Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
16 Aralık 2016

Halep Üçpınar'ın yarısıdır, yarasıdır

Üzerinde çalıştığım 100 yıllık bir hikaye var. 100 yıldır kanayan, zaman zaman kabuk bağlayan ama bir türlü iyileşmeyen yaradır. Bu hikayeyi ilk Aydın Ayhan Hoca'mdan duymuştum. Bir Çanakkale hikayesi olarak. Balıkesir'de bir dost meclisinde ziyaret sırasında tevafuk etmişti. Çanakkale hikayelerinin unutulup gitmesini engelleyen önemli bir isim. O dost meclisinde Aydın Hocam heyecanlı bir şekilde yeni bir hikaye duyduğunu anlattı. Herkes Üçpınarlı Ali hikayesini bilirdi. Ama bu hikaye daha enteresandı. Çanakkale savaşlarından memleketine dönen en son gazi 1950'li yıllarda geri dönmüş. Kayıtlara öyle geçmiştir. Fakat Aydın Hoca'mın verdiği bilgiye göre Çanakkale Savaşı'ndan memleketine en son dönen gazi 62 yıl sonrasını gösteriyordu.

Çok enteresan bir hikayeydi duyduğumda. Galiba yıl 2005-2006'lardı. Bu hikayeyi ilk duyduğumdan itibaren tek bir şey aklıma düştü; filmini yapmak. Bir Çanakkale filmi ki, Çanakkale ve 1. Dünya Savaşının 100 yıldır devam eden dramı gelecek nesillere ancak böyle aktarılabilir. Zaten hikayeyi ilk duyduğumdan itibaren bulunduğum ortamlarda anlatır oldum. Kim dinlediyse hep gözleri doldu. Hatta Yönetmen İsmail Güneş'e hikayeyi anlatıp Filmini çekmeyi düşündüğümü söylediğimde "En az 5 milyon Dolar gerekli' cevabı verdiğinde ona '5 milyon Dolar'ın 1 Dolar altında maliyeti çıksa bu filmi çektirmem' dediğimi hatırlıyorum.

Bu hikayenin filminden önce belgeselini yapıp hikayesini yazmak için geçen senelerde harekete geçtim. Hatta bunun da hikayesi farklı. Milletvekili Aday Adaylığım sırasında bizim Halit Çoban gençlik kollarında birlikte çalıştığı biri ile tanıştırayım dedi. Yolumuz Salı Pazarındaki tezgahlara düştü. Üçpınarlı Murat'ın tezgahına geçtik. Tanıştık, çay muhabbetinin ardından Üçpınarlı olduğundan Aydın Hoca'nın anlattığı Hikaye'yi sordum Murat'a. Önce çıkaramadı. Soru soru üzerine gidince Murat sonunda 'O benim dedem. Nenemin dedesi' dedi. Aslında araştırıp filmini yapmayı planladığım olayın gerçek manada içine düştüm. Sonrasında Murat ismini taşıdığı dedesi ile buluşturdu bizi. Hikayenin tanıklarından çünkü. Aynı zamanda Hikaye'nin kahramanı Recep Dede'nin torun damadı. Murat dede halen Üçpınar'da 'Yıllar sonra Arap Dede çıkmış gelmiş' dedikleri Recep Dedenin gelişine şahitlik yapmış tanıklardan. Hatta kaldığı sürece yeni aldığı traktörü ile Recep dedenin askere gitmeden önce çobanlık yaptığı yerlere işlediği tarlalara kadar getirip götüren şahitlerden.

Hikaye aslında Balkan Savaşı ile başlayan ve 100 yılı aşan dramın hikayesi. Hikayeyi belgeselleştirip kitaplaştırmak için araştırmaya başladığımda gördüm ki Aydın Hoca'mın duyduklarının ötesinde daha derin dramlar daha enteresan ayrıntılar var.

Özetle Üçpınarlı Recep dedenin hikayesini bilmezsek bugün Halep'e bigane kalırız. Halep'te ne işimiz var deriz. Üçpınar ile Halep ne alaka deriz. Ama Balkan Savaşına gidip memleketine geri dönmeye fırsat bulamadan oradan Çanakkale Savaşlarına katılan, oradan yine memleketine uğramaya fırsat bulamadan Filistin Cephesinde soluğu alan, bu cephelerde kahramanlıklarına devam eden sonrasında 150 bin askerle birlikte İngilizlere esir düşen Recep dedenin hikayesini bilmezsek Mısır esir kamplarından kurtulduktan sonra 10 binlerce askerin Filistin topraklarına, Lübnan'a Suriye'ye Ürdün'e kadar yayan gelip oralarda kaldıklarını nereden bileceğiz. Recep dedenin hikayesini bilmezsek halen oralarda kalan insanımızın diğer yarısının Bursa'da, Eskişehir'de, Balıkesir'de Kütahya'da olduğunu nereden bileceğiz. Halep'te yatan Recep Dedenin 6 evladından olan 100'ü aşkın ailesi ile Üçpınar'da halen yaşayan 3 torununun akraba olduğunu nereden bileceğiz.

Şu bilinsin ki Suriye'de yaşanan dram 100 yılı aşkın devam eden bir hikayenin dramıdır. Bugün Suriye'de Ürdün'de Irak'ta, Lübnan'da, Filistin'de Anadolu'nun her hangi bir noktasında akrabası olmayan yoktur. Aynı dili konuşamamaları bu gerçeği değiştirmez. Üçpınarlı Murat dedenin anlattığına göre 82 yaşında 62 yıl sonra köyüne gelirken Recep dede yanında oğlu Mehmet'i, torunu Sefa'yı, Kilis'li damadını da getiriyor. O zaman Recep dedenin Halep'teki oğlu, kızları ve torunları ile birlikteki nüfusları 50'nin üzerinde.

Şimdi diye bilir miyiz biz 'Halep bizi ilgilendirmez'. Nasıl bigane kalabiliriz. Bizler kalsak bile Üçpınar'daki yaşayan 3 torunu 'Halep' denilince yürekleri sızlamayacak mı? Unutulmasın Halep Üçpınar'ın yarısıdır, yarasıdır.

Cuma'nın hayrı üzerinize olsun.