'HAKEMLERİN ODAYA KAPATILMASI YANLIŞTIR'
Hafta sonu Karadeniz bölgesinde oynanan bir maçtan sonra hakemlerin soyunma odasından çıkması engellenmiştir. Bitiş düdüğünün ardından hakemler odalarına gitmişler. Raporlarını yazan ve elbiselerini değiştiren hakemlerin stattan ayrılmalarına izin verilmemiştir. Kapıların kapatılması üzerine hakemler hayal kırıklığına uğramışlardır. Yöneticilerin sert tutumları ve söyledikleri üzüntü doğurmuştur. Taraftarların kışkırtılması da hoş bir durum olmamıştır.
Kısaca özetlediğimiz bu durumu irdelemeye çalışmalıyız: bir kere hakemlerin odaya kapatılması ile sağlık problemleri ortaya çıkabilir. Bu tip durumlarla karşılaşan kişide bunaltı (anksiyete) ortaya çıkma olasılığı yüksektir. Bunaltı korkuya benzeyen bir duygudur. Kişi bunaltıyı sanki kötü bir haber alacakmış, bir felaket olacakmış gibi nedeni belli olmayan bir sıkıntı, bir endişe duygusu olarak algılar ve tanımlar. Çok hafif tedirginlik, gerginlik duygusundan panik derecesine varan değişik yoğunluklarda olabilir.
Soyunma odasındaki hakemlerde ayrıca şunlar ortaya çıkabilir: Kişilerin benliği acı altında ezilir, en güçlüğü bedensel ağrının bu denli rahatsız edici olmadığı olgu tarafından dile getirilir. Olgu bu sıkıntının giderilmesi için her şeye razı olduğunu anlatır. Kişide dışarıdan bakılınca genel bir huzursuzluk, endişeli yüz, gergin duruş, hareketlerinde tedirginlik, çabuk irkilme, çabuk kızma, sabırsızlık, bazen yerinde duramamak vardır. Olgunun sesinde heyecanlı bir titreklik, zor konuşma olabilir, ilişkilerinde endişeli, huzursuzdur, gergindir. Olguda aşırı ve yorucu olan sıkıntı nedeniyle dikkati çabuk dağılabilir, geçici unutkanlık olabilir, anlama ve öğrenme azalabilir. Düşünce içeriğinde tasaları baskındır. Ayrıca bedensel belirtiler görülür, kan basıncının yükselmesi kalp atımının hızlanması, çarpıntı, kaslarda gerginlik, kılların dikleşmesi, gözbebeklerinde genişleme, ağız kuruması, yüzde solukluk ya da kızarma, terleme, sık işeme, öğürme, boğazda düğümlenme, soluk almada güçlük, hava açlığı, ayaklarda soğukluk ve karıncalanmalar ortaya çıkar. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız belirtiler işkence yapılanlarda, depremi yaşayanlarda veya yakınlarında, cinsel saldırıya uğrayanlarda ortaya çıkar. Tedavisi de zordur ve büyük bir emek gerektirmektedir.
Bu tip olguların aile ve iş düzeni bozulur, dikkatleri dağılır. Aradan yıllar geçse de belirtilerin etkisinden tam olarak kurtulamaz. En küçük bir travmada söz konusu belirtiler yeniden alevlenir. Olgunun cinsel ve duygusal hayatı zedelenir, öfkesi artar, engellenme eşiği düşer, olaylara tepkisi orantısız biçimde yükselir.
Bize göre olayın yorumu şöyledir: Futbol kalitesi düşük, Avrupa ile yarışacak durumda değiliz. Oyuncuların psikolojik ve fizyolojik performansı yetersiz, yarışma motivasyonları istenen düzeyde değil. Avrupa'nın yaşlı ve gücünü yitirmiş futbolcularını transfer ediyoruz, bizim oyuncularımıza yararı olmuyor. Büyük ve küçük takımların oyuncularının nitelikleri arasında pek fark yoktur. Futbol niteliksiz olunca konuşulmuyor, futboldan zevk aldığımızı dile getiremiyoruz. Maçlara giden seyirciler güzel oyunları, estetik hareketler seyredemiyorlar. Futbolun cazibesi yok, seyirciler hayal kırıklığına uğruyorlar. Harcanan paralar ve zaman boşa gidiyor.
İşte bu kalitesiz futbol ortamındaki boşluğu hakemlerin yanılgıları, yanlış kararları ve yöneticilerin zorbalık kokan demeçleri dolduruyor. Kışkırtıcı, sivri dilli yöneticiler futboldan anladığını sanıyorlar. Yöneticiler için sanki önemli olan medyada yer almak, hakkını savunuyor gibi görünmektir. Bizim zaten futbol ile fikirleriniz olumsuz, bize göre futbol toplumları uyutmak için bir vasıta olarak kullanılıyor. Cemiyet problemleri halının altına süpürülüyor, böylece unutulacak sanılıyor. Halbuki problemler hayatımızın bir parçasıdır, inkar etmek mümkün değildir.
Sonuç: "Önemli olan problemlere doğru teşhis koymak, çözümü ertelememektir."