Hakan Fidan'ın Meclis'ten verdiği mesaj üzerine..
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Meclis’teki DEM vekillerine
bakarak, “Sizin için Suriye Kürtlerden,
Kürtler de PKK’dan ibaret ya!” dedi.
Dört dörtlük bir cümle bu.
PKK Terör Örgütü, kendisini “Kürtlerin temsilcisi” olarak görüyor ve gösteriyor.
Maalesef, dünyanın dört bir yanında da böyle bakılıyor buna;
“Kürt denince PKK’lı, PKK’lı denince
Kürt!” algısı, iftirası yerleştirilmiş durumda.
Bu “algı”ya, iyi
niyetli bazı yorumcular da güç veriyor maalesef.
Bazıları, Devlet gücünü kullanan kimi üniformalı, üniformasız
bürokratlarla kimi politikacıların, vakt-i zamanında yaptıkları yanlışlıklara
dikkat çekiyor…
Oradan “HDP-DEM”in
aldığı oylara geliyor…
“Adamlara kulak vermek
lâzım abi!” yollu lâflar ediyor.
Bu zihniyet dünyasının elde ettiği oy oranları, onları
Kürtlerin meşru temsilcisi mi yapıyor yani?
Bir yapı…
En fazla zararı,
temsilcisi olma iddiasında bulunduğu kesime veren…
Kürtlerin yoğun olarak ikamet ettikleri illere götürülen
hizmetleri “sabote” eden, geçmişin
yanlışlarını telâfi etme yolunda, “siyasi
risk alınarak” ortaya konulan bütün çabaları “zehirleyen” PKK Terör Örgütü’nün terör örgütü olduğunu kabul
etmiyorsa…
Kendisi için tek yolun “çözümsüzlüğü dayatmak” olduğu düşüncesiyle,
“istedikçe
istiyor”, devletin bütünlüğünü ortadan kaldıracak dayatmalarda bulunuyorsa…
Memleketin onbinlerce evlâdını katletmiş, ekonomisinde
trilyonlarca dolarlık kayıplara yol açmış, her Türkiye Cumhuriyeti Devleti
vatandaşının ekmeğini elinden almış bir örgüte, alenen…
Milletin Meclisi’nde arka çıkıyorsa…
En yetkili ağızları üzerinden sırtını “PYD’ye dayadığını” söyleyerek, milyonların sinir uçlarıyla
oynuyorsa…
Nice vahim hadisenin ortaya koyduğu “PKK ve uzantıları terör örgütleridir!” gerçeğini kabule, asla ve
kat’a yanaşmıyorsa…
Kime ne diyeceksiniz?
Başta şehit anneleri ve babaları olmak üzere, milyonlarca
mağdura, “Her ne olursa olsun, yüzde 10
oyları var!” mı diyeceksiniz?
PKK Terör Örgütü’nün hangi güçler tarafından, hangi amaçlara
ulaşmak için kurdurulduğunu…
Ülkemizi az
ötemizden, dört bir yanımızdan kuşatmış olan İsrail-ABD İttifakı’nın, dahası
onlara karşıymış gibi görünüp “birlikte
hareket eden” bazı komşularımızın bu yapıyı nasıl desteklediğini görmezden
mi geleceğiz?
“Efendim, sınır
ötesindeki Kürtleri, biz sahiplenmezsek, onlar işbirliklerine devam ederler…
Onlarla, ‘iyi
ilişkiler’ tesis edersek, dış güçlerin elindeki kozu almış oluruz!”
Baştan aşağı yanlış bir yaklaşım.
Türkiye’nin Kürtlerle ilişkisinde hangi sıkıntılar var?
Bu memlekette, Kürt olduğu için dışlanan mı var?
Türkiye, sınır ötesindeki Kürtlerle iyi ilişkiler kurmuyor
mu?
Sınırlarımız ötesinde de, nice Kürt, PKK Terör Örgütü’ne
karşı değil mi?
Sınır ötesinde ya da sınırlarımız içinde, Memleketimi seven,
memleketimin ulvi menfaatleri için uğraşan her Kürt, benim kardeşimdir.
Bir Kastamonulu Türk olarak hep bunu söyledim.
Ne Kürtler beni dışladı, ne de ben Kürtleri.
Durum budur, PKK bambaşka bir mevzudur!
X
Bu memlekette, yani aslında bütün dünyada sesi çok çıkan “haklı”ymış gibi görünüyor.
“PKK Kürtlerin
temsilcisi” algısı, saptırması kafalara çakılıyor.
PKK’nın terör örgütü olduğunu kabul etmeyen partilerin,
değişik isimler altında aldıkları yüzde 5 ile yüzde 10 aralığındaki oylar da
öne çıkartılarak “algı” iyice pekiştiriliyor.
Bu oy meselesi…
Biliyorsunuz, Milli Görüş siyaseti, Kürtlerin yoğun olarak
yaşadıkları bölgelerde nice seçim başarısı elde etmişti.
Yerel yönetimlerin büyük bir bölümü, Milli Görüş kadroları
tarafından idare ediliyordu…
Oralardaki ve diğer yerlerdeki yerel hizmetlerden, özellikle
de o belediye başkanlarının halka çok yakın olmalarından, halkın içinden
gelmelerinden dolayı teveccüh gittikçe artıyordu.
Ve derken, Türkiye üzerine oyunlar sergilendi.
Ortalık bir yandan “laiklik”, diğer yandan da “etnisite”
üzerinden karıştırılmaya çalışıldı.
Seri cinayetler işlendi…
Toplumun geniş kesimlerinin içine çekilmek istendiği
tezgâhlar kuruldu.
Postmodern Darbe’ye giden yolda, “İrtica birinci tehlike!” manşeti atıldı.
İrtica bahanesiyle, değerlerimiz, değerlilerimiz hedef
alındı.
PKK Terör Örgütü ikinci
tehlikeliğe terfi ettirildi.
Memlekette acayip işler oldu.
İmam hatipleri vurmak için, meslek eğitime darbe indiren
katsayı haksızlığı icat edildi.
Başörtülüye, sarıklıya yasak getirildi.
Gümüş yüzük bile “irtica” simgesi kabul edildi.
“Yeşil sermaye” dendi,
iş dünyası bölündü.
İnsanımız çok sevdiği Devletinden kopartılmak istendi…
Ortalık dağıtıldı…
Dağınıklıktan da “dışarıdaki
ve içerideki” sıkıntılı unsurlar istifade etti!
Bu dağınıklığı toparlamak için kol sıvayanlar da, pek çok
sıkıntının üstesinden gelebildiler ama, maalesef, “Manevi Vatan”ın zemininin kaymasını engelleyemediler.
Bu ortamda bizim gibi “dost
uyarılarında” bulunanların sesi duyulmadı.
Duyulsa da, dikkate alınmadı.
Sırf dünya nimetlerinden faydalanmak için “politika” yapanların oranı iyice
arttı.
Sokaktaki vatandaşla, kendilerini temsil makamındaki “çoğu
politikacı” arasında uçurumlar oluştu.
Vatandaş, bir “il başkanı” ile görüşemez, derdini anlatamaz
oldu.
Sınıf atlayanlar, altta kalanlara bakmaz oldu.
Memleketteki her şeyin çözümünün “Bir kişi”den beklendiği dönemlerden geçtik.
Bütün bunlar olurken, dünya karıştı.
Pandemi-plândemi geldi, şu geldi bu geldi, durumlar karıştı.
Bu karışıklıktan da, bizim karşı olduğumuz yapılar
faydalandı.
Yerli Baasçılar, bu yapılarla ittifak kurdu.
Bu durum sandığa yansıdı.
Sonra…
Asrın Felâketi geldi.
11 ilimize vuran büyük deprem.
Yüreklerimiz yandı, depremin yıktığı Doğu ve Güneydoğu
illerimizdeki vatandaşlarımız, büyük sıkıntılar çekti.
O süreçte, bazı eksiklikler oldu ama, Siyasal İktidar
toplamda iyi sınav verdi.
Vatandaşın yarasını sarmak için gece gündüz mücadele etti.
Bu çabayı gören vatandaş da, iktidarın en dezavantajlı
olduğu ortamda yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde, açık ara Recep Tayyip Erdoğan dedi.
Yani…
Demek ki oluyormuş…
Sokaktaki vatandaşla yürek bağını kurduğunuzda, şartların
tamamen aleyhinize olduğu bir ortamda dahi sonuç alabiliyormuşsunuz.
X
Anahtara yanlış yerlerde aramaya gerek yok.
Sayın Fidan’ın dediği gibi, “Kürtler PKK’dan ibaret!” algısı son derece yanlış.
MANEVİ VATAN’a
sahip çıkar, sokaktaki vatandaşla “birebir” iletişim kurarsanız, meseleyi
çözerseniz.
Eğitim, Kültür ve Aile alanlarında üzerinize düşenleri
yaparsanız, halledersiniz!
Gerçek “Çözüm Süreci”
böyle olur.
Son olarak, Sayın Hakan
Fidan’ın Meclis’te, DEM’lilere yaptığı “Kendinizi
güncelleyin, update edin!” çağrısına da işaret edeyim.
Evet, “güncelleme” önemli.
Herkes için, her yapı için önemli.
Siyasal İktidar da, bizim “MANEVİ VATAN” olarak nitelendirdiğimiz alandaki eksiklikleri görür
ve ona göre bir “güncelleme”
yaparsa…
Müthiş olur.
O zaman, PKK’ya terör örgütü demeyenlerin etkinlikleri de,
kendiliğinden azalır!
Şimdi, o atılımları yapmanın tam vakti!
“Update”in tam
vakti!