Dolar (USD)
34.49
Euro (EUR)
36.40
Gram Altın
2955.08
BIST 100
9285.26
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Temmuz 2024

Hak(ikat)

Çağımızda hakikat esaslı bir sorun olarak ve çok boyutlu insan krizlerinin merkezinde yer almaktadır. Bilhassa post/truth denilen hakikat ötesi bir çağda, çıpası olmayan bir evren ya da dünya tüm “doğru”luk ölçütlerini anlamsızlaştırmakta; insanın kayboluşunu trajedik bir olay olarak sahneye koymaktadır.

Eşyanın mahiyeti olarak hakikat, ele alınan eşyanın neliğini tanımlamaktadır. Bu bağlamda bir şeyin hakikati onun içeriğinin neliğine dair bize bilgi vermektedir. Peki hakikat niçin önemlidir? Çünkü eşyanın hakikati dikkate alındığında onunla ilişkiler de sağlıklı kurulabilecektir. Tam da bu sebeple hakikat öncelenmesi gereken merkezi bir konumda durmaktadır.

Felsefi düşünce tarihine bakıldığında, felsefecilerin sıklıkla sordukları soruların başında “hakikat nedir” gelmektedir. Bilhassa toplumlardaki düşünce krizi zamanında bu soru meseleyi tekrar baştan ele almak üzere bir başlangıç noktası oluşturmaktadır. Aslında hakikat üzerine olumlu ya da olumsuz bu kadar tartışmanın olduğu bu kriz döneminde tekrar bu soruya dönmenin tam zamanıdır.

Bugün bilim dünyasında hakikat üzerine birkaç tartışma egemen görünmektedir. Bunların başında artık sabit bir hakikatin ol(a)mayacağı gelmektedir. Doğrusu post/modern zamanların mantığıyla bakıldığında bu önermeye doğru muamelesi yapılmaktadır. Üstelik bunu çoğu zaman içinde yaşadığımız teknoloji çağının değişen formlarına güvenerek söylemektedirler. Halbuki evrendeki tüm eşya fani varlık olarak hakikatin ölçüsü olamaz. Diğer yandan Allah evrenin değişmez bir hak(ikat) olarak bir başlangıç noktası olarak varlığını sürdürmektedir. Henüz bu aşılabilmiş değildir.

İkincisi, buna bağlı olarak ve post/modern çağın gerekliliği olarak post/truth yani hakikat sonrası kavramı gündeme gelmekte; böylece hakikat görelileşmektedir. Fakat henüz bütün sonuçlarıyla ortaya çıkmayan bu anlayış, insan için tüm çıpaların kaybını ifade etmektedir. Giderek sübjektifleşen veya bir başka deyişle keyfi arzulara bağlanan hakikat, artık bir sabite olarak değerini kaybetmektedir. Doğrusu küresel dünyanın gelecek projeksiyonunda onaylanan bu durum, gerçekte küresel aktörlerin arzularının hakikate dönüştürülmesinin manivelasını oluşturmaktadır.

Üçüncüsü, görecelileşme değer dünyalarını açığa çıkarmakta ve aslında ahlakiliği heba etmektedir. Her ne kadar görecelileşmeyi büyük bir özgürlük aracı olarak sunsalar da, son kertede gücün egemenliği örtük biçimde devam etmekte; insanlar kitleselleşmektedir. Tüm bunlar küresel gücün ya da güç odaklarının ellerindeki teknolojik araçlarla retoriği kullanarak kitleleri yönlendirmekte ve manipüle etmektedir.

Hakikate dair bu mülahazaları aslında asli bir sorunu vurgulamak için yapmaktayım. Toplumda bugün doğruluk çıpalarının kaybolmasıyla bağlantılı olarak insanlar arası ilişkilerde, eğitimde, ticarette, ailede vb. hakikati kaybetmişlerdir. Dolayısıyla cari olan ilişki biçimleri devam ettiği sürece, uzun vadede hakikat arayışının bile zihinsel olarak tıkandığı bir durumla karşı karşıyayız.

Bugün tekrar “hakikat nedir?” sorusunun sorulmasının elzem olduğu bir durumla karşı karşıyayız. İnsan nedir? Devlet nedir? Tabiat nedir? Doğru nedir? Ticaret nedir? Haram nedir? Helal nedir? Hak nedir? Adalet nedir? Çünkü bugün maalesef insan, eşya ve dünya ile kurulan ilişkideki sağlıksızlık ve manipülasyon giderek krizi derinleştirmektedir. Üstelik kimi dini söylemler bu krizi beslemek konusunda oldukça işlevsel görünmektedir.

Kitleler manipüle edilen bir dünya ve ilişkilerden hakikate uyanmak istememektedirler. Hatta çoğu insan böyle bir kuşatılmışlığın farkında bile değildir. Hakikat arayışı şimdi başlangıç noktası olmalı.