Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Haziran 2019

Hafızasız birey ve toplum olmak mümkün mü?

İnsan, tecrübe eden ve yaşayan bir varlıktır. İnsan, yaşadıklarını ve tecrübe ettiklerini hafıza denilen yerde biriktirmektedir. İnsanın kim olduğu, nasıl yaşadığı, hayatının amacının ne olduğu ve neleri gerçekleştirmek istediği sorularının cevabı hafızasında biriktirdiklerinde saklıdır. İnsanın varoluşsal ve yaşamsal yol göstericisi ve kaynağı, hafızadan başka bir şey değildir.

İnsanın önündeki en büyük meydan okuma, hatırlamaktır, yani unutmamaktır. Ancak insan, doğası gereği unutmaya mahkumdur. Hafıza-i beşerin nisyan ile malul olduğu ifadesi, insanın kendi içinde yaşadığı büyük meydan okumayı göstermektedir. Unutma zaafiyetiyle yaratılan insan, hatırlamayı nasıl başaracaktır?

Unutan insan ve toplum, balık hafızalı olarak nitelenmektedir. Bireylerin ve toplumların yaşadıklarını çok kısa sürede unutmaları, yaşadıklarına dair fikirler ve eserler ortaya koyamamaları, onların balık hafızalı olarak nitelenmesine neden olmaktadır.Balık hafızası olan bireyler ve toplumlar, sahici ve verimli anlamda birbirleriyle ilişki, iletişim ve etkileşim kuramazlar. İnsanlar unuttuklarından dolayı, birbirleriyle birkaç tekdüze giriş cümlesinden sonra konuşacak ve tartışacak bir şey bulamazlar. Başka bir ifade ile insanlar, unuttuklarından dolayı birbirleriyle insani bir diyalog kuramamakta, balık diyalogu diyebileceğimiz bir konuşmayla yetinmektedirler. İnsanlar, balıkların üç saniyeden fazlasını hatırlayamadıkları efsanesinden hareketle, çabuk unutanları balık hafızalı olarak nitelemektedirler. İnsanlar, hafzasızlıklarını balıklarla mukayese etmek yerine, neden kolaylıkla hafızasızlaştırdıkları sorusu üzerinde düşünmeye ihtiyaçları vardır. İnsani bir hafızaya sahip olma sorusu insanlığın önünde büyük bir soru ve meydan okuma durmaktadır.

İnsanın yaşadıkları, insanın zihnine yapışmalıdır. Birey, toplum ve insanlık olarak yaşadıklarımız, zihnimizde kalıcı hale gelmiyorsa, çabuk unutuluyorsa, varoluşsal düzeyde bir köksüzlük, yüzeysellik ve yapaylıkla karşı karşıyayız demektir.

Pişirme sırasında yemeğin tencerenin veya tavanın dibine yapışmaması veya tutmaması önemlidir. Ancak zihnimiz, dibi tutmayan bir tencere veya tava değildir. Yaşadıklarımız zihnimizin dibini tutunca veya ona yapışınca, bizler gerçek anlamda düşünüyor, duyuyor ve davranıyoruz. Olgunlaşmış, gelişmiş ve çeşitlenmiş insan, yaşadıklarını zihninin dibine tutturmayı ve yapıştırmayı başarandır. Bırakalım zihinlerimizin dibini yaşadıklarımız tutsun! Zihinlerimizin dibi tutmadığı sürece, kendimizi güvensiz, köksüz ve çaresiz hissetmeye devam edeceğimiz gerçeğini unutmamalıyız.

Yaşadıklarımızın zihinlerimizin dibini tutması, hiçbir şekilde değişmemek olarak algılanmamalıdır. Demek istediğim şey, güçlü, köklü ve nitelikli bir zihinsel yapı üzerinden sürekli olarak değişmeyi başarmak lazımdır. Geçmişte yaşananlara takılıp kalmak, kişinin yaşadıklarını kompleks ve takıntı haline getirmesi, hiçbir şekilde sağlıklı ve verimli değildir. Geçmişi takıntı ve saplantı haline getirmeden tecrübelerimiz ışığında geleceğe bakan duygu, düşünce ve davranışlar üretmek yönünde sürekli olarak değişmeyi gerçekleştirmeliyiz. Burada önemli olan nokta hafızaya dayanmayan bir değişim, gerçek bir değişim olmayı hak etmediği hususunun kavranmasıdır. Başka bir ifade ile kişinin ve toplumun, balıksal değişime değil, insani değişime ihtiyacı vardır.

İnsanın, yaşadıklarını unutmaması ve hatırlaması için bilgiye, çalışmaya ve emeğe ihtiyacı vardır. Balık hafızalı toplumlar, aslında cahil toplumlardır. Cahil toplumlar, en çok unutanlar ve sapanlardır. İnsanlığa hidayet rehberi olarak gönderilen Kur’an-ı Kerim’in üçte ikisi cahili toplumların örnekleriyle doludur. Kur’an’ın anlattığı Ad, Semud, Medyen, Mısır, İsrailoğulları gibi toplumların hikayelerine baktığımızda bu toplumların ortak özelliğinin hafızasızlık olduğu görülmektedir. Peygamberlerin görevi, hafızasız cahili toplumlara Tevhid hakikatini hatırlatmak ve cahili saplantılar konusunda uyarmaktır. Hafıza ve hatırlama, bilgiyle, fikirle, düşünceyle, sanatla, marifetle ve felsefeyle oluşur, Bilgisi, fikri, sanatı ve felsefesi olmayan kişiler ve toplumlar, en tehlikeli olanlardır. Hafızanın oluşumu için ilme, irfana ve fikre ihtiyaç vardır.

Kişisel, toplumsal ve insani yaşantıların zihnimizin diblerine kazınması için, insani olan hiçbir şeye kendimizi yabancı hissetmemeliyiz. Her koyunun kendi bacağından asıldığı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın gibi cahili düşünceler, aslında hafızasızlığın, köksüzlüğün ve yapaylığın ifadeleridirler. İnsanlar, hayatlarının büyük bölümünü internet platformlarında diyaloglarla balık hafızalı olarak geçirmektedirler. Sanal hafıza aslında olmayan bir şeydir. İnsanlığı, hafızasızlığın egemen olduğu bir dünya beklemektedir. Hafıza olmadan insanın birey ve toplum olamayacağı gerçeğini kavrayarak kendisini bilgiyle, fikrle ve irfanla donatmasının farkına varması, günümüzün en önemli ihtiyacıdır.