Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Şubat 2024

​Halil ile Gülizar

Onlar, çok büyük bir aşk yaşadılar.

Evlilik, aşkı da, sevgiyi de tüketirmiş.

Beş, bilemediniz on yılmış aşkların ömrü.

Halil ile Gülizar, 65 yıl boyunca öylesine büyük bir aşk yaşadılar ki…

Romanı yazılmalı.

“Ne şâir yaş döker, ne âşık ağlar,

Tarihe karıştı eski sevdalar.”

Böyle iç dökmüş Şâir.

Acaba öyle mi?

Gerçekten de tarihe mi karıştı o güzelim sevdalar.

Yok, hayır, teslim olmamalıyız!

Ben mezarları başında…

“Halil ile Gülizar’ın aşkı” üzerine tefekkür ederken…

“Aşk var!” dedim.

Bu devirde bile var!

serdar_d07ffb51b8f1857d3b5af736c220b473.jpg

Halil Bey, benim Kayınpederim.

Geçtiğimiz Cuma günü vefat etti.

Köyüne götürdük.

Namazını kıldık.

Üç yıl evvel kaybettiği büyük aşkı, başının tacı, gözünün nuru, gönlünün süruru Gülizar Hanımefendi’nin yanı başına defnettik.

Allah her ikisine de rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.

Bebekliğimde, çocukluğumda, gençliğimde bulamadığım anne-baba sevgisini, şefkatini doyasıya yaşatan bu güzel insanları nasıl anlatmalı?

Uzun yıllar önce, bir orman köyünden bir başkasına Gelin gitmiş Gülizar Annem.

Babasını küçük yaşta kaybetmiş, orada burada büyümüş; çok açlık çekmiş, çok ezilmiş bir fakir gence…

Elde yok, başta yok.

Sığınılan ev, bakımsızlıktan çöktü çökecek.

Kadın, kadın olursa…

Adam da, adamlığını bilirse samanlık seyran olur.

Samanlık seyran olmazsa…

Yine de bir yol bulunur.

Ormandan köyden gelenle geçim olmayınca, gurbete çıkmış Kayınpederim.

Çoluk, çocuk Gülizar Hanımefendi’ye emanet.

Halil Bey, İstanbul ve Samsun’da, işyerlerinde yatıp kalkarak para biriktirir, eve üç beş kuruş gönderir, ırgatlık zamanlarında köyüne döner, tarlada çalışırmış…

Evin, tarlanın, bağın, bahçenin bütün işleri Merhume Kayınvalidem Gülizar Hanımefendi’nin omuzlarındaymış haliyle,

Sekiz çocuğu böyle büyütmüş Merhume Gülizar Hanımefendi…

Ben onları 34 yıl evvel tanıdım.

“Meğer, dünyada böyle mutlu aileler de varmış!” dedim ilk gördüğümde.

İstanbul’da…

Büyütüldüğüm yerlerde, hep karı-koca kavgalarına şahit olmuştum.

Okumuş adamlarla, okumuş kadınlar…

“Kariyer sahibi” adamlarla, “kariyer sahibi” kadınlar birbirlerini yerlerdi.

Gelinler kaynanalar hep kavga ederlerdi.

Para-pul tartışmaları yaşanırdı.

Kimsenin kimseye güveni yoktu.

Etrafımda nice zengin aileler vardı; hususi otomobilleri olan, kaloriferli-gömme banyolu evlerde, yalılarda oturan çok süslü, bakımlı birileri, ha bire kavga ederlerdi.

Kavgaların çoğu da, dedim ya, mal-mülk-para pul meselesindendi!..

Ben o dünyadan bıkmıştım.

Sevgisizlikten, ilgisizlikten bunalmıştım.

Uzaklaşıp, yalnızlığa sığınmıştım.

Gençliğimin epeyce ilerlemiş çağında, namaza başlamak nasip olmuştu.

Mutluydum.

Evlenmeye karar verdiğimde, etrafa baktım.

Geçimsizlikten çok korkuyordum.

Büyük şehirlerde büyümüş, oralarda kaybolmuş, fıtratından uzaklaşmış bir “kadın” ile evlenmekten ve onca yıl boyunca gördüklerimi yaşamaktan çok korkuyordum.

Sen-ben kavgaları, takışmalar, çatışmalar, gittikçe büyüyen güvensizlik hissi…

O ortamda yetişecek çocuklar…

Sıkıntı, nereden baksan sıkıntı.

Ben bunları çok görmüştüm ve dedim ya, aynı şeylerin başıma gelmesinden, bilhassa da çocuklarımın başına gelmesinden çok korkuyordum.

x

İçim daralıyordu o yıllarda.

Mutluluğu ormanlarda arıyordum.

Betonlardan uzaklaşıyor, oralarda huzur buluyordum.

x

Ve evlilik kararım.

Hanımefendi’min varlığından ormanlarda, köylerde haberdar oldum.

Gittim,

Halil ile Gülizar’ın Âşkı’nı izledim.

İmrenerek baktım birlikte tarlaya gidişlerine, işleri birlikte görüşlerine…

Ben, yalılarda aç kalmış…

Köylü sofrasında ise gönlünce doymuş bir genç.

Gönlüm Hanımefendi’me ısındı ilk bakışta.

O da sevmiş beni, kalpten kalbe yol gitmiş.

“Halil ile Gülizar’ın büyüttüğü çocuk, Allah bilir ya, çok iyi bir insandır.” diye düşündüm.

Aklım ile kalbim birbirine “evet” dedi.

Usulünce oldu her şey…

Yuva kurduk.

Tam otuz beş yıl önce…

Yuva kurduk ve Allah eşimden razı olsun, nice acılar yaşamamıza rağmen, nihayetinde hep mutluluğu bulduk.

Evet;

Beni köye çeken, Halil ile Gülizar’ın aşkıydı,

Her fırsatta oraya gittim 34 yıl boyunca.

Annesiz, babasız büyüyen biri için anne-baba şefkati ne demektir, yaşamayan nereden bilecek?

x

Gülizar Annem ile Halil Babam, gözleriyle severlerdi insanı.

“Damaaat!” diyerek, sarılmaları…

“Hadi gel, gel bak!” diye heyecanla, buzağılarını göstermeleri…

Bana takılmaları, “Geç bakalım şuraya, sofrayı bekletme!” diyerek tatlı tatlı kaş çatmaları…

Çay keyifleri…

Unutmayacağım nice güzellik.

x

Bebekleri, çocukları değil sadece; bütün hayvanları çok severdi Halil ile Gülizar.

Etraftaki her şeye şefkatle bakarlardı.

Köyde yaşarsanız, tezeği bile çok seversiniz.

Oralarda kibir yoktur.

Her şey tabiidir, olduğu gibidir, olması gerektiği gibidir.

Gülizar Annem ile Halil Babam, sekiz çocuğu çiçekler gibi büyütüp, evlendirmiş…

Evlât sevgisini, torun sevgisini doya doya yaşamış, güzel insanlardı.

Bizim “biyolojik” aile ise para kazanmak için çeşitli işler yapmıştı.

Yurt dışında yaşamış ve kazanmışlardı lâkin para hiçbirine mutluluk getirmemişti.

Mutsuzluk peşlerini hiç bırakmıştı.

Geçinememişlerdi bir türlü şu üç günlük dünyada.

Allah taksiratlarını affetsin.

x

Gülizar Annem ile Halil Babam ise, hep mutlu oldular.

Kadın’ın yanındaysa mutlusundur.

Erkeğin “adam”sa, mutlusundur.

Halil ile Gülizar…

Her şeyi birlikte yaşarlardı.

Traktör arızalandığında mesela, ne yapacaklarını oturur konuşur, tartışırlardı.

İstanbul’daki evlâtlardan birinin başına bir sıkıntı geldiğinde, nasıl destek olacaklarını…

Hayvanları hastalandığında iyileşmeleri için neler yapacaklarını…

Akıllı, uslu konuşurlardı.

Her ne varsa hayatlarında, birlikte karar alır ve gereğini yaparlardı.

Sen ben, ayrı gayrı yoktu.

Kim hasta olursa, diğerine bakardı.

x

Kayınpederim, üç beş kuruş para kazanmak için gurbete çıktığında, Kayınvalidem at sırtında kasabaya gidermiş…

Evde ürettiklerini pazarda satar, alışverişini görüp gelirmiş.

İşte size çalışan Kadın!..

Kayınpederim, ev işlerinde en büyük yardımcısıydı Gülizar Hanım’ın.

Erkek adam, bulaşık yıkar mı?

Pekalâ yıkar.

Çamaşır?

Niçin yıkamasın!

Adam yapar icap ettiğinde, pekalâ yapar bunları..

Adam olmayan ise, hanımı hastayken bile, etrafta dolaşır öyle!

x

Hayat müşterek, çocuk müşterek, damat-gelin müşterek, hayvan müşterek…

Para, geçim vasıtası.

O kadar.

X

Ölüm…

Hepimiz için.

Güzel ölüm nasip olur İnşaAllah.

x

Ben, mezarları başında…

“Halil ile Gülizar Aşkı”nı düşünüyorum:

Üç yıl evvel Hanımefendisi’ni kaybettiğinde, nasıl da bir köşede, boynu bükük kalmıştı Halil Babam.

8 çocuk, 3 gelin, 5 damat, nice torun…

Hepsi etrafında pervane, ama Gülizar Hanımefendi artık yok ne çare.

Her sohbette, sözü Hanımefendisi’nin sözlerine, güzel işlerine getirirdi Kayınpederim.

“O her şeyi düşünürdü. O herkesi çok severdi.”

“O ne iyi bir insandı.”

“Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.”

Hep böyle derdi, boynunu bükerek.

X

Köyde…

Her gün yanına gider…

Dualar, sohbetler ederdi mezarı başında…

Son zamanlarında iyice çökmüştü.

Gülizar Hanımefendi’sine kavuşacağı günü beklediğini söylüyordu.

x

Son görüşmelerimizden birinde…

“Yolun sonu görüyor evlât!”

dedi ve…

Cuma günü vefat haberi geldi.

Gittik,

Gülizar Hanımefendisi’nin yanındaki mezarına teslim ettik.

Halil Babam, mezar tahtalarını bile elleriyle hazır etmiş.

“Cenazem külfet olmasın kimseye” diyerek, her bir şeyi düşünmüş.

O hep öyleydi.

Bizimle birlikte yaşarken de, varlığı ile yokluğu birdi.

Asla şikâyet etmezdi.

Yaşlılar huysuzlaşır denir, o hiç öyle olmadı.

Onu tanıyan herkes “Halil mi, o bir taneydi!” diyor şimdi.

x

Halil ile Gülizar…

“Hayır aşk ölmedi, insan severse birbirini Allah rızası için, o sevgi ebediyete kadar sürer!” dedirttiler bana.

Saygı, sevgi, şefkat, merhamet.

Namaz, niyaz, emek…

x

Leyla ile Mecnun…

Ferhat ile Şirin…

Bu çağa da, Halil ile Gülizar Aşkı’nı kaydedelim.

Yetmiş sene boyunca artarak devam eden bir “Aşk”…

Hem de bu devirde.

“Halil ile Gülizar”ı tanımak ne büyük nimet.

x

Rabbim;

Rahmet eyle onlara.

Bundan sonra da hep mesut olsunlar.