Hak vaki olunca…
“Giden mi yakar insanın içini yoksa kalan mı ?” diye sormuştu meczup, yine ardında gözü yaşlı körpe ruhları bırakıp giden bir dostun ardından…
Gitmelerimiz meşhurdu bizim.
Akşama döneriz deyip yıllarca dört duvar arasına gitmelerimiz, yarın gelirim deyip yıllarca ülke ülke sürgüne gitmelerimiz, sokağına giremediğimiz evimizin uzağında dolanarak sokaklara gitmelerimiz, hiçbir yere gitmese de bedenimiz, idealimizdeki zaman ve mekânın hasretiyle kalabalık içinden ruhumuzla gitmelerimiz…
İdeal olana kavuşma ıstırabıyla yanan ruhların, kendini arayan insanların kaderi bu belki de…
Gece yarısı telefon çalınca vaktin geldiğini anlamış, “belki hayırlı bir haberdir” ümidiyle açmıştım. İsmet Özel’in “Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.” Mısraını aklıma düşüren, lambaların üstüne sinmiş sisli bir yoldan geçerek gittim, dilimde dua, içimdeki acıyı bastırmaya çalışarak dostun yanına…
Hak vaki olunca elden ne gelir? Kimleri göndermedik ki önümüzden, “kavuşmalarımız mahşere kaldı” diyerek…
Umman Şahiner ağabey ile neredeyse otuz yıl önce tanışmıştım. Otuz yıl… Kısacık ömrümüzde ne kadar uzun bir zaman dilimi… Otuz yıl önce, ruhumun ıstırabını elimle dindirme çabası içindeyken, dokundu kelimeleriyle ruhuma. İnsanın, ruhuna dokunan insanla kaynaşıyor ruhu… “Söz ruhtan gelirse ruha te’sir eder” denir ya, ruhundan geliyordu cümleleri… İçten, samimi, inandığını yaşamaya çalışan…
Hangi melodiyle çalarsa çalsın sükûtun müziğini duyabilen ince ve hisli bir mizaç… Heidegger’in "Hayat hikâyedir. Ve bir insanı sevmek, Onun hikâyesini sevmektir…" sözüyle, önce hikâyesini sevdim ben Umman ağabeyin. Benim gibi kavga gürültü içinde dolanan bir deli fişekle nasıl anlaşabildi bilmiyorum ama otuz yıl önce o benim ruhuma dokunmuştu, ben onun umutlarına…
Naif ruhu ve çileli geçen ömrün neticesinde zayıflayan sağlığıyla duruşunu hiç bozmayan bir insandı…
Nerede olursa olsun, inancının kaba propagandacısı değil, yaşayan, hisseden ve incelikle hissettireni olarak bulunduğu yerde adeta kale kurmakta mahir bir insandı.
Dava adamıydı Umman ağabey…
Büyük Doğu-İBDA fikriyatına olan inancı ve inancı uğruna kalemi, yüreği ve bedeniyle fikri aziz tutan tavrı yüzünden çok sıkıntılar yaşadı. 28 Şubatçı darbeci zihniyet tarafından yazdığı yazılardan, çıkardığı dergilerden, fikrini savunmasından dolayı yıllarca zulme maruz bırakıldı. Zindana girdi, işkencelerden geçti, yıllar süren takibatlar, mahkemeler ve maddi manevi mahkûm edilmelere karşı duruşunu hiç bozmadı, inancından idealinden hiç vazgeçmedi… Hiç yılgınlık göstermedi. Çalıştı çabaladı yaptığı işi en iyi yapabilecek donanımı kazanarak işinin hakkını vermeye gayret etti.
Umman ağabey ismiyle müsemma, okyanus gibi derin ve coşkuluydu. Ankara da onun çapında entelektüel birikime sahip insan azdır.
Zora talipti, hayatının hiçbir evresinde kolay yaşamadı… Bir dostunun ifadesiyle “hayatı hep yokuşları çıkmakla geçti…”
Her savaşçı şairdir biraz... Kimi kelimeleriyle yazar şiirini, kimi direnişiyle, kimi yumruklarıyla, kimi cephede silahıyla, kimi duruşuyla… Umman Şahiner nerede olursa olsun hem duruşuyla hem de kelimeleriyle şiirini yazan insanlardan biriydi. Yazdığı şiirler hassas ruhlarda yankılandı yıllarca.
İçten ve samimi tavırlarıyla kendisini sevdiren, dostlarının derdiyle dertlenen, dinleyen, anlayan, sözüyle, ruhuyla kelamıyla güzel insandı Umman ağabey.
Usta ressamların çizmekte zorlanacağı hayat portresini çizme çabamın birçok yönden eksik kalacağını biliyorum… Üzgün ve hüzünlüyüm…
Rabbim merhametiyle karşılasın. Makamını âli eylesin… Rabbim Peygamberimize komşu eylesin…
Kalbimde bir sözün yarası. (Umman Şahiner’e)
Kalbimde bir sözün yarası
“öldüğüm her harften sonra “
hapsoldum varla yok arası
kim düştüyse uzaktan yakına
sancısına sessiz
kan yürüdü
gözlerimin akına…
Kalbimde sözün yarası
“güldüğüm her kelimeden sonra “
kederim öfke karası
giden mi yakar içimi
geride mi kalan
sahipsiz sanma kalem
bir veren var
bir alan
Ah !
bir de solan…
Sözün kalbimin yarası
“gördüğüm her cümleden sonra “
vicdanım kefen dârası
sakınarak korkudan
gözlerim bulut nârâsı
çilesi cevher ayarında
hüznüyle geldi
sükuta gitti
sonunda esaret bitti
ölümlüler diyarında…