Dolar (USD)
35.25
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2965.47
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
11 Eylül 2014

HAKİKATİ DAHA ÇOK SEVERİM

Dindar diye etiketlenen kesimin, geldiğimiz noktada "Asr-ı Saadet"e ulaşılmış gibi davranmaya başlaması oldukça dikkat çekici. Öyle ki, olan biten her şeyi büyük bir hüsnü kabulle karşılamak, muhakemeden geçirmemek, nihai hedeflerin ne olduğu ve en önemlisi bir Müslüman entelektüelin tavrının nasıl gerçekleşmesi gerektiğine dair ufukları kaybettiğini bize net olarak göstermektedir. Geniş kitlelerin büyük bir hayranlıkla iktidarı ve olan biten her şeyi onaylamasını açıkçası çok da tuhaf karşılamıyorum. Ama Müslüman entelektüellerin nirvanaya ulaşmış bir kendinden geçmişlik içerisinde hareket etmesini "peygamberi miras" misyonuyla asla bağdaştıramıyorum.

Entelektüel, her şeyden önce huzursuz bir prototiptir. O, topluma, iktidara ve hatta kendine bile mesafelidir. Herkesin olabildiğince huzur gördüğü bir iklimde, problemleri yakalar ve etrafını da huzursuz eder. Herkes mutluyken, "onların niçin mutlu olduğu sorusunu onlara yöneltir. Bu sebeple de toplumda sürekli huzursuzluk çıkarmakla suçlanır. İktidarın bütün icraatlarını takip ederek, onlarla ilgili sürekli kritiklerde bulunur. İktidara yaltaklanmak, ondan nemalanmak, iktidarın icraatlarının meşruiyetini sağlamak entelektüelliğe ters olduğu gibi, onun için bir zül teşkil eder ve entelektüelin seviyesini ve asaletini düşürür. Bu, hiç şüphesiz iktidara mutlak bir karşıtlık ve müzmin bir muhalefet anlamını taşımaz; ancak eleştirelliğini tehlikeye düşürmeyecek ölçüde iktidara olan mesafesini her zaman koruması anlamına gelir.

2000'li yıllara gelinceye kadar "Ebu Zer" edebiyatını iyi beceren ve Şeriati'nin resmettiği Ebu Zer'i içinde yaşadığı koşullarda tekrar edebiyatlaştıran Müslüman entelektüeller nereye gittiler? Sormak lazımdır ki, hangi söyledikleri doğrudur; dünkü mü bugünkü mü? Daha önce de yazdığım gibi, siyasetin alanı Müslüman entelektüllerin yönelimlerini belirlemeye başladı ve maalesef çoğunlukla olan şey siyasetin gerçekleştirimlerinin entelektüellerce meşrulaştırımı. Bu, ne Peygamber'in tasvip ettiği bir şeydir ne de Müslüman insanların referans çerçevelerinin.

İktidarın mutlaklaştırılmaya başlandığı, Parti yöneticilerinin ve iktidarı elinde bulunduran liderlerin neredeyse Tanrı tarafından özel donanımlı olarak bu ülkeye gönderildiğine inanıldığı ve kendilerine öyle muamele yapıldığı; dolayısıyla iktidarla entelektüel arasındaki ilişkilerin rasyonel ve muhakemeye dayalı bir zeminden çıkarılarak tartışma ve eleştiri imkanlarının berhava edildiği çorak bir entelektüel iklim hakim maalesef.

Tam da böyle bir iklimde özelde İslamcı entelektüellerin tekrar kendi rollerini hatırlamaları; eleştiri ve mesafeyi Peygamberi bir görev olarak yaşamlarının merkezine yerleştirmeleri acilen beklenmektedir. İnsanlığın huzursuz olduğu bir ortamda, entelektüelin sahte huzur dağıtması ona yakışmaz. Korkum odur ki, mevcut durum İslamcı entelektüellerin bütün düşünsel yeteneklerini yok etmesine ve dinamiklerini kaybetmesine sebep olacaktır. Yakıcı olan soru şudur; Her şey (geçmişte yükseltilen eleştiriler) geçmişte sahip olunmayan şeyler için miydi? Dünyada bulunuşun daha ulvi ufukları yok mu?

Bu köşeyi takip edenler bilirler ki, entelektüel tavrımızı ve mesafemizi korumaktayız. Kimi zaman "iktidarı bu kadar da eleştirmemek lazım" şeklindeki itirazlarla karşılaşsak bile, eleştirel tavrın aslında sürekli gerçekleri hatırlatmaya yönelik ve aslı itibarıyla kendimizi bilgi ve farkındalık açısından teyakkuzda tutmanın bir yolu olduğunu bilmekteyiz. Evet, entelektüel hiçbir devirde beğenilmez; eleştiriye herkesin işine geldiği ya da işlevsel olduğu kadar değer verilir. Bu sebeple entelektüel ne İsa'ya ne Musa'ya yaranabilir. Ancak zaten onun yaranmak gibi temel bir hedefi yoktur. O, dolmuşa binmemek için sürekli teyakkuzda durur.

Bazı eleştiriler, düşmanca ve mahalle değiştirilerek yapılıyor; bunun tamamen farkındayım ve ayağımı sabitelerimin üzerinde sıkı tutmaya çalışıyorum. Evet, Başbakan Ahmet Davutoğlu önemli ve entelektüel bir insandır. Ben iktidarı eleştirel bir tarzda ele almaya devam edeceğim İnşaallah. Tamam, Davutoğlu'nu seviyorum ama Hakikat'i ondan daha çok seviyorum.