiz
çocuğu böyle büyütmüş Merhume Gülizar Hanımefendi…
Ben onları
34 yıl evvel tanıdım.
“Meğer, dünyada böyle mutlu aileler de
varmış!” dedim ilk gördüğümde.
İstanbul’da…
Büyütüldüğüm
yerlerde, hep karı-koca kavgalarına şahit olmuştum.
Okumuş
adamlarla, okumuş kadınlar…
“Kariyer
sahibi” adamlarla, “kariyer sahibi” kadınlar birbirlerini yerlerdi.
Gelinler
kaynanalar hep kavga ederlerdi.
Para-pul
tartışmaları yaşanırdı.
Kimsenin
kimseye güveni yoktu.
Etrafımda
nice zengin aileler vardı; hususi otomobilleri olan, kaloriferli-gömme banyolu
evlerde, yalılarda oturan çok süslü, bakımlı birileri, ha bire kavga ederlerdi.
Kavgaların
çoğu da, dedim ya, mal-mülk-para pul meselesindendi!..
Ben o
dünyadan bıkmıştım.
Sevgisizlikten,
ilgisizlikten bunalmıştım.
Uzaklaşıp,
yalnızlığa sığınmıştım.
Gençliğimin
epeyce ilerlemiş çağında, namaza başlamak nasip olmuştu.
Mutluydum.
Evlenmeye
karar verdiğimde, etrafa baktım.
Geçimsizlikten
çok korkuyordum.
Büyük şehirlerde
büyümüş, oralarda kaybolmuş, fıtratından uzaklaşmış bir “kadın” ile evlenmekten
ve onca yıl boyunca gördüklerimi yaşamaktan çok korkuyordum.
Sen-ben
kavgaları, takışmalar, çatışmalar, gittikçe büyüyen güvensizlik hissi…
O ortamda
yetişecek çocuklar…
Sıkıntı,
nereden baksan sıkıntı.
Ben bunları
çok görmüştüm ve dedim ya, aynı şeylerin başıma gelmesinden, bilhassa da
çocuklarımın başına gelmesinden çok korkuyordum.
x
İçim
daralıyordu o yıllarda.
Mutluluğu
ormanlarda arıyordum.
Betonlardan
uzaklaşıyor, oralarda huzur buluyordum.
x
Ve evlilik
kararım.
Hanımefendi’min
varlığından ormanlarda, köylerde haberdar oldum.
Gittim,
Halil ile
Gülizar’ın Âşkı’nı izledim.
İmrenerek
baktım birlikte tarlaya gidişlerine, işleri birlikte görüşlerine…
Ben,
yalılarda aç kalmış…
Köylü
sofrasında ise gönlünce doymuş bir genç.
Gönlüm
Hanımefendi’me ısındı ilk bakışta.
O da sevmiş
beni, kalpten kalbe yol gitmiş.
“Halil ile Gülizar’ın büyüttüğü çocuk, Allah
bilir ya, çok iyi bir insandır.” diye
düşündüm.
Aklım ile
kalbim birbirine “evet” dedi.
Usulünce
oldu her şey…
Yuva
kurduk.
Tam otuz
beş yıl önce…
Yuva kurduk
ve Allah eşimden razı olsun, nice acılar yaşamamıza rağmen, nihayetinde hep
mutluluğu bulduk.
Evet;
Beni köye
çeken, Halil ile Gülizar’ın aşkıydı,
Her fırsatta
oraya gittim 34 yıl boyunca.
Annesiz,
babasız büyüyen biri için anne-baba şefkati ne demektir, yaşamayan nereden
bilecek?
x
Gülizar
Annem ile Halil Babam, gözleriyle severlerdi insanı.
“Damaaat!”
diyerek, sarılmaları…
“Hadi gel, gel bak!” diye heyecanla, buzağılarını göstermeleri…
Bana
takılmaları, “Geç bakalım şuraya, sofrayı bekletme!” diyerek tatlı tatlı kaş
çatmaları…
Çay
keyifleri…
Unutmayacağım
nice güzellik.
x
Bebekleri,
çocukları değil sadece; bütün hayvanları çok severdi Halil ile Gülizar.
Etraftaki
her şeye şefkatle bakarlardı.
Köyde
yaşarsanız, tezeği bile çok seversiniz.
Oralarda
kibir yoktur.
Her şey
tabiidir, olduğu gibidir, olması gerektiği gibidir.
Gülizar
Annem ile Halil Babam, sekiz çocuğu çiçekler gibi büyütüp, evlendirmiş…
Evlât
sevgisini, torun sevgisini doya doya yaşamış, güzel insanlardı.
Bizim
“biyolojik” aile ise para kazanmak için çeşitli işler yapmıştı.
Yurt
dışında yaşamış ve kazanmışlardı lâkin para hiçbirine mutluluk getirmemişti.
Mutsuzluk
peşlerini hiç bırakmıştı.
Geçinememişlerdi
bir türlü şu üç günlük dünyada.
Allah
taksiratlarını affetsin.
x
Gülizar
Annem ile Halil Babam ise, hep mutlu
oldular.
Kadın’ın
yanındaysa mutlusundur.
Erkeğin
“adam”sa, mutlusundur.
Halil ile
Gülizar…
Her şeyi
birlikte yaşarlardı.
Traktör
arızalandığında mesela, ne yapacaklarını oturur konuşur, tartışırlardı.
İstanbul’daki
evlâtlardan birinin başına bir sıkıntı geldiğinde, nasıl destek olacaklarını…
Hayvanları
hastalandığında iyileşmeleri için neler yapacaklarını…
Akıllı,
uslu konuşurlardı.
Her ne
varsa hayatlarında, birlikte karar alır ve gereğini yaparlardı.
Sen ben,
ayrı gayrı yoktu.
Kim hasta
olursa, diğerine bakardı.
x
Kayınpederim,
üç beş kuruş para kazanmak için gurbete çıktığında, Kayınvalidem at sırtında
kasabaya gidermiş…
Evde
ürettiklerini pazarda satar, alışverişini
görüp gelirmiş.
İşte size
çalışan Kadın!..
Kayınpederim,
ev işlerinde en büyük yardımcısıydı Gülizar Hanım’ın.
Erkek adam,
bulaşık yıkar mı?
Pekalâ yıkar.
Çamaşır?
Niçin
yıkamasın!
Adam yapar
icap ettiğinde, pekalâ yapar bunları..
Adam olmayan ise, hanımı hastayken bile, etrafta
dolaşır öyle!
x
Hayat
müşterek, çocuk müşterek, damat-gelin müşterek, hayvan müşterek…
Para, geçim
vasıtası.
O kadar.
X
Ölüm…
Hepimiz
için.
Güzel ölüm
nasip olur İnşaAllah.
x
Ben,
mezarları başında…
“Halil ile
Gülizar Aşkı”nı düşünüyorum:
Üç yıl
evvel Hanımefendisi’ni kaybettiğinde, nasıl da bir köşede, boynu bükük kalmıştı
Halil Babam.
8 çocuk, 3
gelin, 5 damat, nice torun…
Hepsi etrafında pervane, ama Gülizar Hanımefendi
artık yok ne çare.
Her
sohbette, sözü Hanımefendisi’nin
sözlerine, güzel işlerine getirirdi Kayınpederim.
“O her şeyi
düşünürdü. O herkesi çok severdi.”
“O ne iyi
bir insandı.”
“Allah
rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.”
Hep böyle
derdi, boynunu bükerek.
X
Köyde…
Her gün
yanına gider…
Dualar,
sohbetler ederdi mezarı başında…
Son
zamanlarında iyice çökmüştü.
Gülizar
Hanımefendi’sine kavuşacağı günü beklediğini söylüyordu.
x
Son
görüşmelerimizden birinde…
“Yolun sonu
görüyor evlât!”
dedi ve…
Cuma günü vefat
haberi geldi.
Gittik,
Gülizar
Hanımefendisi’nin yanındaki mezarına teslim ettik.
Halil
Babam, mezar tahtalarını bile elleriyle hazır etmiş.
“Cenazem külfet olmasın kimseye” diyerek, her
bir şeyi düşünmüş.
O hep
öyleydi.
Bizimle
birlikte yaşarken de, varlığı ile yokluğu birdi.
Asla
şikâyet etmezdi.
Yaşlılar
huysuzlaşır denir, o hiç öyle olmadı.
Onu tanıyan
herkes “Halil mi, o bir taneydi!”
diyor şimdi.
x
Halil ile
Gülizar…
“Hayır
aşk ölmedi, insan severse birbirini Allah rızası için, o sevgi ebediyete kadar
sürer!” dedirttiler bana.
Saygı,
sevgi, şefkat, merhamet.
Namaz,
niyaz, emek…
x
Leyla ile
Mecnun…
Ferhat ile
Şirin…
Bu çağa da,
Halil ile Gülizar Aşkı’nı kaydedelim.
Yetmiş sene
boyunca artarak devam eden bir “Aşk”…
Hem de bu
devirde.
“Halil ile Gülizar”ı tanımak ne büyük nimet.
x
Rabbim;
Rahmet eyle
onlara.
Bundan
sonra da hep mesut olsunlar.