Hakkımı helal etmiyorum
Ondokuzuncu yüzyılın sonlarında Balkanlar’da gelişen olumsuzluklarla bunalan Osmanlı, Batılı emperyalistlerin kurduğu baskılarla yeni bir sürece zorlanır.
Kânûn-i Esâsî dayatması yürürlüğe konur, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki devreye sokularak ordu halka karşı ayaklandırılır. Ayaklanmayı önlemek için 2. Meşrutiyet ilân edilir. Osmanlı Mebusan Meclisi âdeta hainlerin yuvandığı bir merkez haline dönüşür.
Yahudi ve İngiliz sermayedarlar elele vererek kendilerine itaat etmeyen Sultan 2. Abdülhamid’e karşı linç kampanyası başlatır. Ermeni komitacıların uzantıları Sultan 2. Abdülhamid’i “Kızıl Sultan”lıkla itham ederek, içerdeki hainlerle birlikte zalim, katil, diktatör ve tiran gibi aşağılama propagandalarıyla yıpratmayı sürdürür.
Selanik’ten İstanbul’a getirilen Avcı Taburları, “şeriat isteriz!..” çığırtkanlığıyla tarihe adı 31 Mart Vak’ası olarak geçecek olan isyanın fitilini ateşler. Pusuda bekleyen İttihat ve Terakkiciler ölümcül darbeyi indirir. 33 yıllık Devlet Başkanı Sultan 2. Abdülhamid Han, (Miladî 13 Nisan 1909 / Rûmî 31 Mart 1432) “31 Mart Vak’ası”yla vuku bulan menfur olaylar silsilesiyle tahttan indirilir. Siyonist güruh ve Jön Türklerin elele vererek derdest ettiği Sultan 2. Abdülhamid Han, apar topar 27 Nisan günü Sirkeci garından hareket eden trenle Selanik’e sürgüne gönderilir.
Osmanlı’nın son dönemlerinde entrikaların merkezi haline gelen Yıldız Sarayı, halk tarafından yağmalanıp, perişan edilir. Aslında sadece Yıldız Sarayı değil, halline karar verilen Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han’la birlikte Cihan Devleti Osmanlı da yıkılır. Sultan 2. Abdülhamid Han tahttan indirilince; önce Filistin, sonra Evlad-ı Fatihan daha sonra da “Millet-i İslâmiye ve Ümmet-i Muhammediye” yetim kalır.
13 Nisan 1909’da Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han’a uygulanan çökertme operasyonu bu defa da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a uygulanıyor; “Millet-i İslâmiye ve Ümmet-i Muhammediye”ye tam 110 yıldır göz açtırılmıyor.
Şimdi “31 Mart Vak’ası”nın ne anlama geldiğini daha iyi anlıyoruz; sömürüye direnmenin, kendi ruhunu kuşanmanın bu coğrafyada ne kadar zor olduğunu da... Şimdi daha iyi anlıyoruz; Ulu Hakan Abdülhamid Han’ı ve onun çağlar ötesinde dahi mâkes bulan yakarışını... Merhum Üstad Necip Fazıl’ın, “Ulu Hakan 2. Abdülhamid Han” isimli eserinde gelecek nesillere aktardığı “dua”ya eşlik ederek âlemlerin Rabbine ulu sultanla birlikte yalvaralım:
“Allahım helal etmiyorum!
Şahsımı değil, milletimi bu hale getirenlere, hakkımı helal etmiyorum!
Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili’nin (salallahu aleyhi ve sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!
Allahım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allahım!
Ya Âdil!
Bana “Kızıl Sultan” adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun!
Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın?..
Fakat yâ Rahman!..
Adaletinle tecelli edersen hepimiz kül oluruz!
Bize acı!
Resûlünün, Sevgilinin, Kainatın Efendisinin nûrunu kaydeder gibi olduğu için bu hale gelen millete, rahmetinle, fazlınla, lütfunla tecelli et!
Yâ Kâdir!..
Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak Senin kudretine sığabilir. Leş kuşlarının gagasında kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allahım!
Yâ Ma’bud!..
Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum!
Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!..
Huzurunda eğileceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk gösteremeyen bu kulunu affet Allahım! Eğer, yılları tesbih dizisince süren hükümdarlığımda Seni bir kere anabildim, Resûlüne bir an bağlanabildimse, duamı, o bir kere ve bir an yüzü suyu hürmetine kabul et!
Yâ Sübhan!..
Şu titrek elleri, kıyamet gününde Sana “Ümmetim, ümmetim!..” diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi “milletim, milletim!..” diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme! Milletimi evvelâ “Ba’sü ba’de’l-mevtsiz” bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasib eyle!..
Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı.
Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allahım!
Ayakta duramaz, haldeyim!
Vadem ne gün dolacak Allahım?..”