Hakikat Acı Verir
Müslümanların bir başka medeniyetle en son karşılaşması olan modern zamanlar, Batı’nın güçlü ve egemen olduğu, Müslüman toplumların ise zayıfladığı bir döneme den gelmektedir. Burada modernliğin aynı zamanda çok boyutlu paradigmatik bir değişme olduğunu, tüm dünyaya yayılarak köklü dönüşümler talep ettiğini hatırlayarak tefekkür etmeliyiz.
Batı’nın gücü ve egemenliği bir yandan askeri kuvveti ve
sömürgeciliğine dayanırken, diğer yandan bilgi, bilim ve zihin gücüyle ikame
olmuştur denilebilir. Batı dışı toplumlar ve özellikle Müslümanlar Batı’nın
daha çok sömürgecilik boyutuna dikkat çekerlerken, bilgi ve zihniyetteki
değişimi ihmal etmektedirler. Bu ihmalin iki boyutlu olduğu gözlemlenmektedir.
Birincisi, bilim ve zihniyet meselesine önem vermemek ve modernliğin sadece
teknolojik sonuçlarıyla ilgilenmek. İkincisi de, Batı’daki gelişmeleri daha çok
duygusal olarak kavramak. Bir başka deyişle, Batı karşısında yenilmişlik
duygusunun diğer boyutları örtmesi sonucu Batı’yı akıl, bilgi açısından
değerlendir(e)memek.
Bugün gelinen noktada, Batı’nın bu egemenliği her bakımdan devam
etmektedir. Elbette küresel dünyada tek güç Batı değildir; ancak Batı’nın
egemenliğinin sona erdiği gibi ifadeler bir temenniden ibaret görünmektedir.
Belki Batı dışı ve özellikle Müslüman toplumlarda Batı’nın görünen yüzü
“askeri” ve “teknolojik” olan daha sert yüzüdür. Bilhassa Ortadoğu’nun bir
türlü çatışmadan uzak olamaması, Batı’ya karşıt duruşu daha da
hızlandırmaktadır.
Elbette Batı’nın kurduğu medeniyetin temel paradigması problemlidir
ve buna itiraz edilmelidir. Fakat bu itirazlar dünyada yaygın olan paradigmayı
dönüştürmeye yönelik şekilde bilgi, akıl ve düşünce temelli olmak durumundadır.
Tam da bu sebeple Batı’yı ve dünyayı diğer boyutlarıyla birlikte görmek,
geleceğe yönelik stratejilerin belirlenmesi açısından da önem taşımaktadır.
Aslında Müslüman toplumların bugün başlamaları gereken nokta; Batı’ya
bir duygusal eziklik psikolojisiyle yaklaşmayı bırakmak. Batı karşısında
modernlikle birlikte yenilmişlik tabii ki kabul edilmesi gereken bir
hakikattir. Bütün hakikatler insana acı verebilir. Fakat bu acıyı hissetmek,
nereden başlanacağı ve nasıl bir strateji çizileceğini sakince belirlemek
açısından elzemdir. Bu duyguyu bir travma haline getirmek yerine, Batı’nın da
dahil olduğu küresel dünya ile baş edebilecek akli, bilgisel ve zihni potansiyelleri
işletmek gerekmektedir. Fakat açıkça belirtmek gerekirse, bunun için gerçekten
çok çalışmak gerekmektedir.
İnsan aceleci bir varlık olması sebebiyle bir takım handikaplarla
malüldür. Öncelikle dünya hayatında bir takım nimetlere hemen sahip olmak
ister. Belki de batı modernitesinin sonuç olarak ortaya koyduğu teknoloji başta
olmak üzere bir takım nimetleri hemen elde etmek istemektedir. İkincisi de, bir
şeyi elde etmek istediğinde yol çok uzun ise, kısa yoldan ona ulaşmak da
insanın niteliklerindendir. Yalnız modernlik söz konusu olduğunda, meselenin
çok köklü olduğunu, yüzeysel değişimlerle sorunların halledilemeyeceği
anlaşılmış olmalıdır.
Batı dışı toplumların ve özelde Müslümanların birçok şeyden
şikayetçi oldukları, Batı’nın tavırları karşısında pasif kaldıkları sıklıkla
dile getirilmektedir. Bu şikayetlerin giderilebilmesi, öncelikle içinde
bulunulan durumun gerçekliğinin farkına varmaktır. Bu farkındalığın ilk gereği
ise emek vermeden birçok şeyi elde etmek yerine gerçekten emek vererek uzun
yıllar sabırla çalışmaktır.
Kitleler hakikat acı verdiği için ondan uzak durmayı ve hatta bazen
hakikat taklidi yapan şeyleri takip etmeyi tercih edebilirler. Hakikatle
karşılaşmak ise her zaman cesaret istemektedir.