Halep'te insanlığın ruhu ölüyor!
Ortadoğu'nun kaderi savaşlara ve çatışmalara mahkum edilmek istenmektedir. Rusya, İran, Çin ve Amerika arasında Ortadoğu üzerinde gerçekleşen küresel hegemonya savaşı, coğrafyamızı yerle bir etmektedir. Suriye savaşı, Ortadoğu'ya gelecekte kimin hakim olacağı için yapılan kanlı bir emperyalist savaştır. Emperyalist paylaşım uğruna, coğrafyamız tarihin en büyük yıkımlarından birini yaşamaktadır.
Halep'ten korkunç görüntüler gelmektedir. Korku filmlerindeki harabeleri hatırlatan görüntüler, açlık, hastalık ve ölümle boğuşmaktan kurtulmaya çalışan masum insanlar, çaresiz kadınlar, çocuklar ve yaşlılar, her şeyiyle Halep'te büyük bir insanlık faciası yaşandığını göstermektedir. İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi kamplarından gelen görüntülerin, daha ağırı bugün Halep'ten gelmektedir. Esed-Rusya-İran şer üçlüsü, bugün Halep'te bütün insanlığa karşı büyük bir soykırım işlemektedirler.
Halep soykırımı, Suriye'de esas aktörün Rusya olduğunu göstermektedir. Yeni ABD Başkanı Trump, Halep soykırımı dahil Rusya'nın Suriye'deki hegemonya mücadelesiyle ahlaki, hukuki ve insani açılardan ilgilenmemektedir. Trump, Suriye'de Rusya ile karlı bir emperyalist paylaşımın hesaplarını yapmaktadır. Rusya, İran ve Amerika sömürgeciliği başta olmak üzere bütün emperyalizm çeşitlerinin Ümmetin coğrafyasından defolup gitmesi gerekmektedir. Ümmet, emperyalizmi topyekun defetmedikçe Halep soykırımı gibi büyük facialar yaşamaya devam edecektir.
Coğrafyamızın önemli bölümünü oluşturan Ortadoğu için Ortadoğu Bataklığı tabiri kullanılmaktadır. Ortadoğu, bataklık değildir. Ortadoğu'yu bataklık haline getiren Rusya ve Amerika emperyalizmidir. Suriye savaşı, Ortadoğu'nun kanlı bir bataklık olması için Esed rejimi-İran-Rusya üçlü emperyalist konsorsiyumu tarafından çıkarılmıştır. Esed-İran-Rusya emperyalist ekseni, Halep'i yıkarak ve işgal ederek şehirdeki masum insanlara yönelik büyük bir katliam ve baskı operasyonu yürütmektedir. Rusya-İran-Esed emperyalizminin Halep ölçeğinde hedef aldığı sadece bir kent değil, bütün insanlıktır.
Halep'i yıkan ve işgal eden Esed-Rusya-İran emperyalist üçlüsü, DAİŞ, TAK, MLKP, DHKP-C, PKK gibi terör örgütlerinin ülkemiz sınırları içinde yuvalanmasının ve eylem yapmasının hesaplarını yapmaktadırlar. Suriye'den sonra hedef Türkiye'dir. Halep'in işgal edilmesiyle ülkemiz, açık bir saldırı durumuyla yüz yüze kalmıştır. Halep faciası karşısında Cumhurbaşkanımız, hepimize tarihsel bir uyarıda bulunmaktadır: "Bizim tek karış toprağımıza göz dikenlerin gözünü oymak bizim namus borcumuzdur. Ülkemizi viraneye çevirmek isteyenlere izin vermeyeceğiz. Halep'te bunu yaptılar ama bize karşı başaramayacaklar. Birileri sömürgecilik adına, petrol adına insanlığını kaybedebilir, biz kaybetmeyeceğiz. Biz vicdanımızın sesini dinlemeye devam edeceğiz." Petrol ve doğal kaynaklar uğruna coğrafyamızı paylaşmaya ve yağmalamaya kalkan emperyalist tuzağa karşı millet ve ümmet olarak birlik içinde feraset sahibi olma olgunluğuna sahip olmalıyız.
Küresel emperyalist aktörler ve terör yapıları, bundan sonra ülkemize her zamankinden daha fazla saldıracaklardır. Beşiktaş-Maçka katliamı, ülkemizi terörün açık hedefi haline getirmek için yapılan kanlı bir prova niteliğindedir.
Ağır bir terör saldırısına uğrayan ülkemiz, bütün acısına rağmen, Halep'te yaşanan insanlık faciasının boyutlarını azaltmak için uğraşan tek ülke konumundadır. Hükümet, ateşkes sağlanması ve mahsur kalan sivillerin tahliye edilmesi amacıyla bir çözüm bulunması için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Hükümet, Halep için bir insani yardım koridorunun açılması ve uluslararası kurumları harekete geçirmek için yoğun girişimlerde bulunmaktadır. İran'ın yaşanan insanlık faciasını umursamayıp emperyalist planlarını sürdürmeyi esas alan pazarlıklar yapmaya devam etmesi, bir utanç tablosu olarak insanlığın vicdanında mahkum olacaktır.
Halep Soykırımı, Ruanda veya Srebrenitsa soykırımları ölçeğinde yaşanan bir vahşettir. İslam İş Birliği Teşkilatı ve Arap Zirvesi, Körfez işbirliği Konseyi gibi kurumların Halep soykırımı karşısında etkisiz, işlevsiz ve sessiz kaldıklarına şahit oluyoruz. Müslüman toplumların mezhep fanatizmi, saplantı ve kin üzerinden zehirlendiğine ve birbirine düşman edildiğine şahit oluyoruz. Halep soykırımını Esed'in zaferi olarak sunan gafil ve hainlere rastlıyoruz. Bütün bu olumsuz tablo karşısında yapılacak tek şey, milletimizin ve ümmetin akıl ve kalbini sahih bir şekilde açarak ve kullanarak ayağa kalkmasıdır. Cumhurbaşkanımız, tarihin bu kritik dönemecinde tarihi bir çağrıda bulunmaktadır: "Millet olarak yeni bir ahitleşmeye gitmemiz şart. Gün çatışma günü, husumet günü değildir. Eğer birliğimizi, beraberliğimizi güçlendirmezsek, hiçbirimiz yarınlarımıza güvenle bakamayız. Hepimiz aynı gemideysek bu gemiye yapılan her saldırı hepimize yapılmıştır. Geldiğimiz noktada artık savunma durumunda değiliz, madem bize saldırılar yapılıyor bizim de misli ile cevap vermemiz gerekir. Mücadeleyi sadece güvenlik güçlerine bırakamayız. Milletçe cevap verme zorundayız."Halep soykırımı, her açıdan yenilenmemizin artık ertelenemez bir zorunluluk olduğunu ortaya koymaktadır.